Merhaba
sevgili okurlar,
Bu yazımı bizzat tanımadığım ancak yaşadıklarını tahmin edebildiğim
muhteşem bir gence ithaf etmek istiyorum.Bakalım ataksi ve telenjektazi nedir…
Ataksi terim anlamı olarak altta yatan parezi, kas tonus bozukluğu veya
istemsiz hareket olmaksızın hareketlerin dengeli ve amacına uygun şekilde
yapılmasında bozukluk olması anlamına gelmektedir. Ataksi genellikle gövde veya
ekstremitelere ait olmak üzere ikiye ayrılır. Serebellar hastalıklara bağlı
olarak gelişebileceği gibi, vestibüler çekirdek, vestibüler sinir veya arka
kordon hastalıklarında da ataksi görülebilir. Bu yapılardaki işlev bozukluklarının
altında genetik, inflamatuar, dejeneratif, vasküler, enfeksiyöz, metabolik,
endokrin veya neoplastik gibi geniş yelpazedeki hastalıklar bulunabilmektedir.
Telenjektazi yaklaşık 5 yaşlarında gözlerin beyazlarında dikkati çeken
kan damarları şeklinde oluşur. Bunlar durumun oküler telenjiektazileridir ve
daha yaşlı insanların gözlerinde görülen damarları anımsatırlar. Bazen doğumda da oluşabilen telenjektaziler ergenlik
yıllarına kadar gelişmeyedebilir. Telenjektaziler kanamaz veya kaşınmazlar,
zamanla, havayla veya duyguyla değişmezler.Bu nedenle diğer göz damarlarından farklıdırlar.
Ataksi telenjiektazi (A-T) (Boder-Sedgwick sendromu veya Louis-Bar
sendromu) de vücudun birçok kısmını etkileyen ve ağır sakatlığa sebep olan
nadir, otozomal resesif ,nörodejeneratif, kalıtımsal bir hastalıktır. Özetle ,ataksi
kötü koordinasyonu ve telenjiektazi açılmış kan damarlarını ifade eder; her
ikisi de bu hastalığın ayırıcı özelliklerindendir. Kişi X ışınlarına aşırı
hassastır ve lenfomalara yatkınlık gösterir. A-T serebellumu etkiler (vücudun
motor koordinasyon kontrol merkezi) ve aynı zamanda vakaların yaklaşık % 70’inde
bağışıklık sistemini güçsüzleştirerek solunum bozukluklarına ve artan kanser
riskine yol açar.
İlk önce dengesizlik, geveleyerek konuşma ve artmış enfeksiyonlar gibi
semptomlarla erken çocuklukta (yeni yürümeye başlama evresi) ortaya çıkar. Yazık ki ; erken yaşlarda tüm çocukların
iyi yürüme becerileri, uyumlu konuşma ve etkin bağışıklık sistemi geliştirmesi
zaman aldığından A-T’nin doğru bir şekilde teşhisinden önce bir kaç yıl
geçebilir. İlk on yılın
sonuna ve ikincisinin başlangıcına doğru başka problemler açığa çıkar; bunlar
vücut denge kontrolünün kaybı kadar engelleyici olabilir. AT’nin bir şekilde
eksik penetrası olabildiğinden bazı hastalar geç başlayan ve daha az şiddetli
semptomları olan hastalığın hafif bir biçimine sahip olabilirler. Hastalığın
nadirliği yüzünden birçok doktor semptomlara, teşhis yöntemlerine veya tedaviye
aşina değildir. Doktorların kanser (yüksek AFP seviyesi doktorları yanlış yöne
sevk edebilir) veya Serebral Palsi gibi olası diğer durumları elemesi zaman
alabilir.
Ataksi Telenjektaziye esas olarak , hücreler bölündüğünde DNA’nın
kopyalanmasındaki hataları tanımaktan ve düzeltmekten ve hatalar
düzeltilemediğinde hücreleri yıkmaktan sorumlu olan p53 için önemli bir kinazı
kodlayan ATM genindeki bir defekt sebep olur. Protein normalde ikili sarmal DNA
koptuğunda tamir eder.
Otozomal resesif ataksilerin hepsinde değişmez bulgu ilerleyici
ataksidir. Alttaki tabloda bu gruba giren ataksilerin başlangıç yaşları,
kromozom lokusları ve ayırt ettirici klinik özellikleri gösterilmektedir.
Tablo : Otozomal
resessif serebellar ataksiler
Hastalık Adı
|
Başlangıç yaşı
|
Kromozom ve lokus
|
Gen
|
Ayırıcı klinik
özellikler
|
Friedreich ataksisi
|
1.-2. dekad
|
9q13-21
|
frataxin
|
Hiporefleksi, ekstansör taban derisi cevabı, derin duyu kaybı, kardiyomiyopati
|
Ataksi-telanjiektazi
|
1. dekad
|
11q22-q23
|
ATM
|
Telanjiektazi, immun yetmezlik, artmış kanser insidansı, artmış
alfa-fetoprotein
|
Vitamin E eksikliği ile
birlikte giden ataksi
|
2-52 yaş arasında,
genellikle 20 yaşından önce
|
8q13
|
a-TTP
|
Friedreich ataksisine benzer klinik, kafa titubasyonu sık, bazen görme
kaybı ve retinitis pigmentosa, serum E vitamini düşük
|
İnfantil başlangıçlı SCA
|
9-18 ay
|
10q23-24
|
C10orf2
|
Periferik nöropati, atetoz, optik atrofi, sağırlık, oftalmopleji
|
Ataksi okülomotor
apraksi I
|
2-16 yaşlar arasında
|
9p13
|
aprataxin
|
Arefleksi, polinöropati, nistagmus, bakış fiksasyon bozukluğu, oküler
apraksi, ekstrapiramidal bulgular, hafif kognitif bozulma
|
Ataksi okülomotor
apraksi II
|
10-22 yaşlar arasında
|
9q34
|
senataxin
|
Okülomotor apraksi, kognitif yıkım, ekstrapiramidal bulgular, artmış
alfa-fetoprotein
|
Abetalipoproteinemi
|
2. dekad
|
4q22-24
|
MPT
|
Gastrointestinal samptomlar, Friedreich ataksisine benzer klinik,
retinopati, retinitis pigmentoza, akantositoz, hipokolesterolemi
|
Charlevoix-Saguenay
otozomal resesif spastik ataksisi
|
1. dekad
|
13q12
|
SACS
|
Spastisite, motor-duysal aksonal nöropati
|
Marinesco-Sjogren
sendromu
|
İnfantil dönem
|
5q31
|
SIL1
|
Mental retardasyon, katarakt, hipotoni, miyopati, epilepsi
|
Aksonal nöropati ve SCA
|
2. dekad
|
14q31
|
TDP1
|
Aksonal nöropati
|
Cayman tipi ataksi
|
Çocukluk çağı
|
19p13.3
|
ATCAY
|
Cayman adalarında görülür
|
Refsum hastalığı
|
1.-2. dekad
|
10pter-11.2
|
PHYH
|
Periferik nöropati, sağırlık, retinitis pigmentosa, anosmi, iskelet
anormallikleri, böbrek yetmezliği, kardiyak tutulum
|
Tay-Sachs hastalığı
|
Jüvenil ve erişkin
başlangıç
|
15q23-24
|
heksozaminidaz A
|
Gelişme geriliği, hipotoni, mental gerilik, nöbetler, körlük
|
Serebrotendinöz
ksantomatozis
|
2.-3. dekad
|
2q33-ter
|
CYP27
|
Piramidal ve ekstrapiramidal bulgular, periferik nöropati, nöbetler,
psikiyatrik problemler, demans, katarakt, ksantomlar
|
BELİRTİLER
·
Erken
başlangıçlı ilerleyici serebellar ataksi (hareketin kontrolünde güçlük)
·
Oküler
apraksi (görme alanı boyunca nesneleri takip etmede güçlük)
·
Gözlerin ve
cildin telejiektazisi
·
Bağışıklık
yetmezliği, düşük immünoglobulin konsantrasyonları
·
Kromozomal
instabilite
·
İyonlaştırıcı
radyasyona aşırı hassasiyet
·
Artan
habislik insidansı (öncelikli olarak hematolojik)
·
Yükselmiş
alfa-fetoprotein seviyeleri
·
Röntgende
timik gölge yokluğu
·
Yumurtalık
disgenezisi
ATAKSİYE NEDEN OLAN DİĞER
HASTALIKLAR
Anti-GAD antikoru ile ilişkili subakut serebellar ataksi
Anti-GAD antikoru ile
ilişkili subakut serebellar ataksi (AGASSA) kronik progresif serebellar
ataksinin izlendiği nadir bir hastalıktır. Purkinje hücrelerinde yüksek
miktarda bulunan Glutamik asit dekarboksilazdan (GAD) dolayı ataksinin
geliştiği düşünülmektedir. GAD merkezi sinir sisteminin en önemli enzimlerinden
biridir. Glutamatın γ-aminobutirik aside (GABA) dönüşmesini sağlamaktadır.
Anti-GAD antikoru diabetes mellitus (DM) ile de ilişkilidir. Bu antikor yeni
tanı almış insüline bağımlı DM (tip 1 DM) hastalarının %80’inde bulunmaktadır.
Ayrıca anti-GAD antikoru tip 1 DM gelişimi için prognostik bir değere de
sahiptir. Anti-GAD’ın iki alt tipi vardır; anti-GAD65 ve anti-GAD67. Serebellar
ataksinin yanı sıra anti-GAD65 antikoru ayrıca katı kişi (“stiff--person”) sendromu ve
poliendokrin otoimmün sendrom ve epilepsi ile de ilişkilidir. AGASSA’da nadiren
diplopi ve mesane işlev bozukluklarının da olabileceği bildirilmiştir. Uzun
süreli hastalık sonucunda serebellar atrofi gözlenmektedir. Tedavide
kortikosteroidler ve immunomodülatuvar tedaviler kullanılmaktadır.
Paraneoplastik serebellar dejenerasyon
Paraneoplastik serebellar dejenerasyon (PSD) haftalar-aylar içinde ortaya
çıkan ilerleyici subakut serebellar sendrom kliniği ile seyretmektedir.
Hastaların %70’inde sorumlu antikor anti-Yo veya anti-Hu’dur. Bunların dışında,
nadir olmakla birlikte, anti-Tr, anti-Ri ve anti-GluR1 de PSD’den sorumlu
olabilmektedir Anti-Yo, anti-Tr ve anti-mGluR1 pozitif hastaların hepsinde,
anti-Ri pozitif hastaların ise %86’sında PSD izlenmektedir. Paraneoplastik
serebellar dejenerasyonda ilerleme genellikle 6 ay içinde durmakta veya
yavaşlamaktadır. Altta yatan kanser tipine göre değişmekle birlikte, genel
olarak anti-Yo (ortalama sağ kalım 13 ay) ve anti-Hu (ortalama sağ kalım 7 ay)
pozitif hastalar, anti-Ri (ortalama sağ kalım 69 ay) ve anti-Tr (ortalama sağ
kalım 113 ay) pozitif hastalara göre daha kötü seyretmektedir. Tedavi altta
yatan kanserin tedavisi, kortikosteroid ve immünomodülatuvar ilaçlarla
yapılmaktadır. Plazmaferez konvansiyonel tedavilere yanıtsız hastalarda
denenebilir. Tedaviye yanıt genellikle çok iyi değildir.
Baziler migren
Baziler migren (BM)
baziler artere atfedilebilecek motor bulgunun eşik etmediği beyin sapı ve/veya
her iki serebral hemisfere ait geçici nörolojik defisitin izlendiği bir
durumdur. Motor defisit varsa hemiplejik migren terminolojisi kullanılmaktadır.
Nadir olarak görülmektedir. Hastaların çoğu genç erişkinlerden oluşmaktadır.
Geçerli kriterlere göre ataklar 5-60 dakika arasında sürmelidir. Vertigo,
dizartri, ataksi, hipoakuzi, diplopi, görsel kayıp, bilinç durumu
değişiklikleri, bilateral parestezi izlenebilmektedir. Hastaların sadece dörtte
birinde bilinç değişikliği görülür. Tipik auralı migren hastalarının %10’unda
baziler migrene benzer auralar izlenmektedir. Ayrıca BM hastalarının %95’inde
de tipik auralı migren atakları bulunur. İzole BM atakları çok nadirdir. Ayrıca
hemiplejik migren gibi ailesel özellik de izlenmemektedir. Bu nedenle BM’in
ayrı bir hastalık olup olmadığı konusunda tartışma devam etmektedir. Tedavisi
ve profilaksisinde auralı migrende kullanılan tedaviler kullanılmaktadır.
