11 Ekim 2015 Pazar

YAŞAMAK VE ÖLMEK...

Yaşam özünde biyolojik açıdan, kimyasal reaksiyonlar veya bir dönüşümle sonuçlanan başka olaylar gibi bazı biyolojik süreçler gösteren organizmaların bir özelliğidir. 
Ancak nefes almak,yemek yemek,üremek gibi temel olayların dışında yaşam keşfetmek,öğrenmek,üretmek,sevmek,paylaşmaktır.
Şimdiye kadar pek çok düşünür yaşamı ve anlamını yorumlamış ve farklı tanımlamalar getirmiştir.
Platon‘a göre bilginin en yüksek biçimine ulaşmaktır. Bu da “iyi ideası”dır. Tüm iyi şeyler değerini iyi ideasından alır. 
Aristoteles, tüm yeteneklerin ve sorgulamaların, ve dahi her etkinlik ve etkinlik seçiminin bir iyi hedefi olduğunu düşünür. “İyi”nin, tüm çabanın amacı olması bu yüzden haklıdır. Her şey bir amaçla yapılır ve bu amaç “iyi”dir. Kiniklere göre doğayla uyum içinde erdemli bir yaşam sürmek yaşamın anlamıdır.
Nietzsche hayatın objektif bir anlamın olmadığını söyler. Onun için sonsuz tekrar edilen bir hiçliktir. Schopenhauer için de hayat boş bir şeydir. Halihazırdaki insan onu abartır. Buda’ya göre hayat bir katlanmadır. Acılarla doludur ve mümkün olan en hafif şekilde geçirmek gerekir. Bunun için iştahı yok etmeli ki acı da yok olsun. 
Ludwig Wittgenstein doğal süreçlerle meydana gelen gündelik dil ile hayatın anlamı, insanın dünyadaki yeri gibi konular hakkında konuşulabileceğini söyler. Ancak “anlam belirlenemez.” Bu konularda bilimsel bir konuşma yapmak imkansızdır. Yani yaşamın anlamı kesin olarak söylenemez, böyle bir şey ifade edilemez. 
Terry Eagleton Wittgenstein’dan yola çıkar ve soruyu dilbilimsel eleştiriye maruz bırakır. Mesela, ona göre hayatın anlamı nedir sorusu:  “iyi kötüden daha mı özdeştir” gibi bir sorgulamaya denk gelir…
Jeremy Bentham acı ve hazzı doğadaki iki efendi olarak görür. İşlevsellik Kuralı’na göre en çok insana en büyük mutluluğu getiren şey “iyi”dir. Hayatın anlamı: en büyük mutluluk prensibidir. Herkesi, en çok mutlu etmektir. 
Albert Camus, “hayatın anlamı en acil meseledir” der. Ona göre hayata katlanıp katlanılamayacağı sorunu en büyük sorundur. İntihar etmek, etmemek kadar anlamlıdır. Yaşamın amaçsızlığı, absürt bir durumu getirir. Bu da desteksiz ve düzgün bir ivmesi olmayan yaşantılarla şekillenir. Bu saçma yaşamda ne yapsanız yeridir. Hayat yabancı ve saçma görünmektedir… 
Viktor Frankl ise "yaşamı anlamlı kılmak ve amaçla doldurmak için insanın temel motivasyonu anlam aramaktır " der. Anlam, insan acı içindeyken bile bulunabilir.İnsanı güdüleyen şey yaşamını anlamlı kılma çabasıdır. Herkes için geçerli evrensel bir anlam yoktur. Her birey için yaşamın anlamı farklıdır. Nihai anlamda yaşam sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğu üstlenmek anlamına gelir. Bu görevler ve bu nedenle yaşamın anlamı insandan insana ve an be an değişir.
Alfred Adler‘e göre yaşamın anlamı yaşam bütününe katkıda bulunmaktır.Yalnızca tek bir insan için anlam taşıyan bir sözcük aslında anlamsız olur. Her insan önemli biri olmayı amaç edinir. Ancak kendi önemlerinin başkalarının yaşamlarına yaptıkları katkılarda yattığını anlamazlarsa sürekli olarak aynı yanlışı tekrarlarlar. Atalarımızı var eden, onları anlamlı kılan şey bugünkü hayata yaptıkları katkılardır. Öyle ise diğerlerine ne oldu? Sorusu ile sadece kendini düşünen bencil bireyleri hedef alır. 
Hayatın anlamı herkese göre farklılık göstermektedir görüldüğü üzere.Ve bu farklılıklar bizi biz yapar.Bizim gibi olmamaları bizi ya da karşıdakini yanlış yahut kötü değil sadece FARKLI yapar.Ve farklılıklar renktir,neşedir,sevgidir ve bilgidir.Birbirimizi bu kısa yaşam içinde farklılıklarımızla kabul etmek ise bilgeliktir.Yaşamın anlamı ve özü budur.En nihayetinde bizim yaşamımız koca evren içinde bir küçük mikroorganizmanınki kadardır.
Ve bu kısa yaşamda hiçbir hayat siyasi ve politik saçmalıklar yüzünden yok olmamalıdır.Siyaset ve politika gereksiz,anlamsız ve saçma bir baskıdır.Ve hiçbir insanın yaşamı siyaset ve politika için harcanacak kadar ucuz ve anlamsız olmamalıdır.
Sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder