24 Eylül 2017 Pazar

TOPUĞUNU SEVEN DİKENİNE KATLANIR !!!



Merhaba sevgili okurlar ,

Topuk dikeni sık rastlanılan ayak problemlerinden biridir. Topuk dikeni, ayak altındaki adelenin yeteri kadar esnek olmamasından kaynaklanan bir rahatsızlıktır. Sabah yataktan kalkma ağrısı şeklinde kendini gösterir.

Başlıca topuk dikeni belirtileri
  • Sabah yataktan kalkma sonrası ilk birkaç adımda şiddetli topuk ağrısı ve bu ağrı kendiliğinden yürüme ile geçiyorsa
  • Gün içinde uzun süre oturulduğunda ilk kalkmada ağrı oluşur,
  • Gün içinde uzun süre yürüyüşler yapıldığında ağrı hissedilir
  • Gün topuk ağrılarına da oldukça sık rastlanır.

Topuk dikeninin oluşmasının birçok sebebi vardır. Bunlardan birincisi ayak yapısıyla ilgilidir. Özellikle düz tabanlarda, taban çökmesi olan kişilerde daha çok görülmektedir. İkinci olarak aşırı kilo yani obez hastalarda görülme olasılığı daha fazladır. Topuk dikeninin obez insanlarda görülme sebebi ayak, üzerine uygulanan yükü kaldıramamakta ve ayak tabanındaki zarların gerilmesi sonucu bu kemik çıkıntıları meydana gelmektedir.


Topuk dikeninin ortaya çıkarttığı ilk şikâyet sabah yataktan kalma ağrısıdır. Eğer kişi sabah yataktan kalktıktan sonra attığı ilk birkaç adımda ciddi derecede sıkıntı duyuyorsa ve bu ağrı birkaç adım attıktan sonra ortadan kayboluyorsa hastalığın tanısı konmuştur, hastada halk arasındaki adıyla topuk dikeni, tıbbi olarak plantar fascia denilen hastalık vardır. Bu tablonun ortaya çıkmasında ki en önemli etken, normalde gün boyunca belli bir gerginliğe sahip olan ayak altındaki tendomun gece uykudayken ayağımızın ön tarafa gitmesiyle beraber belli bir kısalığa gelmesidir. Bu kısalık normal şartlarda rahatsızlığı olmayan kişilerde sabah yataktan kalkıp, yere basma hareketine geçildiğinde tendom kendini uzatabildiği için hiçbir sorun yaratmamaktadır. Hastanın uzun süre bir yerde oturması sonucunda da aynı ağrının hafif bir formatı görülür.
Ayak altındaki tendomun gerilmesi sonucu tendomun topuğa bağlı olduğu kısımda oluşan yırtık ağrıya neden olabilir. Topuk dikeni tedavi edilmediği takdirde tekrarlayan bir rahatsızlıktır.
Hastalar doktora topuk ağrısı şikâyetiyle başvurduklarında hastalığın doğru tanı ve tedavisinin planlanabilmesi için hastalara birtakım testler uygulanır. Bunlardan en önemlisi hastanın yürüyüş analizini yapmaktır. Yürüyüş analiziyle hastalarda topuğun ne kadar yük aldığı ve alınan fazla yükün oluşmasında ayakta var olan bir basma kusurunun olup olmamasının değerlendirilmesi çok önemlidir. Çünkü hastalığın tedavisi planlanırken eğer bir yürüme bozukluğu yok ise tedavi planlanmasında ön planda egzersizler var olacaktır. Eğer bir basma kusuru var ise ilk yapılacak şey ayakkabının içerisine konulacak olan bir tabanlıkla yürüme ve basma kusurunun ortadan kaldırılması sağlanacaktır.
Ayağın altındaki adalenin yeteri kadar çalışmaması aşil tendonunun kısalmasına ve yürüme bozukluğuna neden olur.
Eğer topuğunuzun arkasında ağrı varsa, aşil tendonunun topuk kemiğine bağlandığı bölgede  enflamasyonu söz konusudur. (Aşil tendinitis) Bu durum, sıklıkla, çok fazla koşma veya topuğun arka kısmına sürten ayakkabıların giyilmesi sonucu ortaya çıkar. Topuk arkasındaki ağrı zamanla, yavaş olarak derinin kalınlaşmasına şiş ve kızarık bir hal almasına sebep olabilir. Topuğunuzun arka kısmının üzerinde topuk ağrısından dolayı dokunmakla hassas ve sıcak hissedilen bir şişlik (çıkıntı) gelişebilir. Ağrı, istirahattan sonraki ilk harekete başladığınızda ortaya çıkar. Varsa çıkıntı, normal ayakkabılar giydiğinizde canınızı yakabilir.
TEDAVİ
  • Topuk Dikeni rahatsızlığının ilk tedavisi istirahattır.
  • Ayak veya topuk ağrısı geçinceye kadar, ayağınızın üzerindeki ağırlığı ortadan kaldırmaya çalışın.
  • Topuk Dikeni sorunununa  eşlik eden bir basma kusuru olup olmadığını yürüme analizi yaptırarak varsa mevcut olan yürüme bozukluğununa yönelik olarak yapılan kişiye özel tabanlıklar ile yürümesi ile ilgili tüm sorunlar giderilmeye çalışılmalıdır.
  •  Topuk Dikeni semptomlarınızı hafifletmek için de, ağrılı bölgeye, günde iki, üç defa, yirmi dakika süreyle buz uygulayın.
  • Sıklıkla bir doktor, size ibuprofen gibi steroid olmayan, antiinflamatuar bir ilaç kullanımını tavsiye ederek ayak ve topuk ağrınız için ilaç tedavisi uygulayabilir.
  • Aşil tendonunuzu ve plantar fasyanızı geren ev topuk dikeni egzersizleri ve programı uygulayarak , topuk dikeninizi tedavi etmek ve hastalığın nüks etme şansını azaltmak için en büyük destektir.

EGZERSİZLER

  • Bir dizinizi bir duvara karşı düz tutup topuğunuz yere basarken, diğer dizinizi bükerek, duvara yaslayın. Sizin topuk bandınız (aşil tendonunuz) ve ayak kavisiniz yaslanırken gerilecektir. On saniye bu pozisyonda kalın ve sonra gevşeyin ve ayakta düz durun. Her ağrıyan topuğunuz için topuk dikeni egzerzilerinizi yirmi kere tekrarlayın.
  • Ayırarak, bir ayağınızı diğerinden önde tutarak, öne doğru karşı tarafın üzerine eğilin. Dizlerinizi kırın ve topuklarınızı mümkün olduğu kadar yerde tutarak aşağıya doğru çömelin. Topuk bağınız ve ayak kavisiniz bu egzersizde topuklarınız yukarı çıkacak gibi gerilecektir. On dakika böyle kalın, gevşeyin ve doğrulun. Bu hareketi yirmi kez tekrarlayın.

20 Eylül 2017 Çarşamba

AŞIK MI OLDUNUZ,KORKMAYIN TEDAVİSİ BENDE...

Merhaba sevgili okurlar ,

''Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’ e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız koymak var, o koyuyor adama.''


66.sonesinden ufak bir alıntı, Can Yücel yorumuyla elbette..Aşk üzerine sayısız yapıtı bulunan bu büyük ustanın, aşk ve güzellik arasındaki neden sonuç ilişkisini evrensel ifadelerle tersten kurmuş.Aşkı doğuranın sevgilinin güzelliği olduğunu reddedip, aşkı yüzeysel beğeninin sonucu olmaktan çıkartmıştır.

Shakespeare'ye , Aşık Veysel 'e Victor Hugo'ya, Edgar Allan Poe'ye acı çektiren, delirten, uykusuz bırakan ,zaman zaman içlerini ısıtan ,zaman zaman isyan ettiren ''AŞK '' bir hastalık olabilir mi?

Bu konuda bilimsel olarak yaptığım araştırmalardan derlediklerim aşıkken vücudumuzdaki kimyasal aktivitenin hiç de normal olmadığı ve bize akıl dışı kararlar aldırtabildiği yönünde...

Pek çok bilimsel araştırma , aşkı geçici bir delilik hali ve akıl tutulması olarak tanımlar ve kişinin saniyenin beşte biri kadar sürede görsel beğenisinin oluştuğunu, görsel algıyla birlikte kalp çarpıntısının başladığını ve sürecin 1,5 saniye sürdüğünü, aşk başlayınca beyinde hummalı bir çalışmanın gerçekleştiğini aynı anda 12 merkezin aktive olduğunu ve bu durumun aşk denilen geçici delilik halini ortaya çıkardığını ifade eder.

AŞK MİKROPARANOYA MI ?


Aşk duygusunun biyokimyasını yakalama çabasında yoğun araştırmalar yapan, İtalya’nın Pisa Üniversitesi Psikiyatri Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Donatella Marazziti, insanların aşk diye yorumladığı duygunun aslında biyokimyadan başka bir şey olmadığını öne sürmüş. Aşk duygusunun biyokimyasını yakalama çabasında yoğun araştırmalar yapan Prof. Marazziti, ‘aşık olmanın bir nevi ruh hastalığı olduğunu’ ve başka ruh hastalıklarına benzer etkiler gösterdiğini belirterek aşk duygusunu ‘Mikroparanoya’ diye adlandırdı. Aşık olan ve olmayan gençlerin vücudundaki mutluluk hormonu olarak bilinen ‘serotonin’ oranını ölçerek tezlerini destekleyen psikiyatri uzmanı, şunları söylemiştir: ‘Aşk denilen ruh hali, bilimsel açıdan vücut biyokimyasının etkisinden başka bir şey değil. İnsanlarda hastalık etkisi gösterir. Aşık olduğunu söyleyenlerin kanındaki serotonin oranı çok yüksek. Aşık olmayanlarda ise bu oran düşük. Benim ve ekibimin araştırmalarında ortaya çıkan en ilginç sonuç ise asabi ve hafif paranoya insanlarda serotonin oranının aşık insanlarındakiyle hemen hemen aynı oranda olması.

TAMAM AŞIĞIM , ŞİMDİ NE OLACAK ?

Bazı deneysel çalışmalarda PET (Position Emission Tomography) ve MRI (Magnetic Resistant Imaging) yardımıyla beyindeki aktif bölgeler gösterilerek Aşkın beyindeki merkezi gösterilmeye çalışılmıştır. bulunan bazı verilerin olmasına karşılık hala tam olarak bir fikir bütünlüğüne varılamamıştır.

Beynin belli bölümleri, aşkın başlatılması, ilerletilip, doyuma ulaştırılmasında farklı derecelerde rol almaktadır. Beyin korteksi (dış yüzeyi) kişinin duygusal ve cinsel anlamda yaşadıklarından öğrendiklerini daha sonra kullanılmak üzere depolama işlevini görmektedir. Beynin frontal korteksi (beynin ön bölgesini örten beyin dış yüzeyi) kişiler arası ilişkiler, duygusal ve cinsel seçimlerde ve kişisel eğilimlerde görev alacak öğrenme işini üstlenmiştir. Bazal ganglion olarak adlandırılan “accumbens çekirdeği” bir ilişkiyi ya da cinsel işlevi başlatmada ve zevk alma işlevinde uyarıcı görev üstlenmektedir. Gene buraya komşu “striatum” bölgesi karşı cinse olan duygusal ya da cinsel çekimi izleyen dönemde yapılacak hareketleri kolaylaştırma, ilgiyi aktif eyleme dönüştürme konusunda ön plandadır. Duygusal yaşantılamada en büyük rolü üstlenen limbik sistem görerek, işiterek, koklayarak ve dokunarak bir takım hislerin edinilmesinde ve duygusal çekim hissetmede önemlidir. Daha önce öğrenilen bilgiler ve yeni edinilen izlenimlerin birleştirilmesi gene bu alanda gerçekleştirilmektedir. Hipotalamus ön çekirdeklerinde erkeklerden beklenen duygusal ve cinsel davranışlar yönetilir.erkeklik hormonu “testesteron” ve dopamin adlı bir başka hormon bu sistemi aktive etmektedir. Hipotalamusun arka çekirdeklerinden kadına özgü cinsel ve duygusal yaşantılar yönlendirilmektedir.bu sistem de kadınlık hormonu olan “östrojen”ve serotonin dediğimiz başka bir hormonca aktive edilir. Son olarak hipofiz bezi de beyinden çıkan yapılması uygun bulunan davranışların, hissedişlerin vücudun gerekli organlarına iletilmesini sağlar.

Testesteron, östrojen, melatonini uyaran hormon, tiroid bezi hormonları, progesteron ve prolaktin düzeylerinin artışı cinsel çekim ve eylemleri kuvvetlendirirken; serotonin, dopamin ve GABA denilen hormonların düzeylerindeki artışlar bu durumu azaltmaktadır.


Norepinephrine, adrenalin üretimini arttırarak ayaklarımızı yerden kesip kalp çarpıntısına neden oluyor. Beynin hipotalamus bölgesinde üretilen oxytosin ise bir insana şefkat duymamızı, onunla ilgilenmemizi sağlıyor. Bütün bunların sonunda da aşk hali ortaya çıkıyor.

Dopamin, vücutta doğal olarak üretilen bir kimyasaldır. Beyinde, dopamin reseptörlerini aktive ederek nörotransmiter olarak görev yapar. Dopamin, ayrıca, hipotalamustan da salgılanır ve kana karışarak nörohormon görevi yapar. Nörohormon olarak görevi hipofizin ön lobundan prolaktin salgılanmasını baskılamaktır.

AŞK KARŞILIKSIZSA...

Tutku ne kadar artarsa, beyinde heyecan ve keyif duygusunu salgılamaya yarayan hormonlar daha çok uyarılıyor ve aktif hale geliyor. Dopamin, noradrenalin ve phenylethylamin maddelerinin daha çok salgılanmasıyla ellerimiz daha çok terliyor, nefes alış-verişimiz hızlanıyor, tansiyonumuz ve nabzımız yükseliyor! Aşık olanların genellikle yemeden içmeden kesilmesi, uykusuzluk çekmesi gözden kaçmaz. İşte bütün bunların nedeni de aslında bu çok çalışan hormonlar. Onlar yüzünden hem hiperaktif hale geliyoruz, hem yemiyoruz içmiyoruz hem de uyku düzenimiz bozuluyor. İşte bu yüzden de ilişkimize daha bağımlı hale geliyoruz. Eğer söz konusu olan karşılıksız bir aşksa o zaman deyim yerindeyse 'junky'lere dönüyoruz. "Buna hiç de şaşırmamak gerek" diyor doktorlar. Çünkü halüsinasyona neden olan ilaçlar, beynimizde salgılanan 'phenylethylamin' maddesini de içeriyor!

MADEM AŞIĞIM, HADİ SEVİŞELİM !!!

Bir kadını erkeğe ya da bir erkeği kadına çeken nedir? Erkek kadının güzel gözlerinden, gülüşünden, kadın ise sempatik davranışlarından ya da kültüründen etkilenmiş olabilir. Tüm bu etkenler geçerli olmasına rağmen, erkekle kadın arasındaki çekimde DNA'nın rolünü unutmamak gerekiyor.

Peki, seks neye yarıyor? Bebek yapmak için niçin bir kişi gerekiyor? Biyologlar bu soruya yanıt olarak, "seks genetik çeşitliliğin kaynağı olduğu için doğa tarafından yeğleniyor" diyorlar. Doğadaki türlerin %5'inden çoğunun üremek için seksi yeğlemesi, bu yöntemin önemli bir avantaj sunmasından kaynaklanıyor.

Bu üretim mekanizması gerçekte, evrimin yaşamın ortaya çıkışından beri uygulamaya koyduğu "olasılıkların oyunu"nun temel ilkesine dayanıyor.

Cinsellik, genetik kombinezonları sürekli yenileyerek, insanların değişen koşullara uyum sağlamasına katkıda bulunuyor. Kadın ya da erkek kendisinden yeterince farklı birisiyle çiftleşerek, daha çok çeşitliliğe dolayısıyla soyunun çevre koşullarında gelecekte meydana gelebilecek değişikliklere daha iyi uyum sağlamasına neden oluyor.

AŞIĞIM..EVET DELİRDİM !!!


Aşk, insan beyninde muhakeme ve yargılama yapan bölümleri de etkisiz hale getiriyor. Aşık olan kişiler, sevdiklerine karşı muhakeme yeteneğini kaybediyor."Aşıkken tamamen kör oluyor" ve aşık olunan kişinin olumsuzlukları beynin bu bölgelerinin çalışmaması nedeniyle görülemiyor.

Beynin 'zihin teorisi' olarak adlandırılan ve başkalarıyla farklılıklarını ortaya koyan mekanizması da aşık olunca devreden çıkıyor. Bu nedenle kişiler aşık olduklarıyla aralarında bir ayrım yapmıyor ve onu kendisi gibi görüyor.


İnsanların beynindeki kimyasallardan serotonin seviyesi aşık olanlar da, saplantılı (obsesif kompülsif bozukluğu) kişilerinkiyle aynı seviyede bulunuyor.

Aşk bir yandan kişiye huzur ve güven verirken, diğer yandan ayaklarını yerden kesiyor. Beyindeki 'medial insula' bölümü aşkla aktive oluyor.

Agresif davranışlarla ilgili bu bölüm aşık kişilerde çalışıyor ve anlaşmazlıkların üstesinden gelmeye yarıyor. Aşk, duygulanım, dikkat, motivasyon ve hafıza ile ilgili beyin alanlarını aktif hale getiriyor. Bu yapıların aktifleşmesi, stresin azalmasına neden oluyor.


VE GELELİM TEDAVİYE...

Sinir hücreleri arasında hedeflere uygun bağlantıları etkileyen uyarı maddelerinden sinir büyüme faktörü de (NGF) aşkın süresini biçiyor. Ellerin terlemesine ve heyecanın yükselmesine de neden olan NGF değeri tutkulu aşkın ilk zamanlarında yükseliyor. Araştırmada insanın doğası itibarıyla bu tutkuyu sürdüremediği ortaya çıkıyor ve arzunun şiddetiyle doğru orantılı artan NGF değeri en fazla 3 yıl sonra azalıyor.
Kısacası , 3 sene içinde yırttınız yırttınız yoksa geçmiş olsun...

12 Eylül 2017 Salı

CEHENNEM YAPIMI BANKART LEZYONU...


Merhaba sevgili okurlar ,

Efsanevi polisiye filmlerden birisidir Cehennem Silahı. Bildiğimiz gibi Hollywood’un eskimeyen ve yeni filmleri merak ile beklenen aktörler vardır. Bu aktörlerin çektikleri filmler ölümsüzleşir. Mel Gibson, bu aktörlerin başında geliyor. 

Filmde,Martin RİGGS (Mel Gibson), kahraman ancak bir o kadar da ortalığı karıştıran polislerden birisi. Çılgın bir polis. Martin Murtaugh (Danny Glover) ise emekliliği yaklaşan ve kariyerini noktalamaya hazırlanan bir polis.

Martin’in çok sevdiği polis arkadaşlarından birisinin kızının öldürülmesi üzerine emeklilik planlarını erteliyor ve bu soruşturma üzerine eğilim göstermeye başlıyor. Bu soruşturmada ise birçok farklı yerden sürülen ancak bir o kadarda başarılı bir polis olan Riggs ile yolları kesişiyor. Ve muhteşem bir polisiye , aksiyon film serisi başlıyor..

Coşkulu aksiyon sahnelerinden biri hiç gözümün önünden gitmiyor..Mel Gibson'un duvara vurarak çıkan omzunu yerine oturttuğu sahne..İç gıcıklayıcı ve inanılmaz gelmişti o zamanlarda..Meğer Bankart Lezyonu böyle bir şeymiş..


Omuz insan vücudundaki en geniş hareket açıklığına (oynak) sahip bir eklemdir. Bu eklem ; üç temel ve iki fonksiyonel olmak üzere, toplam beş eklemden oluşmaktadır.Bu beş eklem uyumlu bir koordinasyonla hareket ederek, kola mükemmel bir hareket kapasitesi sağlamaktadır.

Bu kadar geniş hareket açıklığına sahip bir eklemin yerinden çıkmamasının sebebi temel olarak labrum olmak üzere kapsül ve asıcı - stabilize edici bağlar sayesinde mümkün olmaktadır. Labrum, omuz eklemi yuvasının (glenoid) etrafını daire şeklinde saran sert kıkırdak benzeri kauçuk kıvamında bir yapıdır.
Omzun bu kadar geniş bir hareket açıklığına sahip olması sebebi ile yaralanma ya da aşırı kullanmaya bağlı olarak omuz hastalıklarının ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Tekrarlayan omuz çıkıklığına; Bankart lezyonu yani labrum yapısının kemik dokudan iyileşemeyecek derecede ayrılması denmektedir. Bazen bu ayrışma kısmen kemik doku ayrışması ile beraber de olabilir.

Bankart Lezyonu, (Tekrarlayan Omuz Çıkığı) İlk omuz çıkığı çoğunlukla oldukça büyük bir travmayla meydana gelir. Tedavi olmuş yada olmamış insanlarda ikinci ve daha sonra meydana gelebilecek çıkıklar şaşırtıcı derecede kolay gerçekleşebilir. İlk çıkık tedavi kurallarına uygun olarak yapılmış bile olsa yeniden çıkma olasılığı her zaman vardır. Özellikle ilk çıkık 20 yaş altında meydana gelmişse % 80'nin üzerinde tekrar çıkık olasılığı vardır. 40 yaş sonrası meydana gelen ilk omuz çıkığı vakalarında hastalarda tekrarlayıcı çıkık oranı %20'lere kadar düşer. İlk çıkık sırasında zarar görmüş olan omuz sabitliğini sağlayan dokuların bir kısmının iyileşememesi yeniden çıkığa sebep olur. Bunlardan en çok görüleni labrum adı verilen kıkırdak desteğin kemiğe yapışma yerinden ayrılmasıdır. Bunun yanı sıra omuz kapsülündeki gevşemede ana sebepler arasındadır. Ayrıca humerus kemiğinin başındaki defekt denen yapılarda sorumlu tutulmaktadır. Bu problemlerin tedavi edildiği cerrahi müdahaleler sonrası bile yeniden çıkıklar oluşabilmektedir.  


AMELİYAT


Artroskopi uygulaması ile beraber omuz ön kısmından 2 delik açılır. Kamera ve müdahale edecek cihaz deliklerden içeri girerek yırtılan bölgeyi onarır. Bu yöntemin uygulanmasındaki en önemli etken kolay ve ameliyat bölgesinde daha az iz bırakmasıdır. Hasta ameliyat öncesi uyutulur ve bölge uyuşturulur. Eklem içerisine steril serum fizyolojik verilerek ameliyat bölgesinin daha detaylı bir şekilde doktorlar tarafından incelenmesi sağlanır. Hastanın durumuna göre dikme ve vidalama yöntemleri kullanılmaktadır.
Artroskopi ve Bankart Lezyonu Ameliyatları Neden yapılır ?
  • Menisküs yırtıklarının tedavisinde
  • Eklem kireçlenmelerinin temizlenme işlemlerinde
  • Ön ve arka çapraz bağları yaralanmalarında
  • Diz kapağı kemiğinde yer alan sorunların giderilmesi için
  • Tekrarlayan Omuz Çıkıklarında
TEDAVİ

Tekrarlayan omuz çıkmaları çoğu zaman düşme ve omuzu zorlama sonrası meydana gelir. İlk çıktığı zaman önem vermediğimiz omuz çıkıkları zamanla fazlalaşır ve günlük yaşantınız olumsuz  şekilde etkilenir. Omuz çıkması sonrası kemik ve omuz bölgesinde aşırı ağrı meydana gelir. Doktorun yaptığı müdahale sonrası omuz bölgesindeki kasların güçlendirilmesi için fiziki egzersizler tavsiye edilir.

Yaptığınız en basit hareketlerinizde bile omuz çıkmaları ile karşılaşıyorsanız, bankart lezyonunuzda bulunan doku bağları zarar görmüş olabilir. Omuz içerisinde meydana gelen yırtılma ve kopmalar normal MR ile görülemeyeceği için omuz bölgesine sıvı enjekte edilerek alanın görüntünün daha iyi incelenmesi sağlanmaktadır. Kapalı ameliyat uygulaması yapılırken açılan delikten kamera ve tedaviye yardımcı olacak cihaz giriş yapar ve oluşan yırtığı onarmaya çalışır,  operasyonda geç kalınmadığı sürece yırtık tedavi edilir. Türkiye genelinde bulunan hastaneler içerisinde Hacettepe Hastanesi bu konuda en iyi cihazlara sahiptir. Bankart Lezyonu ameliyatı oldukça kolay görülse bile iyileşme süresinde hastanın tekrar eski günlerine dönmesi için uzun bir zamana ihtiyaç duyulur.


BİRBİRİMİZİ KUCAKLAMADAN UÇAMAYIZ...


Merhaba sevgili okurlar ,

''Hepimiz tek kanatIı meIekIeriz. Birbirimizi kucakIamadan uçamayız.'' der Guizot...Melekler yüzyıllardır hemen her mite,her efsaneye konu olmuştur.Hikaye genelde şöyledir ;



Tanrı insanları yarattığı zaman bütün meleklerin onların önünde diz çökmelerini istedi, en büyük baş meleklerden (Archangels) biri olan Lucifer bunu aşağılayıcı buldu ve neden ateşin oğlunun çamurun oğlu önünde eğilmesi gerektiğini sordu. Lucifer Seraphim’in baş meleğiydi ve kendi gibi düşünenlerle birleşerek Tanrıya karşı geldi.
Savaşın ne zaman olduğu bilinmiyor,Satan, Archangel Michael’in gönderdiği ordularla savaşırken 10 başlı ejder halinde anlatılıyor. Ne kadar sürdüğü bilinmeyen savaşta Satan ordusu Michale’in ordusuna yenilip cennetten atıldılar. Lucifer ve takipcilerinin düşmesi değilde,genelde  Grigorilerin(izleyiciler) düşmesi akıllara takılıyor.Lucifer daha fazla özürlük istediği için düştü peki grigorileri itaatsizliğe iten neydi.Grigori melekleri ölümlü olup insanlar gibi yaşamayı tatmak istediler..Meleklerle insanların çocukları büyük bir selde yok edildi. 

Grigoriler 4 bölüme ayrılmışlardır baş melekleri kimler peki ?


 Kuzey Formalhaut ,Güney Regulus , Doğu Aldebaran , Batı Antares... İnsanlar gibi görünürler ama daha uzun ve sessizdirler Yahudilere göre iyi ve kötü izleyiciler vardır.Grigoriler tanrı tarafından ilk insanları gözetmeleri ve yol göstermeleri için yaratılmıştı ve neredeyse dev kadarlardı ama bu melekler insanlara Tanrı tarafından yasaklanan büyü sihir yıldızları okumak gibi bilgileri öğrettiler. Ve ölümlü insan kadınları tarafından baştan çıkarıldılar ve onlardan çocuk sahibi oldular.Grigorilerle insanların birleşmesinden doğanlara Nephilim dendi. 

Görevlerine sadık kalan melekler de vardı elbette.. Uriel, Raphael,Raguel,Michael,Zerachiel,Gabriel,Ramiel.. Lucifer adının anlamı ışık verendir,Venüsün en parlak yıldızıdır.Mitolojide tanrıça Aurora (Dawn) ve tanrı Ceyx in oğludur. Bir çok kişinin düşündüğünün aksine Satan ve Lucifer farklı meleklerdir.Lucifer satan değil ilk günahkar olan melektir. 

Uriel 


Hristiyanlıkta, yedi melekten biri olan Uriel, İsa’nın kuzeni John’un katliamdan kurtarılmasında rol oynadı. Mısır’a hicret ettikten sonra, John ve annesi Aziz Elizabeth’in Kutsal Aile’ye katılmasını sağladı. Onların yeniden bir araya gelmesi Leonardo da Vinci’nin ‘Virgin of the Rocks’ (Kayalar Üzerinde Meryem) isimli eserinde resmedilir. 
Ortaçağ Yahudi mistik geleneklerine göre, Uriel ‘Pazar meleği’ veya ‘Şiir meleği’ olarak da bilinir. 

Azrail 

İslam’da baş ölüm meleği olan Azrail, Hristiyanlık ve Musevilik geleneklerinde de ölüm meleği olarak bilinir. Dünyadaki dört ana yönü izlemek için dört yüzü ve dört bin kanadı olan Azrail’in tüm vücudunun, dünyadaki yaşayan insan sayısı kadar göz ve dillerle kaplı olduğuna inanılır.

 Cebrail (Gabriel) 

Hem Hristiyanlıkta hem de Müslümanlıkta, Cebrail peygamberin dünyaya gelişini haber verir. Müslümanlar Cebrail’in, Kuran indirilirken Allah ile peygamber arasında aracı görevi üstlendiğine ve imanın altı şartından biri olduğuna inanır. Hristiyanlık inancına baktığımızda, Cebrail, Yeni Ahit’te sadece iki defa geçiyor; ‘Tanrı’nın önündeki benim, Cebrail (Gabriel) ’ (Luke 1: 19). Bu da, her ne kadar Cebrail’in daha yüksek sıralarda olması gerektiğini düşündürse de, dokuz baş melek arasında sadece sekizinci sırada yer alıyor. 

Metatron 

Öncelikli olarak Metatron Musevilikle ilgili bir kavramdır. Yahudi mistisizmi Kabala’nın en önemli eserlerinden olan Zohar, Metatron’un İsrail halkını Mısır dışına göç ederken denetlediğini belirtir. Birçok ezoterik gelenekler, bu meleğin Allah’ın sözlerini yazan katip olduğunu, ve genelde iyi bir anlayışa sahip olduğunu ancak zaman zaman tehlikeli olabildiğini ileri sürüyor. Metatron, bildiğimiz gerçekleri kıran yerine yenilerini öne süren bir demircinin çekici ile temsil ediliyor.

 Moroni

 Moroni, Joseph Smith tarafından 1820’lerde kendisine görünen meleğe verilen isimdir. Hıristiyan dini hareketlerinden biri olarak ortaya çıkan ve zamanla bağımsız bir din görünümünde olan Mormonluk 1830 'da NewYork 'ta Joseph Simith tarafından kurulmuştur. Teşkilatın kurucusu Joseph, Moroni adından bir meleğin kendisine vahiy getirdiğini iddia ederek ortaya çıkmış, sonra bazı eski metinlere değişik bir yorum getirerek görüşlerini açıklamaya çalışmıştır. Kendine taraftar kazanmak için 1835 yılında 12 kişiyi misyoner olarak çeşitli ülkelere göndermiştir. Smith kendisinin üzerine Mormon kitabesinin yazıldığı altın levhanın bekçisi olduğuna inanıyordu. Smith, sıradışı karakterlerle yazılan levhayı sakladığı için başka hiç kimse altın kitabeleri göremedi ve kitabe başka dile çevirilemedi. Smith, Moroni’nin kendisine tercüme yapmasını kolaylaştıran herşeyi öğrettiğini, hatta kendisine sihirli bir taş bile verdiğini iddaa ediyor. Mormon teolojisine göre, Smith tercümesini, Mormoni’nin altın kitabeleri alarak cennete gittiğini söyleyerek bitiriyor. 1826’da Joseph Smith dolandırıcılık suçundan Bainbridge’de mahkemeye çıktı. 

Choronzon (Koronzon)

 İnsanların spiritüel deneyimler dediği şeyleri araştırmakta bilimsel metodu kullanmak gerektiğini öne süren Aleister Crowley’in büyülü sistemi ve satanizme kaynaklık ettiği söylenen Thelema’da (‘istencini yap’ fikri üzerine kurulu öğreti) hain Chronzon’un cehennemde oturduğu ve büyücü olma ile gerçek aydınlanma arasındaki son büyük engel olduğu söylenir. Chronzon, Crowley tarafından ‘Çılgın ve tutarsız güçlerin geçici canlı örneklerinin cehennemi işgal etmesi’ olarak tanımlanıyor. Chronzon’un ismi, her ne kadar Aleister Crowley ile ün kazansa da, ilk olarak John Dee’nin kayıtlarında ortaya çıkmıştır. 

Seraphim (Serafim)

Birçok medeniyet, meleklere inanmış ve onlara çeşitli isimler vermiştir. Serafim, Yahudi ve Hristiyanlık geleneklerine göre en üst düzeydeki meleklerden biridir. İncil sadece belirli kişiliği olan 3 meleğe isim vermiştir. Bunlar, meleklerin prensi olan Michael, diriliş, merhamet, vahiy ve ölüm meleği olan Gabriel ve yeryüzüne inmiş melek olan Satan. Seraphim’in ise, Tanrı’nın tahtını korumakla görevli en üst sıradaki melek olduğu varsayılıyor. Genelde, Tanrı’nın sevgisi ile yandıkları için ‘yanan melekler’ şeklinde de tasvir ediliyorlar. İncil’de, İsa’nın onları altı kanatlı varlıklar olarak gördüğü belirtiliyor.

 Inkubus / Sukkubus 

Sırasıyla erkek ve kadın olabilen bu şeytanlar insanların rüyalarına girerek onlarla cinsel ilişkiye giriyorlar. Bu tip bir karşılaşmanın Arthur efsanesinde yer alan büyücü Merlin’in doğumuna neden olduğu söyleniyor. Ayrıca bu meleklerin çok çekici olduğu ve hayatlarını sürdürebilmek için insanların eşlerinin görüntülerine girerek ölümle sonuçlanabilen evlilik dışı ilişkiye girdikleri varsayılmaktadır.

 Lüsifer

‘Sabah yıldızı’ anlamına gelen Lüsifer ‘ışık taşıyıcı’ veya ‘parlak seher yıldızı’ olarak da isimlendiriliyor. İncil'in bazı bölümlerindeki benzetişte, bu yıldız kibirle gökyüzünde daha da yükseğe yükselmeye karar verir: 'Tahtımı, Tanrı’nın diğer yıldızları üzerine yükselteceğim' der. Bundan dolayı, yıldız yeryüzüne atılır. Yıldız, Babil kralını temsil eder. Hristiyanlık’ta Venüs gezegeninin referansı olarak İncil’in birçok yerinde geçiyor. Lüsifer ayrıca, ‘şeytanların prensi’ olarak da kabul ediliyor. Sabah yıldızı metaforu sembolik olarak ‘ışık taşıyıcı’nın düşmesini simgeliyor. Sabah yıldızı gün ışığında kaybolurken, şeytan da cennetten düşmüş oluyor.

Mitlerin kendi penceresinden baktığımızda, görünüşte yaşanmış olayları aktaran, çoğunlukla kökeni bilinmeyen ve geleneğe dayanan söylentileri görürüz. Tarihte, yaşandıkları dönemlerde: tanrısal varlıkların eylemlerini anlatmak amacıyla aktarılan kültürel ürünlerdir. Gerçek ve kutsal niteliği vardır. Örnek alınan bir modeldir. Toplumun ritüellerinden biridir. Zaman kavramı sürekli- şimdiki zamandır. Köken ve eskatoloji(yok oluş) mitleri olmak üzere ikiye ayrılabilir. Köken mitleri kendi içinde: etiyolojik(nedenlere ilişkil- ilkel), kozmogoni(evrendoğum), teogoni(tanrıların kökeni), antropogoni(insan yaratılışı), takvim(zamanın ölçümü), totem(nesne kültleri), kahramanlık(atalar kültü) mitleri olarak tasnif edilebilir.


Ve meleklere mitlerde hep kanat takmışız...Belki özgürlüğü , belki kaçmayı , belki saflığı hatırlatsın diye..Belki de hep özendiğimiz için..İnsanların takabildiği tek kanat şimdiye kadar hep hastalık ve fonksiyon bozukluğu olmuş..Adına da SCAPULA ALATA denmiş..

Kanatlı scapula ,omuz eklem fonksiyonunu kalıcı olarak bozan, estetik kusura yol açan bir hastalıktır. Sebebi genel olarak bilinmemektedir.
anatlı skapulanın sebepleri çoktur ve çeşitlidir, ancak genel olarak çevredeki zayıflamış veya inhibe edilmiş kaslardan kaynaklanır. Kasları güçlendirmeye yardımcı olmak için birtakım farklı egzersizler olmasına rağmen, bazı durumlarda soruna neden olabilir cerrahi gereklidir.
Durumun en yaygın nedenlerinden biri, serratus anterior olarak bilinen bir kas çok zayıfladığı zamandır. Bu, skapula’nın anormal bir konuma gelmesine ve kanatlı görünüme neden olabilir. Bazı durumlarda omuzda veya sırtta bir sinir sıkışır ve bu serratus ön an felç haline gelmiş ve işini doğru yapamamış gibi bir kas oluşturabilir.
Skapula alatasına ait bir başka potansiyel neden trapez kası ile ilgili hasar veya problemlerdir. Bu, omuzda bulunan, serratus anteri ile ilgili bir sorun olduğunda gerilebilir büyük bir kastır. Bununla birlikte, bu, birkaç hafta boyunca olur; yani, bir skapula alata meydana gelmeyebilir veya bir yaralanmadan hemen sonra görünür olmayabilir.
Skapula’nın cilt yoluyla belirgin bir görüntüsünün yanı sıra, durumun birkaç başka belirtisi de vardır. Örneğin, kişi kolunu yukarı kaldırmakta güçlük çekebilir. Kişi vücudundan ittiği takdirde skapula’nın görünümü de daha belirgin olabilir.
Skapula nedeniyle bazen zayıflamış kaslardan kaynaklanan alata fizik tedaviyi tedavi etmek için sıklıkla kullanılır. Dayanıklılık ve kuvvet egzersizleri, kasın doğru şekilde çalışmasını sağlamak için kullanılır. Bazı durumlarda, esneyen bir profesyonelin gözetiminde yapılmazsa, daha fazla hasara neden olma potansiyeline sahip olsa da, gerdirme de kullanılabilir.
Tedavi yöntemleri cerrahi ve cerrahi olmayan tedaviler olarak ikiye ayrılır. Cerrahi olmayan tedaviler çevre kas gruplarının güçlendirilmesi ve eklem hareket açıklığının korunması olarak sayılabilir. Cerrahi girişimler skapulotorasik füzyon, skapuler stabilizasyon olarak sayılabilir. Eğer sinir arazı varsa sinir tamiri olarak sınıflanır.

11 Eylül 2017 Pazartesi

CAM KEMİK HASTALIĞI

Merhaba sevgili okurlar,

Cam kemik hastalığı kolayca zarar görebilen hassas kemiklerin oluştuğu konjenital bir hastalıktır. Hastalık genelde sadece genetik olarak oluşur ve doğumla birlikte ortaya çıkar. Cam kemik hastalığının şiddeti değişebilir. Çoğu zaman hafif kemik kırıkları oluşabilir. Ancak, hastalığın şiddetli formları ve kalıcı deformiteleri işitme kaybı, solunum veya kalp yetmezliği, omurilik ve beyin sapı sorunları gibi sağlık sorunlarına neden olabilir. Bazı formlarında ise doğumdan önce veya doğumdan kısa bir süre sonra bebekler için ölümcül bir hastalıktır.


Cam kemik hastalığı ailevi geçiş gösterdiği gibi, anne ve babanın genetik yapısı normal olduğu halde anne rahminde iken oluşan mutasyonlar sonucu bebekte hastalığa sebebiyet verebilir.Ailevi geçişte anne veya babadan biri hastalığa sahipse çocukta hastalık riski % 50 dir. Bunun yanı sıra mozaism denilen tabloda anne ve babanın genlerinin bir kısmında bu hastalık olmakta anne ve baba sağlam olmaktadır.Eğer bu hastalıklı genler çocuğa geçerse, bu da hastalığa sebebiyet verebilmektedir. Mozaismi olan anne ve babalarda hastalıklı çocuğa sahip olma riski % 2-7 arasındadır.


Osteogenesis imperfekta (cam kemik hastalığı), en sık kullanılan sınıflamaya göre dört klinik tipte değerlendirilir.
  • Tip 1 osteogenesis imperfekta nedir? Tip 1 osteogenesis imperfekta normal ya da hafif kısa boylu, göz akı mavimsi olup kemik deformiteleri (kemik şekil bozuklukları) yoktur.
  • Tip 2 osteogenesis imperfekta nedir? Tip 2 osteogenesis imperfekta perinatal dönemde (doğumdan hemen sonra) ölümcül seyredebilen, doğumda birçok kaburga ve uzun kemik kırığı olan, göz akı koyu olan hastalardır.
  • Tip 3 osteogenesis imperfekta nedir ? Tip 3 osteogenesis imperfektalı hastalarda üçgen yüz şekli, belirgin boy kısalığı, skolyozlu ve intrauterin kırıklardan dolayı kemik şekil bozulmaları olan, göz akı gri görünen bebeklerdir.
  • Tip 4 osteogenesis imperfekta nedir? Tip 4 osteogenesis imperfektalı hastalarda hafif – orta derecede boy kısalığı, skolyozu ve kemik şekil bozuklukları olan, göz akı gri veya beyaz görünen hastalardır.
Fakat son yıllarda osteogenesis imperfektalı hastalar için alt tipler de tanımlanmıştır.
Belirtileri
Cam Kemik hastalığı belirtileri hastalığın türüne göre değişir. Cam Kemik hastalığında değişen derecelerde kırılgan kemikler vardır. Başlıca belirtileri şunlardır:
– Kemik deformiteleri
– Çoklu kemik kırılmaları
– Gevşek eklemler
– Kısa boy
– Zayıf dişler
– Üçgen şeklindeki yüz
– Mavi sklera (gözün beyazında mavimsi renk)
– Eğri bacaklar ve kollar
– Kifoz (üst omurgada anormal bir dışa doğru eğrilik)
– Skolyoz (omurga anormal yana doğru kıvrıklık)
– Erken işitme kaybı
– Solunum problemleri
– Kalp kusurları
Teşhis
Cam kemik hastalığını teşhisi klinik olarak koyulabilmektedir. Ayrıca cilt biyopsisi, kanda genetik test ve intrauterin 14-18 haftalarda amniosentez ile de teşhis edilebilmektedir.
Tedavi
Cam Kemik hastalığı türüne bağlı olarak hastalığın ilerki aşamaları da değişir. Türlerine göre hastanın ilerideki durumu şu şekildedir:
– Tip 1: Normal bir hayat sürerken nispeten daha az sorun yaşarlar.
– Tip 2: Tip 2 ile bebeklerde doğumdan sonra solunum problemleri oluşur ve genelde sonuç ölümcüldür.
– Tip 3: Çocukta aşırı kemik deformiteleri olabilir ve genellikle tekerlekli sandalye kullanması gerekir.
– Tip 4: Çocuğun koltuk değneği kullanması gerekebilir.
Cam kemik hastalığının tedavisi yoktur. Ancak hastalığı kontrol altına almak için doktor tedavisi şarttır. Cam kemik hastalığı tedavisinde kullanılan teknolojik gelişmeler gün geçtikçe hastalığın seyrinin olabildiğince yavaşlamasını sağlamaktadır.
Cam kemik hastaları ne kadar yaşar?
Cam kemik hastalığı ölümcül bir hastalıktır. Ufak bir darbe ya da zamanla kırılan kemikler kişinin yaşamını tehdit eder. Tam bir süre belirlenemez ancak tedaviye göre hastalığın seyri yavaşlatılabilir.