Çölyak hastalığı (gluten enteropatisi, tropikal olmayan spru)
Çölyak hastalığı (ÇH)
genetik olarak yatkın kişilerde (HLA-DQ2 ve DQ8 pozitif) buğday, arpa ve
çavdarda bulunan glutene karşı gelişen otoimmün yanıta bağlı olarak
oluşmaktadır. Glutenin alkolde çözülen bir fraksiyonu olan gliadin proteini
intestinal mukozadan emildiğinde inflamatuar yanıt oluşmaktadır. Başlangıç
yaşı, ilki hayatın ilk dekadı, ikincisi 40-50 yaş arası olmak üzere bimodaldır.
Birçok otoimmün hastalık gibi kadınlarda daha sık olarak (2:1 oranında)
izlenmektedir. Çölyak hastalığı oldukça sıktır, prevalansı %1 civarındadır. Bu
nedenle, bu hastalık ile ilişkilendirilen nörolojik hastalıkların gerçekten
neden-sonuç ilişkisinden mi kaynaklandığı yoksa rastlantısal mı olduğu halen
tartışmalıdır. Anti-gliadin antikoru ile ataksi arasındaki ilişkiyle ilgili
çelişkili çalışmalar olmasına rağmen, gluten enteropatisine bağlı ataksisi olan
2 hastanın nöropatolojisinde Purkinje hücre kaybı ve arka kordon atrofisi izlenmiştir.
Çocuklarda diyare,
abdominal distansiyon, emilim bozukluğuna bağlı gelişme geriliği ile
seyretmekle birlikte erişkinlerin sadece %50’sinde diare izlenmektedir.
Hastalar, karın ağrısı, konstipasyon, demir eksikliği anemisi, osteoporoz, kilo
kaybı, dermatitis herpetiformis, hipokalsemi, hipoproteinemi, kilo kaybı gibi
genel belirtilerle de baş vurabilir. Çölyak hastalığı Down, Turner sendromu,
Tip 1 DM hastalarında daha sık olarak izlenmektedir. Çölyak hastalığında
serebellar ataksinin yanı sıra çeşitli nörolojik bulgular olabilir.Tanıda
serolojik testler ve biyopsi önemlidir. Duodenal biyopside glutensiz diyet ile
düzelen intraepitelyal lenfositoz, kript hiperplazisi ve villöz atrofi
görülmesi tanı koydurucudur. Serolojik testlerde bakılan otoantikorların IgA
fraksiyonu IgG’ye göre daha duyarlı ve spesifiktir. Ancak selektif IgA
eksikliğinin ÇH’da topluma göre yaklaşık 10 kat daha fazla olduğu
unutulmamalıdır. Bu nedenle klinik olarak yüksek düzeyde şüpheli olgularda IgA
negatif bile olsa, IgG’nin pozitif gelmesi halinde selektif IgA eksikliğinin
olup olmadığına da bakılmalıdır. Tarama için anti-doku transglutaminaz antikoru
IgA, anti-endomisyum antikoru IgA’nın duyarlılık ve özgüllüğü oldukça yüksektir.
Pozitif bulunan olgular biyopsi ile doğrulanmalıdır. Tedavide glutensiz diyet
kullanılmalıdır. Gastrointestinal bulguların düzelmesi 1-2 hafta içinde
görülmesine karşın, histolojik düzelmenin görülmesi 1-2 ayı bulabilmektedir.
Ancak nörolojik bulgular çoğunlukla kalıcıdır.
Akut postenfeksiyöz serebellit
Akut postenfeksiyöz serebellit (APES) çocukluk çağının viral enfeksiyonları
sonrasında gelişen ve genellikle benign seyreden bir otoimmün serebellar
sendromdur. Sıklıkla varisella, nadiren kabakulak, EBV ve mikoplazmayı takiben
gelişmektedir. Anti-glutamat reseptor d2 (GluRd2) antikoru’nun geliştiği
olgular bildirilmiştir. Özellikle post-varisella serebellitte sentrozom
antikorlarından anti-pericentrinin, EBV sonrasında ise anti-triosefosfat
isomeraz antikorunun rol oynadığı gösterilmiştir. Aktif enfeksiyondan 1-3 hafta
sonra ortaya çıkan subakut serebellar sendrom kliniği ile karakterizedir.
SPECT’de azalmış serebellar akım gösterilebilir. Sıklıkla 1 ay içinde olmak
üzere, 3 ay içinde tamamen düzelmektedir.
Nörojenik ataksi, retinitis pigmentosa (NARP) sendromu
Mitokondriyal bir
hastalıktır ve anneden kalıtılır. Ataksi, retinitis pigmentoza ve polinöropati
görülür. Bazı hastalarda gelişme geriliği, demans ve epilepsi de
izlenebilmektedir. Çocukluk döneminde başlayan olgularda izlenen epilepsi daha
dirençlidir. Sıklıkla heteroplazmik ATPaz-6 altünite geninde 8993 T>G
mutasyonu sonucunda oluşur. Aynı mutasyon Leigh sendomuna da neden olmaktadır.
Mutant mitokondri yükü fazla ise fenotip Leigh sendromuna (LS) kaymaktadır.
Aynı ailede her iki hastalığa sahip bireyler de görülebilmektedir. Serebral ve
serebellar atrofi, bazal ganglia ve beyin sapında simetrik lezyonlar
izlenebilmektedir.
Polimeraz gamma (POLG) mutasyonları
Mitokondriyal genom, polimeraz gama (POLG) proteini tarafından çoğaltılır.
POLG’ın geni 15. kromozomda kodlanmaktadır Çocuk ve genç erişkin çağın sık
mitokondriyal hastalıklarından biridir. POLG geninde 100’ün üzerinde mutasyon
bildirilmiştir. Bu mutasyonlar mitokondriyal genomun çoğaltılması sırasında
farklı patolojilere neden olarak miyopati, ataksi, polinöropati, epilepsi,
oftalmopleji, karaciğer yetmezliği gibi farklı fenotiplerle sonuçlanmaktadır.
En sık POLG mutasyonunun izlendiği hastalık erken çocukluk döneminde karaciğer
yetmezliği, dirençli epilepsi, değişik nörolojik defisitlerle fatal seyreden
Alpers sendromudur. Ataksi nöropati spektrum hastalıkları genellikle 2. dekadda
başlar. Ataksi dışında epilepsi, demans, artmış serum laktat düzeyi, ekternal
oftalmopleji de izlenebilmektedir.
Hipotiroidizm
Hipotiroidizm seyrinde
veya erken bir bulgu olarak ataksi gelişebilir. Özellikle tiroid
otoantikorlarının izlendiği Hashimoto Hastalığında antinöronal antikorlara
bağlı ataksi ve serebeller atrofinin izlendiği vaka bildirileri vardır. Ataksi
ve serebellar sendrom tiroid hormon replasmanına cevap verebilir.
Biotidinaz eksikliği
Biotidinaz enziminin
eksikliği biotin eksikliğine neden olarak miyelin üretimini bozar.
Bebeklik-çocukluk çağında ortaya çıkar. Epilepsi, ataksi, miyoklonus, alopesi, dermatit,
nöropati, spastik paraparezi, ensefalopati, optik atrofi, sensörinöral işitme
kaybı ve serebral atrofi, ketoasidoz ve organik asidüri izlenir.
Koenzim Q10 eksikliği
Koenzim Q10 (CoQ10, ubikuinon) mitokondri içinde kompleks III’e elektron
taşınmasını ve kompleks III’ün stabilitesini sağlar. Ayrıca metabolizmanın
birçok aşamasında rol oynayan önemli bir antioksidandır. Mevalonik asitten
oldukça karışık ve birçok enzimin rol oynadığı bir biyosentezi vardır. Bu
nedenle birçok farklı mutasyon CoQ10 eksikliğine neden olabilir. Bu
mutasyonların çoğu otozomal resesif kalıtılırlar. Bilinen genetik mutasyonları
COQ2, PDSS1 ve PDSS2’dır. Bu genlerin etkilenmesi sonucunda ciddi infantil
multisistemik hastalık oluşmaktadır. Ataksi ile giden en geç başlangıçlı iki
olgu 4. dekaddadır. CoQ10 eksikliği ile birlikte ortak biyosentetik yolakların
olması nedeni ile hipogonadotropik hipogonadizm de görülebilir. Statinlere
bağlı miyopatinin de en azından CoQ10 eksikliğine bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir.
Alexander hastalığı
Alexander hastalığı
infantil, juvenil ve erişkin formu olmak üzere 3 farklı klinik fenotipte ortaya
çıkabilir. Kromozom 17’deki glial fibriler asidik protein (GFAP) genindeki
mutasyon sonucu oluşmaktadır. Genellikle de novo mutasyon sonucu oluşup bir
sonraki nesilde otozomal dominant seyreder. Nöropatolojisinde beyinde subpial,
periventriküler ve perivasküler astrositlerde bir protein agregatı olan
Rosenthal lifleri izlenmektedir. Ender olmakla birlikte ataksi ile ortaya çıkan
formu erişkin başlangıçlı formudur. Bu form için en geç başlangıç yaşı 6.
dekaddır. Alexander Hastalığı, progresif ataksi palatal tremor (PAPT) sendromu
gibi palatal tremor ve progresif ataksi ile de ortaya çıkabilir.
Progresif ataksi palatal tremor sendromu
Progresif ataksi palatal
tremor sendromu (PAPT), ileri yaşta (4-7.dekad) ortaya çıkan nadir bir
sendromdur. Nedeni ve sorumlu geni bilinmemektedir. Yavaş progresif seyirli
serebellar ataksiye, palatal tremor eşlik etmektedir. Hastalarda ayrıca okulomotor
hareket bozuklukları ve nistagmus da izlenmektedir. Genellikle sporadik olmakla
birlikte, ailesel vakalar da bildirilmiştir. Kranyal MRG’de serebellar atrofi
ve inferior oliver nükleusda T2/FLAIR ağırlıklı kesitlerde intensite artışı
izlenmektedir. Ayırıcı tanıda erişkin başlangıçlı Alexander hastalığı ve
Whipple Hastalığını akılda tutmak gerekir. Tedavisi yoktur. Palatal tremora
yönelik olarak klonazepam tedavisi denenebilir.
Gerstmann–Sträussler–Scheinker hastalığı
Bir prion hastalığıdır. Otozomal dominant kalıtılır. İleri düzeyde
serebellar ataksi miyoklonus demans ve spastik paraparezi izlenmektedir.
Hastalık seyri diğer prion hastalıklarından uzundur. 10 yıla kadar
sürebilmektedir. Patolojisinde PrP pozitif amiloid plaklar izlenmektedir. PrP
genindeki mutasyon sonucunda oluşmaktadır.
İdyopatik geç başlangıçlı serebellar ataksi
Genellikle 30 yaşından
sonra başlayan, altta yatan bir sebep veya mutasyonun saptanamadığı yavaş
progresif serebellar ataksinin izlendiği hastalıklar bütünüdür. Bu hastaların
en azından bir kısmının henüz bilinmeyen mutasyonlar sonucunda oluştuğu
sanılmaktadır. Hastaların çoğunda aile öyküsü alınmamaktadır. Gövde ataksisi,
ekstremite ataksisine göre daha ön plandadır. İleri yaşlarda başlangıç
(>60), aşağı vuran nistagmus, saf serebellar ataksi, aile öyküsünün olmaması
en sık görülen klinik özelliklerindendir.
TEDAVİ
Esnekliğin
devamılığı için fizik tedavi ve iş uğraşı tedavisi gereklidir.Ayrıca konuşma
terapisine de ihtiyaç duyulabilir. Gammaglobulin enjeksiyonları zayıflamış bir
bağışıklık sistemini takviye etmeye yardımcı olmak için verilebilir. Yüksek
dozda vitamin rejimleri de kullanılabilir. Antibiyotikler enfeksiyonları tedavi
etmek için kullanılır. Bazı doktorlar kanser riskini azaltmak için düşük
dozlarda kemoterapi tavsiye ederler ama bu tartışmalıdır. Ayrıca heterozigot
aile üyelerinin kanserler için düzenli olarak izlenmesi de tavsiye edilir.
Yakın geçmişte deferoksaminin AT hücrelerinin stabilitesini arttırdığı
gösterilmiştir ve bozukluk için etkili bir tedavi olduğu kanıtlanabilir.
AT’li bireylerin özellikle
lenfomalar ve lösemi olmak üzere artmış bir tümör insidansları (muhtemelen
yılda %1 risk) vardır ama hastaların iyonlaştırıcı radyasyona aşırı hassasiyeti
nedeniyle radyoterapi ve kemoterapi nadiren kullanılır.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder