13 Ekim 2015 Salı

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİZ ÇÖKMESİN !!!

Merhaba sevgili okurlar,

Düşük bağışıklık işlevinin en yaygın nedeni besin yetersizlikleridir.Günlük beslenmede çok fazla şekere yer verilmesi, obezite, alkol tüketimi çeşitli nedenlerle bağışıklık sisteminin işlevini azaltır. Yeterli protein alımı en iyi düzeyde bağışıklık işlevi için şarttır. Fakat fazlası yine bağışıklık sistemini olumsuz yönde etkiler. Vücuda alınan besinler enerji için oksijenle yandığında serbest radikaller yani oksijen içeren son ürünler oluşur. Serbest radikaller hücre ve dokularda çoğaldığında DNA yapısında hasara neden olur. Ayrıca sigara, hava kirliliği, radyasyon vb.  nedeniyle de serbest radikaller artar. Artış durumunda kanser, kalp-damar hastalıkları, artritler vb. sağlık sorunları oluşur. Besinlerle birlikte aldığımız antioksidanlar vücuttaki serbest radikallere karşı savaşırlar. Serbest radikallerin yarattığı olumsuz etkinin önlenmesi ve etkisinin en aza indirilmesi için yeterli miktarda antioksidan ve vitamin  tüketilmelidir.


C VİTAMİNİ

 Yararları: C vitamininin başlıca rolü doku bağlarını tutan ana protein maddesi olan kollojeni üretmek ve bağışıklık sistemi, sinir sistemi, hormonlar ve besinlerin emilimi fonksiyonlarına (E vitamini ve demir gibi) destek olmaktır. Göz merceği ve akciğer gibi yapılarda antioksidan olarak çalışır. C vitamini ayrıca antioksidan yapıda olan E vitaminine dönüşebilir. Yüksek dozda alınması halinde ne gibi yararlar getireceği yolunda çalışmalar sürmekle birlikte; beta karoten gibi, antioksidan etki nedeniyle, kanser, kalp-damar hastalıkları ve katarakta yakalanma ihtimalini azalttığı belirlenmiştir. Ayrıca, soğuk algınlığı gibi hastalıklara karşı da direnci arttırmaktadır.

Hangi besinlerde bulunur?
Turunçgillerde bol miktarda bulunur. Ayrıca; muzda, taze sebzelerde, maydanozda, kabakta, soğanda, domateste, lahana, ıspanak, kıvırcık salata gibi yeşil yapraklı sebzelerde ve biberde bulunur. 

ÇİNKO

Deniz ürünleri, et, karaciğer, fındık, süt ve yumurtada bulunur.

Yararları : Büyümenin ve cinsel gelişimin normal olmasını, yaraların iyileşmesini sağlar.

Eksikliği : Büyüme geriliği, iştahsızlık, eklemlerde şişme. 

D VİTAMİNİ

D vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir. İki şekilde bulunur. Aktif ergosterol, kalsiferol ve D2 vitamini gibi adlarla da bilinen ergokalsiferol ışınlanmış mayalarda bulunur. Aktif 7-dehidrokolesterol ve D3 vitamini gibi adlarla da anılan kolesalsiferol ise insan derisinde güneş ışığı ile temas sonucu meydana gelir ve daha çok balık yağında ve yumurta sarısında bulunur. Isıya ve pişirmeye karşı dayanıklıdır.

Yararları: İnce bağırsaklardan kalsiyum ve fosforun emilimini düzenleyerek kemik büyümesi, sertleşmesi ve tamiri üzerinde etkili olur. Raşitizmi önler. Böbrek hastalıklarında düşük kan kalsiyumu seviyesini düzenler. Kas kasılmalarını önler. Kalsiyumla birlikte kemik gelişimini kontrol eder. Bebekler ve çocuklarda kemik ve dişlerin normal gelişme ve büyümesini sağlar. Güneş ışığı bakımından yetersiz bölgelerde yaşayan çocuklar, yetersiz gıda alan ve fazla kalori yakan kişiler, 55 yaşın üzerindekiler, özellikle menopoz sonrası kadınlar, emziren ve hamile kadınlar, alkol veya uyuşturucu kullananlar, kronik hastalığı olanlar, uzun süredir stres altında olanlar, yakın geçmişte ameliyat geçirmiş olanlar, mide-bağırsak kanalının bir kısmı ameliyat ile alınmış olanlar, ağır yaralanma ve yanığı olan kişilerin D vitaminine özellikle ihtiyaçları vardır.

Hangi besinlerde bulunur?
Süt ve süt ürünleri, ringa balığı, uskumru fileto, somon balığı, tuna balığı, balık yağı

Eksikliği nelere yol açar? 
Raşitizm (Çocuklarda D vitamini eksikliği ile oluşan hastalık): Çarpık bacaklar, kemik veya eklem yerlerinde deformasyonlar, diş gelişiminde gerilik, kaslarda zayıflık, yorgunluk, bitkinlik. Osteomalazi (yetişkinlerde D vitamini eksikliği ile oluşan hastalık) kaburga kemiklerinde, omurganın alt kısmında, leğen kemiğinde, bacaklarda ağrı, kas zayıflığı ve spazmları, çabuk kırılan kemikler. 

DEMİR

Demir, bakır ve kalsiyum gibi bazı minerallerin emilimi ve kanda oksijeni taşıyan kırmızı kan hücrelerinin ve çeşitli enzimlerin üretimi için gereklidir. Ayrıca, bağışıklık sistemini de güçlendirir.

Günlük ihtiyaç 8 - 10 mg kadardır. Bu miktar gebelik, emzirme ve adet dönemlerindeki kadınlarda biraz daha fazladır.

Yumurta sarısı, et, balık, ciğer, yeşil yapraklı sebzeler, fasulye, fındık ve dalakta bulunur.

Yararları : Hemoglobin yapımı, metabolizmanın uyarılmasına yarıyan enzimlerin yapılmasını sağlar.

Eksikliği : Kansızlık, oksijen kullanımında yetersizlik.

E VİTAMİNİ 

Yararları: En iyi antioksidandır. Serbest radikallerin oluşmasını engelleyerek kanser gibi dejeneratif hastalıkların oluşmasını engeller. 
Hücre zarı ve taşıyıcı moleküllerin lipid kısmını stabilize ederek hücreyi serbest radikaller, ağır metaller, zehirli bileşikler, ilaç ve radyasyonun zararlı etkilerinden korur. Bağışıklık sisteminin aktivitesi için gereklidir. Timus bezini ve alyuvarları korur. Virütik hastalıklara karşı bağışıklık sistemini geliştirir. Göz sağlığı için hayati önem taşır. Retina gelişimi için gereklidir. Serbest radikallerin katarakt yapıcı etkilerini önler. Yaşlanmaya karşı koruyucudur. Serbest radikallerin; dokular, deri ve kan damarlarında oluşturduğu dejeneratif etkiyi önler. Yaşlanmayla ortaya çıkan hafıza kayıplarını da önleyici etkisi vardır.

Hangi besinlerde bulunur?
Başta tahılllar olmak üzere yeşil sebzelerde bol miktarda bulunur. Badem, ayçiçeği yağı, soya yağı, balık yağı, mısırözü yağı ve buğday tanesi en iyi kaynağıdır.

Eksikliği nelere yol açar?

E vitamini eksikliği ender görülür. Kansızlığa neden olabilir. E vitamini eksikliğinde kalp hastalıkları ve kanser riski artar. Çocuklarda hemolitik anemi ve göz bozuklukları, yetişkinlerde dengesiz yürüme, konsantrasyon bozukluğu, düşük tiroid hormonu seviyesi, sinir harabiyeti, uyuşukluk, anemi, bağışıklık sisteminde zayıflama görülebilir. 

FOSFOR

İnsan vücudunda, kemik ve diş oluşumunda, hücre büyümesi ve onarımında, enerji üretiminde, kalp kasının kasılmasında, sinir ve kas hareketlerinde, böbrek işlevlerinde önemli rol oynar.

FOSFOR hangi besinlerde bulunur: Süt ürünleri, sakatatlar, et ve kurubaklagillerde bulunur.

Yararları : Kemik ve diş yapısını oluşturur.

Eksikliği : Halsizlik ve kalsiyum kaybı.

K VİTAMİNİ 

K Vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir. Genellikle vücutta bağırsak bakterileri tarafından sentezlenir.

Yararları: Kan pıhtılaşmasında önemli rol oynar. Bazı çalışmalar özellikle yaşlılarda kemikleri güçlendirdiğini göstermektedir.

Hangi besinlerde bulunur? 
Lahana, karnabahar, ıspanak ve diğer yeşil sebzelerde, soya fasulyesi ve tahıllarda bulunur.

Günlük ihtiyacınız nedir?
Genellikle sebzelerle alınan günlük 60-85 mg. herhangi bir eklemeye gerek kalmadan yeterli olmaktadır.

Eksikliği nelere yol açar?
Kontrolsuz kanamalara neden olan K vitamini eksikliği malabsorbsiyon hastaları hariç ender görülür. Doğumdan sonraki ilk 3-5 gün içerisinde bağırsak florası henüz tam gelişmemiş olduğundan K vitamini eksikliği vardır. 
KALSİYUM
Süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler, kuru meyveler, fındık, narenciye ve bazı balıklarda bulunur.

Yararları : Kemik ve dişlerin oluşumunu ve sağlıklı kalmasını, kanın pıhtılaşmasını, kasların kasılmasını sağlar. Sinir iletişimlerini gerçekleştirir.

Eksikliği : Büyüme geriliği, kemik yumuşaması, raşitizm.

MAGNEZYUM

Soya fasulyesi, fındık, süt, balık, yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllarda bulunur.

Yararları : Kemik ve dişlerin gelişimini ve sağlıklı kalmalarını, sinir iletişimlerini ve kasların kasılmalarını, enerji oluşumunu sağlar.

Eksikliği : Büyüme geriliği, davranış bozukluğu, sinir ve kas çalışmasında bozukluk.

 POTASYUM

Potasyum, potasyum eksikliği, potasyum nelerde var?
Yararları : Kasların çalışması, sinir uyarımı, vücudun su dengesinin sağlanması. Potasyum beslenmede çok önemlidir. Hücrelerde asıl pozitif katyondur. Bu yüzden potasyum, vucuttaki sıvı ve elektrolit dengesini sağlar. Ve de kas kasılması ve sinir akımı gönderimi bakımından gereklidir.
Eksikliği : Kramplar, kaslarda yorgunluk. Vucut sıvısında potasyum eksik olursa ishal ve kusma oluşur, ölüme kadar gidebilir. Potasyum eksikliğinde, kaslarda güçsüzlük, kalp atışında anormallik, dolaşım bozukluğu, reflekslerde yavaşlamalar, hatta nefes almada güçlük, halsizlik görülen belirtilerdir. Yetişkin bir insan günde 4,000 mg potasyum almalıdır. Dengeli beslenen kişilerde potasyum eksikliği görülmez.
Potasyum nelerde var; ET, süt, sebze, meyveler ve işlem görmemiş huhubatta bulunur. Lahana, brokoli, pazı gibi yeşil yapraklı sebzeler, zeytin, balık, portakal suyu, patates, muz, hurma, incir, avokado, kayısı, badem, fındık ve süt ürünlerinde bol miktarda bulunur. Ayrıca yüksek potasyum içeren besinler ile beslenen kişilerde hipertansiyon riski düşmektedir.

SODYUM

Sodyum en çok; Tuz, füme etler, süt ve süt ürünlerinde bulunur.

Yararları : Vücudun suyunu dengeler, sinir iletişimlerini ve kasların kasılmalarını sağlar, 


kalbin normal atış ritmini korur.

Eksikliği : Kramplar, iştahsızl
ık, uyumsuzluk.

Sağlıklı ve sağlıkla kalın

VİTAMİNSİZ KALMAYIN !!!

Merhaba sevgili okurlar,

Her gün yediğimiz besin maddelerinden birçok vitamin almaktayız. Vücudumuza her gün yeteri kadar vitamin alamazsak, kendimizi yorgun, halsiz ve bitkin hissederiz. Ayrıca bağışıklık sistemimizde meydana gelebilecek güçsüzlükler, hastalıklara karşı daha da savunmasız bir hale gelmemize neden olabilirler.

Tükettiğimiz besinlerde, özellikle taze sebze ve meyvelerde günlük vitamin ihtiyacımızı karşılamamıza yetecek kadar vitamin bulunur. Ancak besinlerdeki vitaminler, kimi zaman yanlış pişirme, kimi zaman da yanlış muhafaza yöntemleri nedeniyle kayba uğrar. Vitamin kalıplarını önlemek için, besinleri uzun süre pişirmemeye, pişirdikten sonra fazla bekletmeden tüketmeye özen göstermemiz gerekir.

Besinlerde bulunan doğal vitaminlerin dışında, sentetik yoldan laboratuarlarda üretilen vitaminler olduğunu da biliyoruz. Ancak, besinlerden alman doğal vitaminler laboratuarlarda alınan sentetik vitaminlerden her zaman daha güçlüdür, bu nedenle de, vitaminlerin doğal yollardan alınmasında fayda vardır. 
Peki kaçımız  hangi vitaminin hangi gıdada ne kadar bulunduğunu ne kadar biliyor ve ne kadar doğru besleniyoruz? Dilerseniz en sık tükettiğimiz vitaminlere biraz göz gezdirelim.

A VİTAMİNİ 

A vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir. Karaciğerde depolanan bu vitamin ısıya ve pişirmeye dayanıklıdır.

Yararları: Sağlıklı deri ve saçlar için gereklidir. Diş, dişeti ve kemik gelişiminde önemli rol oynar. Normal görme ve gece görme de etkilidir. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Akciğer, mide, üriner sistem ve diğer organların koruyucu epitelinin düzeninde rol oynar. Kanser, damar sertliği ve katarakt gibi hastalıkları önlediği yolunda önemli bulgular elde edilmiştir. Bu vitamin ayrıca protein bileşimine katılır ve tümörlerde görülen hücrelerin kontrolsüz biçimde çoğalmasını önler. Yaşlılıkta etkinliği çok artan kolajenaz enziminin indirgeyici etkisini önlediği saptanmıştır.

Hangi besinlerde bulunur?

Sütte, yumurta sarısında, ton ve morina balıklarının karaciğer yağında (balık yağı) bulunur. Ayrıca tereyağı ve peynirde de bulunur. Havuç ve havuç benzeri sarı-turuncu renkli sebzelerde A vitamininin ön maddeleri vardır(alfa karoten). Sonradan A vitaminine dönüşecek olan Beta Karoten ve diğer karotenoidler ise yeşil yapraklı ve sarı sebzelerde ve tahıllarda bulunur.

Eksikliği nelere yol açar?
A vitamini eksikliğinde gözde ve deride keratoz, kseroftalmi (göz akı ve kormeanın parlaklığını kaybederek kuruması), foliküler hiperkeratoz (bir deri hastalığı) ve gece körlüğü görülür. Bağışıklık sisteminin zayıflaması, enfeksiyonlara elverişli hale gelme, akne (sivilce) oluşumunda artış, yorgunluk, diş, dişeti ve kemiklerde deformiteler A vitamini eksikliğinin yol açabileceği diğer şeylerdir. 

B VİTAMİNİ

Hayvansal ve bitkisel gıdalarda bulunur. Süt, ciğer, yumurta ve yeşil yapraklı sebzeler ile işlenmemiş hububat ürünleri bunlar arasında sayılabilir.

Yararları : Gıdalarda bulunan enerjinin açığa çıkmasını, hormonların üretilmesini, ağız dil ve cilt dokusunun sağlıklı kalmasını sağlamak.

-B1 VİTAMİNİ: TİAMİN 

Yararları: Vitamin B1 ya da Tiamin, diğer B grubu vitaminlerle birlikte vücudun, özellikle beynin, enerji üretiminde gerekli bir vitamindir. Bu vitamin öncelikle şeker hastalığı, doku sertleşmesi, sinirsel hastalıklar önlenmesinde kullanılır ve yaşlı insanların zihinsel fonksiyonların sürdürebilmesine yardımcı olur. Merkezi sinir sistemi sağlığını korumakta önemli bir rol oynar. B1 vitamini kan hücrelerinin oluşumu ve sağlıklı bir dolaşım sistemi için gerekli olan hidroklorik asidin üretiminde rol oynar. Ayrıca karbonhidratlardan enerji üretiminde, kalp ve sindirim sistemi kaslarının tonusunun korunmasında anahtar rolü vardır.

Hangi besinlerde bulunur?
Buğday başağı, kepek, bira mayası, sebzeler gibi birçok besinde bol miktarda bulunur. Sebzelerin pişirilmesi, sütün kaynatılması yada sterilize edilmesi çok önemli miktarda tiamin kaybına neden olur, bu nedenle pastörize olmuş sütte az bulunur. Kuru fasulye, yumurta, bütün hububatlar, kahverengi pirinç ve deniz ürünleri B1 kaynaklarıdır. Süt ve süt ürünleri, sebze ve meyveler B1 açısından çok zengin kaynaklar olmasalar da yüksek miktarlarda tüketildiklerinde yeterli B1 vitamini sağlayabilir.

Eksikliği nelere yol açar? 

B1 vitamini eksikliği durumunda “Wernicke-Korsakoff” sendromu hastalığı görülür. Ciddi bir beyin hastalığı olan bu sendrom alkol kullanımı ve tiamin eksikliği birleşiminde görülür. Hafif dereceli tiamin eksikliği ise yorgunluk ve depresyon ile sonuçlanır. B1 düzeylerindeki yetersizlik ise; gözlerde güçsüzlük, zihin bulanıklığı ve fiziksel koordinasyonda bozukluğa sebep olur. Ayrıca iştah azalması, sindirim bozukluğu, kabızlık, yorgunluk, başağrısı, sinir ve dolaşım sistemi hastalıkları, kas krampları, ödem gibi sorunlara yol açabilir.

B1 vitaminin uzun süre eksikliklerinde “Beriberi” adı verilen ve merkezi sinir sistemini yıkıcı ve bazen ölümcül derecede etkisi olan bir hastalık oluşabilir. Beriberi'ye beslenme düzeyleri yeterli olan ülkelerde pek rastlanmaz. Ancak uzun süreli alkolizm vakalarında bu hastalığa rastlanabilmektedir. B1 düzeylerini ağızdan alınan antibiyotikler, sülfa grubu ilaçlar, antiasitler ve doğum kontrol hapları da etkileyebilir. Ayrıca karbonhidratı yüksek diyetle beslenen kişilerde B1 ihtiyacı artabilmektedir. 

-B2 VİTAMİNİ: RİBOFLAVİN 

B2 suda eriyen bir vitamindir ve vücutta depolanmaz. 

Yararları: Biboflavin olarak da adlandırılan B2 vitamini enerji üretimi, enzim fonksiyonu, normal yağ asidi ve aminoasit sentezi için önem taşımaktadır. Besinlerden enerjinin serbest bırakılmasında rol oynar. A vitamini ile birlikte kullanıldığında solunum, sindirim, dolaşım ve boşaltım sisteminin mukozasının sağlıklı olmasını sağlar. Sinir sistemi, deri ve gözleri korur. Normal büyüme ve gelişmeye yardımcı olur. Enfeksiyon, alkolizm, yanık, mide ve karaciğer hastalıkları tedavisine yardımcı olur. Migren, katarakt, orak hücreli anemi tedavisinde kullanılır.
Yetersiz kalorili diyet alanlar, beslenme bozukluğu olanlar veya kalori ihtiyacı artmış kişiler. Gebe veya emziren kadınlar, alkol veya diğer madde bağımlıları, kronik hastalığı olanlar, uzun süreli stres altında olanlar, yakın geçmişte operasyon geçirmiş kişiler, sporcular ve beden işçileri, sindirim sisteminin bir bölümü operasyonla alınmış olanlar, ağır yanık veya yaralanması olan hastalar, doğum kontrol hapı veya östrojen kullananlar yoğun B2 vitamini ihtiyacı duyarlar.

Hangi besinlerde bulunur?
Açık yeşil sebze ve meyvelerde bulunur. Diğer B2 kaynakları: badem, bira mayası, peynir, tavuk, sığır eti, böbrek, buğday.

Eksikliği nelere yol açar?
Ağır B2 eksikliğine nadir olarak rastlanır. Alkol bağımlılarında görülebilir. Ancak çok ağır olmasa da tehlikeli düzeyde riboflavin eksikliği yaşlıların yaklaşık yüzde 33'ünde görülebilmektedir. 2 eksikliği ağız kenarlarında çatlaklar, dil ve dudaklarda iltihaplanmalar, ışığa duyarlı gözler, ciltte kaşıntı, sersemlik, uykusuzluk, öğrenme güçlüğü, gözlerde yanma ve kaşıntı ve kornea hasarına yol açabilir.
-B3 VİTAMİNİ: NİASİN 
Niasin, Niasinamid veya Nikotin Amid olarak da adlandırılan B3 vitamini; protein, yağ ve karbonhidrat metabolizması için gerekli olan bir vitamindir.

Yararları: 3 vitamini kan dolaşımını düzenler, sağlıklı bir deri sağlar ve santral sinir sisteminin çalışmasına yardımcı olur. Beyin ve hafızanın ileri fonksiyonlarının denetlemesinden dolayı şizofreni ve diğer zihinsel hastalıklarda tedavi edici rol oynar. Son olarak yeterli B3 düzeyinin insülin ile östrojen, progesteron ve testesteron gibi cinsiyet hormonlarının sentezi için hayati rol oynadığı gösterilmiştir. Son zamanlarda kan kolesterolünü ve trigliseritini yan etki olmadan emniyetle düşürebildiği için doktorlar tarafından bu amaçla sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak B3 vitamininin kullanımında doz ayarlaması mutlaka doktor tarafından yapılmalıdır. 

Hangi besinlerde bulunur?
 
B3 vitamini içeren doğal yiyecekler sığır eti, brokoli, karnabahar, havuç, peynir, mısır unu, yumurta, balık, süt, patates ve domatestir. Ette bol miktarda vardır. Vücut, süt ve yumurtadaki proteinlerden de niasin üretebilir.

Eksikliği nelere yol açar?
B3 vitamini eksikliğinde “pellegra” adı verilen ve sinir sisteminde fonksiyon bozukluğu, mide bağırsak sistemi bozukluğu, ishal, zihin bulanıklığı, depresyon ve ağır dermatit ve çeşitli cilt lezyonlarına neden olan bir hastalık oluşur. 
-B5 VİTAMİNİ: Pantotenik Asit

Pantotenik Asit olarak da adlandırılan B5 vitamini hem hayvansal hem de bitkisel kaynaklarda bulunabildiğinden Yunanca "her yer" anlamına gelen "pantos" sözcüğünden kökenini almıştır. Vücutta depolanmayan ve suda eriyen bir vitamindir.

Yararları: Depresyonla savaşmakta olan faydasının yanı sıra mide bağırsak sisteminin normal çalışmasına yardımcı olur; kolesterol, D vitamini, kırmızı kan hücreleri ve antikorların üretimi için gereklidir.
Normal büyüme ve gelişmeyi destekler. Yiyeceklerin enerjiye dönüştürülmesine yardım eder. Birçok vücut materyalinin sentezine yardımcı olur. Böbrek üstü bezinin fonksiyonunu destekler, enerji metabolizmasında gereklidir. Çeşitli böbrek üstü bezi hormonları, steroidler ve kortizonun oluşumunda hayati rol oynadığı için anti-stres vitamini olarak da tanımlanır. Ayrıca şunlara iyi gelir: yara iyileşmesi, stres, depresyon, alerji, alkolizm, karaciğer sirozu, kabızlık, yorgunluk, mide ülserleri, osteoartrit, romatoid artrit vs…

Hangi besinlerde bulunur?

Dana eti, karaciğer, balık, tavuk, yumurta, peynir, fasulye, tüm tahıllar, hububatlar, karnabahar, bezelye, avakado, patates, mısır, kuru yemişler de bolca bulunur.

Eksikliği nelere yol açar?
Doğrudan B5 vitamini eksikliğine bağlı insanlarda oluşan hiçbir hastalık belirtilmemiştir. Bunun sebebi her türlü besinde bolca bulunmasıdır. Ancak B5 vitamini eksikliğine bağlı bazı belirtilerin oluşabileceği kanıtlanmasa da varsayılmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: sinir harabiyetleri, solunum problemleri, cilt problemleri, artrit, alerji, doğumsal bozukluklar, zihinsel yorgunluk, baş ağrısı, uyku bozukluğu, kas spazmları, kramplar. 

-B6 VİTAMİNİ: Pyridoxine
Pyridoxine olarak da adlandırılan B6 vücutta depolanmayan ve suda eriyen bir vitamindir. Diyetle veya ek vitamin olarak mutlaka alınmalıdır. Üç farklı formu vardır. Alkol, aldehit ve amin. Hayvansal ve bitkisel besinlerde düşük yoğunlukta bulunur.

Yararları: Vücutta diğer birçok vitaminden daha fazla hayati fonksiyonları destekleyici rol oynar. Karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasında yer alır. Hormonlar, kırmızı kan hücreleri, sinir hücreleri ve enzimlerin oluşumunda rol oynarlar. Ayrıca B6 vitamini iştahımızı, ağrıya karşı duyarlılığımızı, uyku düzenimizi, ruh durumumuzu etkileyen serotonin adlı maddenin yapımında da etkili olmaktadır. B6 vitamini bağışıklık sistemini güçlendirir, kolesterol birikimine engel olarak kalbi korur, böbrek taşı oluşumunu engeller. karpal tünel sendromu, adet öncesi gerginlik sendromu, artritler, alerjiler, geceleri oluşan bacak kramplarının tedavisinde de kullanılır. B6 vitamini birçok enzimin oluşumuna katılır. Örneğin, demirin hemoglobin yapısına katılmasını sağlayan enzimlerin içinde de bulunurlar. Ensefalopati ve polinevrit gibi nörolojik hastalıkların tedavisinde B6 vitamini etken madde olarak kullanılır.

Hangi besinlerde bulunur?

Başlıca Vitamin B6 kaynakları arasında muz, avokado, tavuk eti, patates, ıspanak, bezelye, bira mayası, havuç, yumurta, balık ve bütün hububatlar gelmektedir. Tavuk, balık, ıspanak, patates, muz, kepekli ekmek, kuruyemiş diğer önemli kaynaklarıdır.

Eksikliği nelere yol açar?

B6 vitamini eksikliği son derece enderdir. Bu durumda deri, sindirim sistemi ve sinir sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkar. Dudak ve dil çatlaması, egzama gibi fiziksel belirtiler görülür. B6 vitamini eksikliğinde ani uykusuzluk ve santral sinir sisteminin çalışmasında bozukluklar oluşmaktadır. Eksikliğinde depresyon, kusma, anemi (kansızlık), böbrek taşları, dermatitler, uyuşukluk, bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak sık hastalanma görülebilir. Yeni doğanlarda B6 vitamini eksikliğine bağlı olarak aşırı sinirlilik, huysuzluk; bazende kasılma nöbetleri görülebilir. 

-B12 VİTAMİNİ
 
Yararları: Suda eriyen B12 özellikle sinir sistemi fonksiyonları için gereklidir. Folik asit ile birlikte doğum defektlerini önlemekte önemli rol oynar. Yine folik asit ve B6 vitamini ile birlikte kalp hastalıklarını ve damar tıkanıklığını önleyici rol oynamaktadır.


Asetilkolin üretimini arttırdığı ve beyinde sinir iletimini düzenlediği için Alzheimer hastalığında koruyucu rolü olabileceği düşünülmektedir. Normal büyüme gelişmede olumlu rol oynar. Sinir hasarlarında tedavi edici rol oynar. Pernisiyöz anemi tedavisinde kullanılır. Mide bağırsak sisteminin bir kısmı cerrahi olarak çıkartılmış hastalarda oluşabilecek B12 vitamin eksikliğine bağlı belirtileri önler. Vejeteryanlarda ve birtakım emilim bozukluğu olan hastalarda oluşabilecek B12 vitamin eksikliğine bağlı belirtileri önler. Bağışıklık sistemini ve sinir sistemini güçlendirir. DNA molekülünü sentezler ve kırmızı kan hücrelerini üretirler.

Hangi besinlerde bulunur? 

B12 vitamini folik asit ile birlikte alınmalıdır. Karaciğerde, sütte, yumurta akında, peynirde, balıkta, ette ve karideste bol miktarda, bitkilerde ise son derece az miktarda bulunur. Dana eti, dana karaciğeri, böbrek, midye, dil balığı, ringa balığı, uskumru, sardalya B12 vitamini içeren yiyeceklerdir. Sebzelerde ise B12 vitamini bulunmaz.

Eksikliği nelere yol açar? 

B12 vitamin eksikliklerinde zihinsel ve sinirsel fonksiyonlar bozulabilir ve kulak çınlaması, hissizlik gibi belirtileri görülür. Yaşlı insanlarda depresyonun en önemli nedenidir. Yaşlandıkça B12 vitamininin emilimi için gerekli olan mide asitimiz giderek düşer. Besinlerin emilim yeteneğini kaybeden yaşlı insanlarda, B12 gereksinimi giderek artar. Bu nedenle 50 yaş üzerindeki insanların B12 vitaminini harici alınması önerilir. Diğer suda eriyen vitaminlerden farklı olarak vücut dokularında depolanabilir. Bu yüzden eksiklik belirtilerinin ortaya çıkması yıllar alabilir. Ağır vitamin B12 eksikliğinde ise sinir fonksiyonlarının bozulduğu kronik hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Yaş ilerledikçe vitamin B12 eksikliğinin görülme sıklığı artmaktadır. Araştırmalar 65 yaşın üstündeki kişilerin yaklaşık % 40'ında vitamin B12 eksikliği olduğunu göstermektedir. Bu yaşlarda görülen bazı zihinsel bozukluklar ve depresyonun bu nedenle oluşabileceği düşünülmektedir. Alzheimer hastalığına benzer belirtiler verebilir ve eksiklik uzun yıllar sürerse zihinsel bozulma geriye dönüşümsüz hale gelebilir. B12 vitamini eksikliğinin, iyileşmesi mümkün olmayan sinir tahribatlarına neden olması dolayısıyla, hayvansal ürünlerin hiçbirini yemeyen vejeteryanların, mutlaka ayrıca B12 vitamini alması gerekir. Hafif derecede B12 eksikliği çok sık görülür. Uyuşukluk, unutkanlık, sabahları yataktan yorgun kalkma gibi belirtiler HIV pozitif kişilerin yüzde 35 inde vitamin B12 eksikliği olduğu bulunmuştur. Yararı tam olarak kanıtlanamasa da AİDS tedavisinde vitamin B12 eklenmektedir. 


Sağlıkla ve sağlıklı kalın

11 Ekim 2015 Pazar

EWİNG SARKOM HAYATI NASIL ETKİLER?

Merhaba sevgili okurlar,

           Sarkomlar kas iskelet sistemini oluşturan dokuların kötü huylu tümörleri yada kanserleridir. Kötü huylu bir tümörle iyi huylu bir tümör arasındaki en önemli ayrım kötü huylu tümörlerin yayılma ( metastaz yapabilmeleri) ve bu yüzden yaşamı tehdit eden tümörler olmalarıdır.
           Kemik tümörleri primer ( yani kemikten kaynaklanan ) veya sekonder yani kemiğe başka bir organdan metastaz yolu ile yayılan tümörler olmak üzere ikiye ayrılır. Kemiğin kendisinden kaynaklanan tümörler de kendi arasında iyi huylu ( benin) ve kötü huylu (malin) tümörler olarak ayrılırlar. Malin tümörler aynı zamanda sarkom olarak da adlandırılırlar.
         Ewing sarkomu (ES) olarak bilinen patolojik süreç ilk olarak 1866 yılında Lucke tarafından tarif edilmiştir.1921 yılında James Ewing tarafından endotelial myeloma olarak adlandırılan bu tümör o yıllarda perivasküler endotelial kaynaklı olarak tanımlanmıfltır. Bu inanış 1980’lerin ortalarına kadar devam ederken bu süre içerisinde çeşitli hücrelerden köken aldığı iddia edilmiştir. Bunlar arasında mezenkimal,  myeloid,  retikulum, nöro epitelial ve primitif multipotansiyel hücreler sayılabilir. Günümüzde kabul edilen hipotez kaynak hücrenin birçok hücreye farklılaşabilme yeteneğini koruyan bir mezenkimal kök hücre ya da erken primitif nöro  ektodermal hücre olduğudur. Son yıllarda yapılan araştırmalar Ewing Sarkomunun nöral kaynaklı olduğunu düşündürmektedir. ES çoğunlukla kemiğin farklılaşmamış tümörü olarak ortaya çıkmasına rağmen yumuşak dokulardan da köken alabilmektedir(ekstraosseöz Ewing sarkomu EES).Bu antitenin daha da farklılaşmış flekli periferik primitif nöroektodermal tümör (pPNET)veya nöroepitelioma olarak bilinmektedir ve kemik ve yumuşak dokuların primer tümörü olarak kabul edilmektedir. Bütün bu tümörler Ewing Sarkoma Tümör Ailesi (ESTA) olarak adlandırılırken ve tek bir neoplastik antitenin spektrumu olarak tanımlanmaktadır. Bu tümörlerin kendilerine özgü ve ortak immüno histokimyasal, sitogenetik ve moleküler markerleri bulunmaktadır.

Ewing Sarkoma Tümörlerinin belirtileri nelerdir?

Ewing tümörünün en sık belirtisi ağrı, sertlik ya da tümör bölgesinde hassasiyettir. Ayrıca, etkilenen kemikte ya da doku etrafında kitle ya da şişlik olabilir. Tümör kemiği zayıflattığı için hasta başvurduğunda genelde patolojik kemik kırığı (darbe olmadan kırık olması) mevcuttur. Ewing tümörünün daha nadir görülen belirtileri tartı kaybı ya da ateştir.

Tanısal değerlendirme

        Öykü ve fizik muayene çok önemlidir.Kan sayımları,kan biyokimyası ve eritrosit sedimentasyon hızı incelenmelidir.Karaciğer ve böbrek fonksiyonları için kan gönderilmelidir.Kemik iliği aspirasyon ve biopsisi metastaik hastalık açısından değerlendirilmelidir.Metastazlar açısından akciğer grafisine bakılmalı ve kemik sintigrafisi yapılmalıdır.Primer tümörse MR ile değerlendirilmelidir.Çekilen kemikte harabiyet yumuşak dokuya uzanım ve raktif kemik yapımı göze çarpar.Ama hastaların%5-8 kadarında ilk çekilen grafiler normal görülebilirler.Hastaların%20-30 kadarında tanı anında akciğer,kemik,kemik iliği metastazları bulunabilir.En sık merkezi iskelet sisteminden çıkan tümörlermetastaz yaparlar.


Tedavi

        Cerrahi ve radyoterapi primer tümörün kontrolü için,kemoterapi ise cevap vermeyen mikrometastazların  yok edilmesi için kullanılır.Öncelikle cerrahşyi gerçekleştirecek doktor tarafından biyopsi yapılarak doku tanısı konulmalıdır.Materyal ışık ve elektron mikroskopisi,immünohistokimya ve sitogenetik yöntemler kullanılarak incelenmelidir.Tanı kesinleştikten sonra tümör baştan çıkartılacak büyüklükte ve konumda değilse 9 hafta kemoterapi verilmelidir.Daha sonra işlevsel bozukluk yapmamak kaydıyla tümörün tamamen çıkartılması denenmelidir.Bu problem yaratacaksa tümör mümkün olduğu kadar çıkartılmalı sonrasında radyoterapi verilmelidir.Ewing sarkom radyosensitif bir tümördür.Radyasyon verilen bölgede yeni bir tümör oluşma olasılığı 20 yıl içinde %10-30 olduğundan mümkün olduğu kadarıyla cerrahi tercih edilmlidir.
        Uzun dönem tedavi için kemoterapi bir diğer tedavi yöntemidir.Vinkristin,doksorubisin ve siklofosfamide ifosfamid ve etopositin eklenmesiyle 5 yıllık yaşama şansı %60-70 gibi bir oarana çıkartılmıştır.Doksorubisinin total doz sınırına ulaştığında onun yerine aktinomisin D verilir.
       Bunlar standart tedavilerdir, her hastaya uygulanır. Ewing sarkom en çok akciğere uzak metastaz yapmayı sever. Bu nedenle ilk 3 ay sıkı kontrol şarttır. Baş-boyun bölgesi radyoterapi göreceği için ağız kuruluğu, yutma zorluğu, çeneyi açmakta güçlük gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Ama bunlar kontrol altına anılabilecek yan etkilerdendir. Bazı kemoterapi ilaçları yumurtalıkları etkileyerek geçici kısırlık yaratabilir. Kemoterapi bittikten sonra birkaç yıl içinde yumurtalıklar normal hale döner ve kısırlık ortadan kalkar. Ancak öncelikle düşünülmesi gereken çocuk değil hastalıktan kurtulmak olmalıdır.Bu tip tümörlerin kemoterapiye yanıtı çok iyidir. Ancak kemoterapi ve radyoterapiden sonra kilo kaybı ve bağışıklık sistemi zayıflığı ön plana çıkabilir. Bu nedenle destek tedavisi için beta karoten ihtiva eden yiyecekler tüketilmelidir. Bütün kırmızı, kara, koyu yeşil meyve ve sebzeler bol miktarda beta karoten ihtiva eder. Eğer bunları yeteri kadar tüketemiyorsanız beta karoten tabletleri de kullanabilirsiniz. Selenyum, E vitamini alabilirsiniz. Yüksek doz C vitamini kanser hücrelerinin büyümesine mani olduğu gibi immün sisteminide güçlendirir. 2-3 grama kadar C vitamini alabilirsiniz fakat günde iki bardak portakal suyu içiyorsanız c vitamini almanıza gerek yok.Kansızlığın ortaya çıkmaması için haftada iki kere kırmızı et tüketebilirsiniz.Her gün yiyeceklerinize 1çorba kaşığı zerdeçal konması da önerilir.Zerdeçal önemli bir antikanserojendir..Emilimini kolaylaştırmak için zerdeçalı karabiber, kırmızı biber ve zeytinyağı karışımı ile tüketebilirsiniz. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için reishi ve cordyceps mantarı hapı, kemik iliğindeki onarımı sağlamak için de shark liver oil (köpek balığı karaciğer yağı kapsülü) kullanabilirsiniz.Bu arada kalabalık ortamlardan,yorgunluktan,alkol ve sigaradan, ağır sporlardan,stresten uzak durun.Depresyon riskine karşı dikkatli olun.Moralinizi yüksek tutmak için hep pozitif düşünün ve çevrenizdeki insanların da pozitif olmalarına özen gösterin.

Sağlıklı ve sağlıkla kalın.




YAŞAMAK VE ÖLMEK...

Yaşam özünde biyolojik açıdan, kimyasal reaksiyonlar veya bir dönüşümle sonuçlanan başka olaylar gibi bazı biyolojik süreçler gösteren organizmaların bir özelliğidir. 
Ancak nefes almak,yemek yemek,üremek gibi temel olayların dışında yaşam keşfetmek,öğrenmek,üretmek,sevmek,paylaşmaktır.
Şimdiye kadar pek çok düşünür yaşamı ve anlamını yorumlamış ve farklı tanımlamalar getirmiştir.
Platon‘a göre bilginin en yüksek biçimine ulaşmaktır. Bu da “iyi ideası”dır. Tüm iyi şeyler değerini iyi ideasından alır. 
Aristoteles, tüm yeteneklerin ve sorgulamaların, ve dahi her etkinlik ve etkinlik seçiminin bir iyi hedefi olduğunu düşünür. “İyi”nin, tüm çabanın amacı olması bu yüzden haklıdır. Her şey bir amaçla yapılır ve bu amaç “iyi”dir. Kiniklere göre doğayla uyum içinde erdemli bir yaşam sürmek yaşamın anlamıdır.
Nietzsche hayatın objektif bir anlamın olmadığını söyler. Onun için sonsuz tekrar edilen bir hiçliktir. Schopenhauer için de hayat boş bir şeydir. Halihazırdaki insan onu abartır. Buda’ya göre hayat bir katlanmadır. Acılarla doludur ve mümkün olan en hafif şekilde geçirmek gerekir. Bunun için iştahı yok etmeli ki acı da yok olsun. 
Ludwig Wittgenstein doğal süreçlerle meydana gelen gündelik dil ile hayatın anlamı, insanın dünyadaki yeri gibi konular hakkında konuşulabileceğini söyler. Ancak “anlam belirlenemez.” Bu konularda bilimsel bir konuşma yapmak imkansızdır. Yani yaşamın anlamı kesin olarak söylenemez, böyle bir şey ifade edilemez. 
Terry Eagleton Wittgenstein’dan yola çıkar ve soruyu dilbilimsel eleştiriye maruz bırakır. Mesela, ona göre hayatın anlamı nedir sorusu:  “iyi kötüden daha mı özdeştir” gibi bir sorgulamaya denk gelir…
Jeremy Bentham acı ve hazzı doğadaki iki efendi olarak görür. İşlevsellik Kuralı’na göre en çok insana en büyük mutluluğu getiren şey “iyi”dir. Hayatın anlamı: en büyük mutluluk prensibidir. Herkesi, en çok mutlu etmektir. 
Albert Camus, “hayatın anlamı en acil meseledir” der. Ona göre hayata katlanıp katlanılamayacağı sorunu en büyük sorundur. İntihar etmek, etmemek kadar anlamlıdır. Yaşamın amaçsızlığı, absürt bir durumu getirir. Bu da desteksiz ve düzgün bir ivmesi olmayan yaşantılarla şekillenir. Bu saçma yaşamda ne yapsanız yeridir. Hayat yabancı ve saçma görünmektedir… 
Viktor Frankl ise "yaşamı anlamlı kılmak ve amaçla doldurmak için insanın temel motivasyonu anlam aramaktır " der. Anlam, insan acı içindeyken bile bulunabilir.İnsanı güdüleyen şey yaşamını anlamlı kılma çabasıdır. Herkes için geçerli evrensel bir anlam yoktur. Her birey için yaşamın anlamı farklıdır. Nihai anlamda yaşam sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğu üstlenmek anlamına gelir. Bu görevler ve bu nedenle yaşamın anlamı insandan insana ve an be an değişir.
Alfred Adler‘e göre yaşamın anlamı yaşam bütününe katkıda bulunmaktır.Yalnızca tek bir insan için anlam taşıyan bir sözcük aslında anlamsız olur. Her insan önemli biri olmayı amaç edinir. Ancak kendi önemlerinin başkalarının yaşamlarına yaptıkları katkılarda yattığını anlamazlarsa sürekli olarak aynı yanlışı tekrarlarlar. Atalarımızı var eden, onları anlamlı kılan şey bugünkü hayata yaptıkları katkılardır. Öyle ise diğerlerine ne oldu? Sorusu ile sadece kendini düşünen bencil bireyleri hedef alır. 
Hayatın anlamı herkese göre farklılık göstermektedir görüldüğü üzere.Ve bu farklılıklar bizi biz yapar.Bizim gibi olmamaları bizi ya da karşıdakini yanlış yahut kötü değil sadece FARKLI yapar.Ve farklılıklar renktir,neşedir,sevgidir ve bilgidir.Birbirimizi bu kısa yaşam içinde farklılıklarımızla kabul etmek ise bilgeliktir.Yaşamın anlamı ve özü budur.En nihayetinde bizim yaşamımız koca evren içinde bir küçük mikroorganizmanınki kadardır.
Ve bu kısa yaşamda hiçbir hayat siyasi ve politik saçmalıklar yüzünden yok olmamalıdır.Siyaset ve politika gereksiz,anlamsız ve saçma bir baskıdır.Ve hiçbir insanın yaşamı siyaset ve politika için harcanacak kadar ucuz ve anlamsız olmamalıdır.
Sevgiler...

8 Ekim 2015 Perşembe

HERŞEY İÇİN MİNERAL...

Merhaba sevgili okurlar,

Mineraller, vücudun sağlıklı kalabilmesi için gerekli olan ve vücudumuzun kendi kendine oluşturamadığı inorganik maddelerdir.Minerallerin Görevleri vitaminler ile birlikte çalışarak vitaminlerin ve diğer besin maddelerinin etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamaktır. Böylece, sağlıklı diş ve kemik yapısı, kalbin düzenli ve verimli çalışması, kas fonksiyonları, üreme sağlığı, hücre korunması ve gelişimi, sağlıklı dolaşım ve sinir sistemi, vücuttaki su dengesinin korunması gibi pek çok hayati fonksiyonda görev alırlar. Bu nedenle, insan vücudu için sağlıklı ve dengeli beslenmede vitamin ve minerallerin önemi büyüktür.

KALSİYUM

Süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler, kuru meyveler, fındık, narenciye ve bazı balıklarda bulunur.

Yararları : Kemik ve dişlerin oluşumunu ve sağlıklı kalmasını, kanın pıhtılaşmasını, kasların kasılmasını sağlar. Sinir iletişimlerini gerçekleştirir.

Eksikliği : Büyüme geriliği, kemik yumuşaması, raşitizm.

MAGNEZYUM
Soya fasulyesi, fındık, süt, balık, yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllarda bulunur.

Yararları : Kemik ve dişlerin gelişimini ve sağlıklı kalmalarını, sinir iletişimlerini ve kasların kasılmalarını, enerji oluşumunu sağlar.

Eksikliği : Büyüme geriliği, davranış bozukluğu, sinir ve kas çalışmasında bozukluk.

POTASYUM

Potasyum, potasyum eksikliği, potasyum nelerde var?

Yararları : Kasların çalışması, sinir uyarımı, vücudun su dengesinin sağlanması. Potasyum beslenmede çok önemlidir. Hücrelerde asıl pozitif katyondur. Bu yüzden potasyum, vucuttaki sıvı ve elektrolit dengesini sağlar. Ve de kas kasılması ve sinir akımı gönderimi bakımından gereklidir.

Eksikliği : Kramplar, kaslarda yorgunluk. Vucut sıvısında potasyum eksik olursa ishal ve kusma oluşur, ölüme kadar gidebilir. Potasyum eksikliğinde, kaslarda güçsüzlük, kalp atışında anormallik, dolaşım bozukluğu, reflekslerde yavaşlamalar, hatta nefes almada güçlük, halsizlik görülen belirtilerdir. Yetişkin bir insan günde 4,000 mg potasyum almalıdır. Dengeli beslenen kişilerde potasyum eksikliği görülmez.
Potasyum nelerde var; ET, süt, sebze, meyveler ve işlem görmemiş huhubatta bulunur. Lahana, brokoli, pazı gibi yeşil yapraklı sebzeler, zeytin, balık, portakal suyu, patates, muz, hurma, incir, avokado, kayısı, badem, fındık ve süt ürünlerinde bol miktarda bulunur. Ayrıca yüksek potasyum içeren besinler ile beslenen kişilerde hipertansiyon riski düşmektedir.

SODYUM


Sodyum en çok; Tuz, füme etler, süt ve süt ürünlerinde bulunur.

Yararları : Vücudun suyunu dengeler, sinir iletişimlerini ve kasların kasılmalarını sağlar, kalbin normal atış ritmini korur.

Eksikliği :
Kramplar, iştahsızlık, uyumsuzluk.

7 Ekim 2015 Çarşamba

MADEN SUYU TÜKETİN !!!


Maden suyu, içerdiği tüm mineraller ve karbondioksit gazı ile birlikte yeraltındaki çatlaklardan yol bularak yeryüzüne çıkar ve tamamen “doğaldır”. Soda ise, içilebilir özellikteki suya yapay mineraller ve karbondioksit gazı eklenerek elde edilen ve tamamen “yapay” olan bir içecektir. Yapay minerallerin vücuda katkıları sınırlıdır. Her ikisi de mideyi rahatlatma özelliğine sahiptir, ancak sodanın bundan başka hiçbir işlevi yoktur. Oysa maden suyu aynı zamanda doğal bir mineral deposudur. Dolayısıyla aradaki fark şu şekilde yorumlanabilir: Maden suyu bir ihtiyaç, soda ise bir tercihtir! Süt ile maden suyu karşılaştırıldığında her iki besinin de vücuda yararlı olan mineralleri benzer derecede içerdiği bilimsel olarak ortaya konmuştur.

Maden Suları Asit İçeriyor mu?

Gazlı içecek üretiminde çok özel proseslerle üretilen ve %99,9 saflıkta besin üretimi için özel karbondioksit gazı kullanılır. Halk arasında “asitli” denilen içeceklerde aslında karbondioksit gazı bulunmaktadır. Maden sularının yapısında doğal olarak bulunan bu gaz, dil ile temas ettiğinde geçici olarak tat algılayıcıları uyuşturduğu için içimi kolaylaştırmaktadır. O nedenle gazı kaçmış maden sularının kendine has karakteristik buruk, acımsı tadı ön plana çıkar.

Çocuklar veya Hamile Bayanlar Maden Suyu İçebilir mi?
Maden suyunun bilinen hiçbir zararı olmayıp, aksine vücuda sayısız yararları vardır. Büyüme çağındaki çocuklar kalsiyum, demir, çinko, florür gibi minerallere yetişkinlerden daha fazla ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyacı karşılamanın en iyi yolu, yeterli miktarda süt ve doğal suları tüketmekten geçmektedir. Maden suyunun içerdiği kalsiyum kemik yapısının, florür ise ağız ve diş sağlığının gelişmesi için son derece yararlıdır. Hamilelik, beslenmenin daha da ön plana çıktığı fizyolojik bir dönemdir. İnsan vücudu bebeği besleyebilmek ve gelişmesini sağlamak için normalden daha fazla besin, sıvı, vitamin ve minerale ihtiyaç duyar. Bu katkıyı doğal yoldan sağlayabilmek için, hamilelikte düzenli olarak maden suyu tüketimi tavsiye edilmektedir. 

Sağlıkla ve sağlıklı kalın :)