21 Şubat 2016 Pazar

FAZLA PARMAK GÖZ ÇIKARMAZ !!!

Merhaba sevgili okurlar,

Başparmak, küçük parmak veya çok daha nadiren ortaparmaklarda görülen sayı fazlalığına polidaktili denir. Hem elde ve hem de ayakta sık olarak görülür. Polidaktili sık karşılaşılan üst ekstremite anomalilerinden biridir. Daha çok başparmak fazlalığı olarak karşımıza çıkan bu anomali ikinci sıklıkla 5. parmağı ilgilendirir.Polidaktili, fazla parmağın boyutuna göre tam olarak oluşmuş fazla parmak veya az gelişmiş fazla parmak (çoğunlukla deri uzantısı şeklinde) şeklinde iki ana grupta incelenebilir.

Ortalama 500 doğumda bir görülen polidaktili ya da fazla parmak durumu genetik olarak geçebildiği gibi bazen oluşumunda hiç bir sebep bulunamayabilir. Polidaktili ile birlikte sindaktili ya da yapışık parmak durumu da olabilir.

Bilinen en çok sayıda ekstra parmak 2010 yılında doğan Hindistanlı Uttar Pradesh'tir. Uttar'ın her iki elinde 7'şer parmak, her iki ayağında 10'ar parmak bulunmaktadır ve toplamda 34 parmağı bulunur. Bu ekstra parmaklar çoğu zaman doktorlar tarafından doğumdan sonra alınsa da, birçok vakada bunun yapılmadığı bilinmektedir (doktora gidilmemesinden, ameliyattan korkulmasından ya da erişimin olmamasından ötürü) 

TEDAVİ

Fazla parmak bazen diğer parmakların gelişimini etkileyerek kaymalara yada gelişim bozukluklarına neden olabilir bu sebeple mümkün olduğu kadar erken tedavisi önerilmektedir.
Ameliyatta diğer parmaklara özellikle dolaşımlarına dikkat edilerek, zarar vermeden fazla olan parmağın çıkarılması şeklinde yapılır.Ameliyat için en uygun devre bebek 6 – 12 aylık zamandır.
Polidaktili ya da fazla parmak ameliyatı yapıldıktan sonra o devrede ortaya çıkmayan ya da kendini göstermeyen bazı bozukluklar nadir durumlarda çocuk daha büyüdükten sonra parmaklarını kullanması sırasında ortaya çıkabilir. Örneğin parmak hareketlerinde bozukluklar ya da parmakta eğrilikler oluşabilir. Bunların düzeltilmesi için daha ileride ek ameliyatlar gerekebilir.
Polidaktili büyük oranda ameliyatla düzeltilir ancak çok çok nadir durumlarda sekeller yada kalıcı bozukluklar olabilir. Tedavi bebekte yapılacaksa ameliyat genel anestezi altında yapılır.Bunun için önceden tüm sistemlerin laboratuvar incelemeleri yapılır. Ameliyat sırasında kan oksijen seviyeleri, tansiyon, solunum takip edilir.
Çok çok nadiren ilaç reaksiyonu ve ölüm riski vardır. Ameliyatın hastane koşullarında yapılması gerekir. Erişkin hastalarda ise lokal anestezi altında sadece bölgesel uyuşturmayla ameliyat yapılabilir.
Ameliyat sonrasında ameliyat bölgesinde az yada çok bir iz (skar) kalacaktır. Tüm ameliyatlarda iz kalır. Ancak bazı noktalara dikkat edilerek bu izin daha az kalması sağlanabilir. Ayrıca en az birkaç sene geçtikten sonra fazla iz kalması durumunda izi azaltmaya yönelik skar revizyon ameliyatları yapılabilmektedir.
Sağlıkla ve sağlıklı kalın

PARMAKTAKİ KUĞUYA DİKKAT !!!

Merhaba sevgili  okurlar,

İlk temsili 1877 yılında Moskova'da Julius Reisinger kareografisi ile yapılan ,Pyotr İlyiç Çaykovski tarafından bestelenmiș dört perdelik bale eseri olan ''KUĞU GÖLÜ'' konusu ve müzikleri ile ölümsüz eserler arasında yer alır.Darren Aronofsky'nin yönettiği, Natalie PortmanVincent Cassel ve Mila Kunis'in oynadığı Siyah Kuğu 2010 yılında Kuğu Gölü balesini ekrana da taşımıştı.




Kuğu Gölü balesindeki Prens Siegfried, sarayında 21.yaş gününü kutlamaktadır, herkes dans etmektedir…genç kızlar ümitsizce Prens’in dikkatini çekmeye çalışmaktadırlar…Prens’in annesi de oğlunun artık evlenme yaşının geldiğini söylemektedir..Prens, okunu, yayını alıp, arkadaşlarıyla ava gider, arkadaşlarının önünde yürüyen Prens zarif kuğuların yüzdüğü güzel bir göle rastlar…o sırada başında taç olan çok güzel bir kuğu görür…kuğu akşam olunca çok güzel bir genç kıza dönüşür…ismi Odette’ dir…kötü bir büyücü onu ve kız arkadaşlarını kuğuya çevirmiştir, gölün sularıysa onlar için ağlayan ailelerin gözyaşlarından oluşmuştur…büyüyü bozacak tek şeyse, bir erkeğin ona tüm kalbiyle aşık olmasıdır.Tam Prens, Odette’e aşkını söyleyecekken, büyücü gelir! Odette’i elinden alır, ve kuğulara yüzmelerini emreder, ertesi gün yaşgünü kutlaması devam etmektedir, Prens’in annesi oğluna kızlardan birini seçmesini ister…Prens’in aklıysa Odette’dir, yine de annesinin hatırına kızlarla dans eder..o sırada büyücü kendi kızını büyüyle Odette’e benzetmiştir ve dans salonuna getirir…Prens kıza hayran kalmıştır..olanları bilmeyen Odette ise pencereden onları izlemektedir…Prens, sahte Odette’e (Odil) aşkını ilan ederken, gerçek Odette, oradan kaçar tam o sırada Prens hatasını anlar…
Odette’in peşine düşer…Odette üzgün üzgün göle gitmiş, diğer kızların yani kuğuların arasına karışmıştır…Prens, kızı bulur ve olanları anlatıp, kızın kendisini affetmesini ister..tam o sırada kötü büyücü ve kızı gerçek, korkunç yüzleriyle oraya gelirler…büyücü Prens’ten sözünü tutup, kendi kızıyla evlenmesini ister, dövüşmeye başlarlar, Prens, Odile’le evlenmektense, ölmeyi tercih edeceğini söyler, ve Odette’in elinden tutup, birlikte göle atlarlar…büyü bozulur ve kalan kuğular insana dönerler…kötü büyücü ile kızını da suya atarlar, onlar da Prens ve Odette gibi boğulurlar…kızlar Odette ve Prens’in Kuğu Gölü’nün üzerinde Cennet’e doğru giden ruhlarını izlerler…

Yazık ki ; göldeki kuğu gölde kaldığı sürece masalsı,sempatik ve tatlı oluyor.Günümüzde göl,tiyatro,sahne gibi yapıların dışında kuğular parmaklarımıza da yerleşebiliyor.Yerleştiğinde parmaklarda kuğu şeklinde bir bükülmeye neden olup'' Swan Neck Deformitesi'' adını alır.

Kuğu boynu deformitesi ile birlikte parmak tabanı ve en dıştaki eklem bükülürken, orta eklem düz kalır. Parmak eklemindeki bu dengesizlik, zamanla parmağın eğrilerek kuğu boynu görünümüne bürünmesine yol açar. (Doğru kuğu deformitesi başparmakta oluşmaz.)
Kuğu boynu deformitesi parmağın normal bir şekilde bükülmesini nerdeyse imkânsız hale getirir ve gömlek düğmelemek, bir bardağı kavramak ve bir parmağı tutmak gibi faaliyetleri zorlaştırır. 
Bir romatolog parmak ve eli inceleyerek kuğu boynu deformitesini teşhis edebilir ve aşağıdakileri  içeren uygun tedavi seçeneğini belirleyebilir.

  • Parmak alçısı veya yüzük alçısı

  • Eklemleri yeniden düzene koyacak ya da eklemleri, fonksiyonlarını daha iyi görmeleri için yapıştıracak ameliyat

FİZİK TEDAVİ

Ameliyat gerektirmeyen durumda ağrının, ödemin azaltılması hedeflenir, doğru atel kullanımı ile istirahat ve korunma sağlanır, ev programı verilir;

Ameliyat sonrası ise, önce değerlendirme yapılır, sonra hastanın ihtiyacına göre:


  •  Çeşitli fizik tedavi cihazları ve egzersiz programları ile adale gücünün ve fonksiyonel hareketin arttırılması, varsa zayıflık ve erimenin kontrol altında tutulması, eklem sertliklerinin azaltılması,kemik ve eklem iyileşmesinin uyarılması, ağrının ve ödemin azaltılması, yara yeri altında görülen bağ dokusu yapışıklığının kontrolü, kabarık ve hassas yaraların rahatlatılması,

  •  Doğru Atelleme ile elin fonksiyonel pozisyonda korunarak doğru ve dengeli kullanımı, parmak uçlarında daha kaliteli duyunun restorasyonu için duyu eğitimi, aşırı duyarlılığın tedavisinde irrite edici duyguları filtre ederek asıl duyuyu algılamayı öğretmek, dokunma duyusuna karşı toleransı arttırmak hedeflenir ev programı verilir, tedavilerin sonunda ise hasta kontrollere çağrılarak sonraki takibi yapılır.

  •  Tüm tedavilerin denenmesine karşın ilerleyen, hastanın günlük yaşamını sıkıntıya sokan ve çok ağrıya neden olan durumlarda ise cerrahi yöntemlere başvurmak gerekebilir. 
Sağlıklı ve sağlıkla kalın

KÖRLÜK VE AZ GÖRME İYİ AYIRDEDİLMELİ !!!

Merhaba sevgili okurlar ,

Kişinin günlük aktivitelerini engelleyecek düzeydeki görme kaybı olarak tanımlanabilir. Bu durumda, kişinin görmesi gözlük, kontakt lens ve diğer yöntemlerle istenilen seviyeye çıkarılamamaktadır. Genel olarak, kişinin iyi gören gözündeki görme keskinliği 0.3 ve altındadır. Günümüzde yaşam süresinin uzaması ile yaşlı popülasyonda meydana gelen artış sonucu az gören kişi sayısında artma izlenmektedir. En sık nedeni bir yaşlılık hastalığı olan “Yaşa-bağlı makula dejenerasyonudur”. (sarı nokta değişikliği)  Bunun yanı sıra glokom (karasu), şeker hastalığı, yaralanmalar da diğer nedenler arasındadır. Az görme hali körlük değildir ve kişi farklı yöntemler ile kendine yeter bir duruma getirilebilir.

Kör ve Az Görenin Yasal Tanımları
Yasal tanıma göre kör, tüm düzeltmelerle birlikte olağan görme gücünün 1/10'ine yani 20/200'lik görme keskinliğine ya da daha azına sahip olan ya da görme alanı yirmi derecelik açıyı aşmayan kişilere denir. 20/200'nin anlamı, normal görme gücüne sahip bir kişinin 200 ayaklık (1 ayak: 0.3048 cm) uzaklıktan görebildiği bir şeyi, görme engelli kişinin ancak 20 ayaklık uzaklıktan ya da daha yakından görmesidir.
Diğer bir deyişle, normal gören kişinin 6.1 m. den görebildiği büyüklükteki bir şeyi yaklaşık 60 cm. den ya da daha kısa bir uzaklıktan gören ya da hiç bir uzaklıktan göremeyen kişi, yasal tanıma göre kördür.
BELİRTİLERİ
• Gözlerinin önünde bulunan ilgi çekici eşyaları takip edemeyen ya da farkına varamayanlar
• Uzun süre aynı yere bakanlar
• Farklı bir şekilde gözlerini döndürenler
• Sık sık gözlerini ovan ve kaşıyanlar
• Gözlerini ışıktan kaçıran ve gözleri titreyenler
• Sağa sola amaçsız uzanan ve sık sık düşenler
• Renkli bir resmin renklerini ayıramayanlar
• Gözlerinde kızarıklık ve yaşarma olanlar
• Göz bebeğinin ortasında bulanıklık ve ışık geldiğinde parlama olanlar
Gözlerde, yukarıda ki belirtilerden biri ya da bir kaçı varsa, çocuğun olma olasılığı yüksektir. Anne baba haberdar edilerek çocuğun hemen doktora götürülmesi sağlanmalıdır. Çocuğun görme keskinliğinin yeterli olup olmadığından emin olunmadığı durumda, aşağıdaki parmak testi ve sonra da Snellen Kartı kullanılabilir.
FİZİK TEDAVİ
Uygulanacak rehabilitasyon programları, kişinin mevcut görme kapasitesine göre günlük yaşam aktivitelerinin gerçekleştirilebilmesi ve mesleksel becerilerinin kazanılması ve uygulanabilmesi için gerekli hedeflere göre belirlenir. Yani, görme gücü kaybı hangi düzeyde olursa olsun veya yaşamın hangi döneminde başlamış olursa olsun herkes için yapılabilecek bir şeyler vardır. Ancak, rehabilitasyon uygulamaları göz kaybının derecesi, oluştuğu yaş dönemi ve kişinin amaç ve hedeflerine göre değişmektedir.
Görme fonksiyonunun tamamen kaybedilmediği, ancak geleneksel tıbbi yöntemlerle yararlı düzeye çıkarılamadığı durumlarda az görme rehabilitasyonu gereklidir.
Az görenlerin rehabilitasyonunda, temelde yatan göz hastalığı ve mevcut fonksiyonel duruma göre, günlük yaşam aktiviteleri ve mesleksel becerilerin gerçekleştirilebilmesi için gerekli uzak veya yakın görmenin bazı yardımcı cihazlar ve eğitimle yükseltilmesi hedeflenmektedir. Az görenlerin rehabilitasyonunda ilk aşama, yaşam kalitesi ölçekleri ile kişinin işlevsel kayıplarını belirlemek ve yaşamsal ve mesleksel alanlardaki hedeflerini saptamaktır.
İkinci aşama, bu hedeflere ulaşılabilmesi için yararlanabileceği yardımcı cihazlardan uygun olanları seçmek üzere yapılan muayenedir.
Üçüncü ve en önemli aşama eğitim aşamasıdır. Eğitim uygulamalarında ilk önce görme probleminin başladığı yaşa bağlı olarak hiç kazanmadığı (bebek ve çocukluk dönemi) veya daha sonra kaybettiği (yetişkin ve yaşlılık dönemi) görme işlevi ile ilgili fonksiyonların kazandırılması gerekir. Çünkü, görme işlevi sadece göz ile ilgili olmayıp, beyin başta olmak üzere vücudun tüm bölümlerinin koordine olarak çalışmasını gerektirir.
Eğitim uygulamalarının diğer alanı ise önerilen yardımcı cihazların kullanılabilmesi ve işlevsel alandaki kısıtlayıcı etkilerin giderilmesi için gerekli alıştırmaları kapsar.
Sonuç olarak az gören rehabilitasyonu ülkemizde bugüne kadar bazı kuruluşlar tarafından uygulandığı gibi, teleskopik sistemler veya benzeri cihazların reçete edilmesi ile sınırlı değildir. Yardımcı cihazların önerilmesi, rehabilitasyonun sadece bir bölümü olup, eğitim çalışmaları ile desteklenmediğinde anlamsızdır.
Uluslar arası çalışmalara göre, sadece cihazın verilmesine yönelik uygulamalarda, kişinin yararlanma düzeyi %5 iken, eğitim programları ile desteklendiğinde yararlanma düzeyi %90-95 olmaktadır.
Sonuç olarak, körlerin ve az görenlerin rehabilitasyonu bir uzmanlık alanıdır ve bilimsel temellere uygun olarak gerçekleştirildiğinde yararlı olabilir.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın


FİZYOTERAPİST GÖZÜYLE TME DİSFONKSİYONU...

Merhaba sevgili okurlar,

Temporomandibular eklem (TME), insan vücudunun en karmaşık eklemi olup, çiğneme kasları, baş ve boyun çevresi kaslar, ligamanlar, diş, yanak,dudak ve tükrük bezlerinden oluşan stomatognatik sistemin bir parçasıdır. Temporomandibular eklem (TME) dış kulak yolunun hemen önünde, temporal kemiğin altındaki mandibular fossa ile mandibula kondili arasında yer alan diartrodial bir eklemdir. Morfolojik olarak kişiden kişiye ve aynı kişide sağ ve sol eklemlerin birbirlerine göre değişkenlik gösterdiği, menteşe ve kayma hareketi yapan, kayma eksenli bileşik bir eklemdir.

TMEH yüzyıllar öncesinde fark edilmişltir. M.Ö. 3000 yıllarında Mısır’da “Mandibula disfonksiyonu” bildirilmişltir. Daha sonra M.Ö. 348 yılında Hippocrates “Difllerinde düzensizlik olan bir grup hastanın baş ve kulak ağrısından yakınmakta” olduğunu bildirmiştir. Sonraki yıllarda temporomandibular eklemde ağrı ve disfonksiyon ilk kez 1930’larda Cooper tarafından tarif edilmiştir. 1934’te Costen kendi adı ile anılan ağrı, tinnitus, vertigo ve oksipital baş ağrıları ile karakterize bir sendrom tarif ederek nedenini mandibula kapanma bozukluğuna ve aurikulotemporal damarlar, sinir ve dış kulak yolu üzerindeki basınca bağlamıştır.Tetik noktalar olarak adlandırılan kas içindeki ağrılı bölgeler Travell ve Rinzler tarafından tarif edilmiş ve bu tetik noktalarla ilişkili olarak ağrı, spazm, hassasiyet, disfonksiyonla karakterize sendromların varlığına dikkat çekilmiştir. 1955’te Schwartz TME sendromunda semptomların çiğneme kaslarında spazma bağlı olduğunu söyleyerek hastalığa TME ağrı disfonksiyon sendromu adını vermiş ve hastaların çoğunda psikolojik bozukluklar olduğuna dikkat çekmiştir. Daha sonraki yıllarda Laskin “Myofasial ağrı disfonksiyon” terimini önermiş, yine bu yıllarda TME ağrısı ve eklemin nöromusküler fizyolojisi arasındaki ilişkiyi anlamak için birçok araştırma yapılmıştır. 

Eklem bölgesinde ağrı veya eklemde fonksiyon bozukluğu olan kişilerin sayısı 

düşünüldüğünden çok daha fazladır. Eklemin dışındaki komşu yapılardaki değişiklikler ve 

sistemik hastalıklarda çeşitli klinik bulguların ortaya çıkmasına sebep olur. Bazen kaslarla 

ilgili bozukluk görüldüğünde ağrı ve fonksiyon kaybı görülebilir.

ETYOLOJİSİ

Maloklüzyon
Psikolojik Faktörler
Disfonksiyona Yatkınlık
Postüral Faktörler
Kötü Alışkanlıklar
Travma
Gelişimsel Bozukluklar



TME bozukluklarının semptomları
  • Kulaklarda çınlama
  • Ağzınızı açıp kapatırken gıcırdama, klik, takırtı sesi
  • Çenenizi limitli açma veya kilitlenme
  • Boyunda ağrı veya sertlik
  • Baş dönmesi, bayılma
  • Çiğnerken ağrı
  • Yüzde ağrı
  • Dişleri birbiri üstüne kapatırken ağrı
  • Çiğnerken çenede yorgunluk
  • Ellerde uyuşukluk
  • Esnemede zorluk
BULGULAR VE TANI

En önemli şikayet ve bulgular, ekleme ve çevre yumuşak dokulara lokalize ağrı, eklem sesleri ve hareket bozukluğudur. Tanıda klinik çok önemlidir. Disk ve diğer yapılarla ilgili en değerli görüntüleme yöntemi, bugün altın standart olarak kabul edilen Cine MRI'dır. 

TEDAVİ

 Hastaı› hastalığı konusunda bilgilendirme
Yumuşak diyet 
Fizyoterapi 
İlaç tedavisi ve tetik nokta enjeksiyonu 
Oklüzal splint tedavisi 
Oklüzal düzenleme 
Psikoterapi 
Restoratif tedavilerdir.

FİZİK TEDAVİ

Amaç hastayı semptomları konusunda bilinçlendirme inflamasyon, ağrı ve kas spazmını azaltma vücut üst kısım normal eklem mekaniği ve yumuşak doku ilişkisini sağlamaktır.Manuel terapi,relaksasyon ve fasilitasyon egzersizleri,masaj tedavinin olmazsa olmazlarındandır.

Sağlıklı ve sağlıkla kalın



12 Şubat 2016 Cuma

ŞİDDETLİ BAŞ AĞRISI ANEVRİZMA ALARMI OLABİLİR !!!


Merhaba sevgili okurlar,
Damar çapının belli bir bölgede %50 den fazla büyümesi ANEVRİZMA olarak tanımlanır. 

Halk arasında baloncuk olarak bilinen anevrizma denince; genel olarak temiz kan taşıyan damarlara (arter) ait genişlemeler anlaşılır. Anevrizmalar aort damarı gibi çok geniş damarlarda oluşabildiği gibi, küçük ve orta boy damarlarda da teşekkül ederler. Bu bölümde konu edilen, bazen hiç bir belirti vermeden ani kanamalarla bazen çok dramatik sonuçlara yol açan beyin anevrizmalarıdır.



Anevrizma Tipleri Sakküler (kese biçimli) anevrizmalar : 


En sık görülen anevrizma tipi olup beynin tabanında büyük damarların çatallanma bölgelerinde oluşur. Bu çatallanma noktalarında damar duvarı daha fazla basınca maruz kalmaktadır. Bu sabit basınç zamanla damar duvarında oluşturduğu hasar sonucu balonlaşmaya neden olabilir. Sakküler anevrizmalar yıllar içerisinde gelişir ve bundan dolayı anevrizmanın yırtılma riski yaşla birlikte artar. Anevrizmanın bu şekildeki gelişmesini eskiden araçlarda kullanılan tekerlek iç lastiklerinde görülen balonlaşmaya benzetebiliriz. İleri yaşlarda damar yapısının bozulması sonucu damar duvarının esnekliğini kaybetmesi de anevrizma oluşmasında diğer önemli bir nedendir. 

Fuziform (iğ biçimli) anevrizmalar: 

Bu anevrizma damarın uzunca bir bölümünü içeren iğ şeklinde bir genişleme olarak görülür Bu tip anevrizmalar da yırtılarak kanayabilir, ileri derecede genişleyip çevresindeki beyin dokusunda baskıya yol açarak veya içinde pıhtılaşma gelişip buradan ayrılabilen kalıntıların normal beyin damarlarında tıkanmaya (emboli) neden olması ile inme benzeri yakınmalar oluşturabilir.

 Mikotik (iltihap sonucu gelişen) anevrizmalar: 


Nadir olup damarın mikrobik hastalığı 4 sonucu gelişir. Genellikle kese biçimlidirler. İltihap damar duvarında hasara neden olur böylece duvar zayıflaması sonucu anevrizma oluşumu ve bunun yırtılma riski artar. Sıklıkla subakut bakteriyel endokarditin (toplumumuzda ‘kalp romatizması’ olarak bilinir) bir komplikasyonudur. 

Travmatik (kaza sonucu gelişen) anevrizmalar: 

Beyin kan damarlarında kaza sonrasında gelişen anevrizma türüdür. Travma bölgesinde hasar gören damar duvarı zayıflar ve sonrasında yırtılabilir.

Belirtiler:

Herhangi bir bölgede ısrar eden baş ağrısı 
Bulantı ve kusma 
Ensede sertlik (kişi başını kolay eğemez) 
Bulanık veya çift görme 
Işığa karşı hassasiyet (fotofobi) 
His kusurları 
Göz sinirlerinde felçler (göz kapağının düşmesi, gözü rahatça hareket ettirememe gibi) 
Tek taraflı genişlemiş göz bebeği 
Çift görme, gözün arkası veya üstünde ağrı 
Bir bölgede ısrar eden baş ağrısı 
İlerleyen halsizlik ve uyuşukluk görülebilir.


Tanı Yöntemleri
Beyin Anjiyografisi
Bilgisayarlı Tomografi-Anjiyografi (BTA)
Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG)
Tedavi Seçenekleri
Günümüzde anevrizma tanısı almış hastalar için üç önemli tedavi seçeneği mevcuttur;
- Gözlem ve/veya cerrahi olmayan tedavi ( takip, genelde kanamamış anevrizmalar için)
- Cerrahi tedavi ve anevrizmanın kapatılması (kliplenmesi)
- Damar içi (endovasküler) tedavi ile tıkama (embolizasyon)
Tüm hastalıklarda olduğu gibi bir anevrizmanın tedavisine hasta ve hekim birlikte karar vermelidir. Eğer durum acilse veya hastanın şuuru anevrizma kanaması sonucu kapanmış ise, bu karar hastanın en yakını olan akrabaları ile birlikte verilmelidir. Tedavi eden hekim her bir seçeneğin risk ve yararlarını hasta (veya yakınları) ile tartışarak hastanın durumuna göre bu seçeneklerden en uygununu hastaya önerir. Ancak uygulanan tedavi seçeneğinden bağımsız olarak vazospazm denen beyin damarlarının büzülmesi tablosunun hastanın hayati riskini artırdığı unutulmamalıdır. Cerrahi riskler anevrizmanın kanamış olup olmadığıyla yakından ilişkilidir.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın



10 Şubat 2016 Çarşamba

EL TERAPİSTİ İLE TUTMAYAN ELLER HAYAT KAZANIR !!!

Elimizdeki kasların çalışması ve duyusunun hissedilmesini sağlayan üç sinirden biri olan  Ulnar sinir, dirsek seviyesinde iç yan kısımda tünel benzeri bir yapı içerisinden geçerek ön kol bölgesine girer.Kubital tünel sendromu, elin üç ana sinirinden biri olan ulnar sinirin dirsek bölgesinde bir sıkışma veya basınca maruz kalması sonucunda ağrı,şişlik, uyuşukluk ve güç kaybı gibi problemlere yol açmasıdır. Bu bölgede sinir çok yüzeyelleştiği için basıya ve travmaya açıktır.
Dirseğimizi büktüğümüzde ulnar sinir gerilir ve medial epikondil dediğimiz kemik çıkıntısına doğru itilerek sıkışır. Bu pozisyonda uzun süre kalındığında, örneğin eli başının altında(dirseği kıvrık)uyuyanlarda, çalışırken dirseğini sürekli dayamak zorunda olanlarda kubital tünel sendromu oluşması daha kolaydır. Sinirin etrafını saran bağ dokusu kılıfı sürekli meydana gelen travmaya reaksiyon göstererek kalınlaşır. Kalınlaşan bağ dokusu arasındaki sinir liflerinin ileti kalitesi bozuldukça sendromun belirtileri ortaya çıkar.

BELİRTİLERİ

Ağrı: Dirsek iç kısmında ve ön kolda ağrı ve hassasiyet gözlenebilir. Dirsek bükülerek parmak ile uygulanan basınç, ağrıya neden olabilir.
Duyu kusuru bulguları: Sinirin geçtiği hat boyunca parmak ile vurmakla dördüncü ve beşinci parmağa yayılan elektriklenme ve karıncalanma hissi oluşabilir. 
Ayrıca aynı parmaklarda özellikle gece artan karıncalanma ve uyuşma hissi gözlenebilir. Bunun sebebi dirsek eklemi bükülü olarak uyumamızdır. Dirsek ekleminin bükülü olması ulnar sinir üzerinde basıncın ve bulguların artmasına neden olur. Duyu kusuru bulguları her zaman kuvvet kaybı (motor) bulgularından daha önce ve daha ağır seyreder.
İki nokta ayırımı: Hastanın parmaklarına uygulanan iki ayrı tel ucunun tek olarak hissedilmeye başlaması durumu. İki nokta ayrım testi ancak hastalığın ileri aşamalarında bozulma gösterir.
Motor muayene bulgularıDaha ileri aşamalarda etkilenen kasların güçsüzleşmesi ile motor muayene bulguları adı verdiğimiz belirtiler gözlenir. 
Ulnar sinirin iç anatomisine göre duyu dalları ve intrinsik kaslara (el içindeki küçük kaslar) giden dallar sinirin dış yüzeyine yakındır. Bu nedenle basınç oluşumundan, önce bu dallar etkilenir.
1- El içindeki küçük kasların zayıflaması (intrinsik kaslar) sonrası ince hareketlerin beceriksizleşmesi ve güçsüzleşmesi.Daha ileri aşamalarda kaslarda erime (atrofi) belirgin hale gelir.
2-Çimdik kuvveti ve kavrama kuvvetinde kayıp gözlenir.
3- Yetersiz ulnar deviyasyondan dolayı kaba kavramada bozulma.
4- Dördüncü ve beşinci parmaklarda daha ağır gözlenir 
5-Küçük parmağın kapanamaması 
6-Kas gücü kaybına bağlı olarak yan kavramada başparmağın lateral kenarı yerine parmak ucu kullanılır.
TEDAVİ
Elektromiyografi ve sinir ileti çalışmasının sonucunda, sinirde çok az hasarın görüldüğü olgularda cerrahi dışı müdahaleler yeterli olabilir. Dirsek kullanımının seklini değiştirilmesi ile sinir üzerindeki basınç ciddi şekilde azalır. Dirseği sert zeminler üzerine koyma alışkanlığını azaltılmak veya ulnar sinir üzerine dirsek yastığı kullanmak, hastalara yardımcı olabilir. Dirseği uyurken bir atel ile düz tutmak da faydalı olabilir. Bazı durumlarda, bir el terapisti ile uygun dirsek kullanımının çalışılması da gerekebilir.

Belirtiler çok şiddetli ise veya düzelmiyorsa sinir üzerindeki basıncı azaltmak için cerrahi tedavi gerekebilir. Çoğu cerrah, siniri dirseğin ön kısmına transfer etmeyi tercih eder. Böylece sinir üzerindeki gerginlik ve basınç azalır. Sinir bir yağ yastıkçığı veya kas altına veya kasın içine yerleştirilebilir. Bazı cerrahlar kemik çıkıntının (medial epikondil) düzeltilmesini öngörür. Cerrahi sonrası iyileşme süreci seçilen cerrahi yönteme göre değişir. Yük kaldırmada veya dirsek hareketlerinde kısıtlama önerilmelidir.
 El terapisi de gerekli olabilir. Uyuşukluk veya karıncalanma hemen geçebilir veya belirli bir süre daha devam edebilir. El ve el bileğindeki güçsüzlüğün geçmesi birkaç ay alabilir. Özellikle ağır vakalarda kübital tünel sendromu cerrahi müdahaleye rağmen düzelmeyebilir.


DİKKAT
Ellerde uyuşma, karıncalanma, duyu kusuru ve kuvvet kaybı hissi mevcut olan her hastada çok nadir olarak gözlense de aşağıdaki hastalıkların ekarte edilmesi büyük önem taşımaktadır. Kübital tünel tanısı konmuş hastaların yaklaşık %30’unda torasik çıkış sendromu, %40’ında ise karpal tünel sendromu gözlenmiştir.
1-Diyabet
2-Tirodi bezi fonksiyonu bozuklukları
3-Alkol suistimali
4-Kalıtsal motor-duyu nöropatileri:
a)Charcot-Marie Tooth
b)HNPP (hereditary neuropathy with liability to pressure palsies)
5- Üst motor nöron hastalıkları
6-Periferal nöropati (Guillain-Barre hastalığı)
7-Servikal disk hastalıkları (boyun fıtığı)
8-Torasik Çıkış Sendromu (TÇS)
9-Amilotrofik lateral skleroz (ALS): Kuvvet kaybı (motor bulgular), duyusal bulgulardan ileri ise göz önünde bulundurulmalıdır.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın...