6 Ekim 2015 Salı

KIRIK NEDİR ?


Merhaba sevgili okurlar,

Kırık,kemik dokusunun sürekliliğinin tümüyle bozulmasıdır. Kırıklar çoğu zaman ani düşüşler, araba kazaları gibi travmatik olaylar sonucu meydana gelir. Bir de travma olmaksızın ya da önemsiz bir olay sonucu ortaya çıkan kırıklar vardır. Bunlar, kemiklerin gereği kadar dayanıklı olmamasından kaynaklanır.  Raşitizm, osteoporoz (kemik dokusunun yoğunluğunun azalması),osteomiyelit (kemik sert. dokusu ve iliği iltihabı),kemik veremi,birincil ya da ikincil kemik tümörleri gibi kemik yapısında zayıflamaya ya da erimeye yol açan hastalıklar bu tür kırıklara yol açabilir.
Kırık Tipleri
1.Kırık Yapan zorlamaya göre
                -  Direkt zorlama ile olan kırıklar
          - İndirekt zorlama ile olan kırıklar
2.Kırık sayısına göre
                -  Tek (basit) kırık
                        - Multiple kırık
3.Kemik doku sağlamlığına göre
                - Normal kemikte kırık
                       - Patolojik kırık
                        - Stress kırığı
4.Kırık çizgisine göre
                - Transvers
                      - oblik
                 - Spiral
                      - Kopma (avülsiyon)
                       - Parçalı (comminuted)
5.Kırık derecesine göre
                - Tam (ayrılmış) kırık
                       - Tam olmayan kırık  
·      çatlak (fissür, linear kırık)
·      yeşil yaş ağaç kırığı (green stick)
·      çökme (deprese)
·      tazyik (kompresyon)
·      dişlenmiş (impakte)
·      epifiz ayrılması (epifizyoliz)
6.Kemiğin anatomik bölgesine göre
                - Distal bölge kırıkları
                       - Cisim (shaft) kırıkları
                      - Proksimal bölge kırıkları
                      - Epifiz bölgesi kırıkları
                       - Özel yerleşme yerindeki kırıklar(malleol , pilon, suprakondiler….)
                      - Kırıklı çıkıklar
7.Dış ortamla ilişkiye göre
                - Kapalı kırıklar
                     - Açık kırıklar
KIRIK BELİRTİLERİ

Kemik kırıklarının bazı ortak belirtileri vardır. Bu ortak belirtilerin yanı sıra, kırılan kemiğe göre ve kırığın yerine göre değişen özel belirtiler de vardır.

1) Ağrı:
Kırık bölgesindeki sinir lifleri dejenerasyona uğrayacakları için ağrı birkaç saat sonra kaybolur. Fakat kırık kemik hareket ettirildiğinde, kırık uçları zedelenmemiş sinir liflerim uyaracağından yeniden şiddetli bir ağrı ortaya çıkar.
2) Bölgesel şişlik:
 Kırık bölgesindeki kanama ve bunun komşu yumuşak dokulara sızması, ayrıca bu dokularda da kanamanın olması ve daha sonra kanın pıhtılaşması şişlik nedenlerinden biridir. Başka bir neden de bu bölgede ödemin gelişmesidir. Bazı kırıklarda kemiğin kırık uçları üst üste biner. Böylece burada kemiğin kalınlığı iki katma çıkmış olur. Bu da başka bir şişliğin nedeni olur. Kırık uçların üst üste binmesi sonucu kırık kemiğin boyu da kısalır. Bu durumda kemiğin çevresindeki yumuşak dokular bol gelip kıvrım yaparlar. Bu da bölgesel şişliğe yardım eder. Şişlik birkaç saatte artarsa büyük damarlarda yaralanmayı düşündürür. Femur, omurga gibi derindeki kemiklerin kırıklarında şişlik dikkati çekmez.

3) Şekil bozukluğu:
 Kırık kemiğin boyu kısalabilir ve/veya kemik kırık bölgesinde normalde bulunmayan bir açı yapabilir. Kırık kemik kendi ekseni üzerinde bir miktar dönüp ait olduğu organa şekil kazandırabilir.
4) Fonksiyon bozukluğu-kaybı:
Kırık bir kemik bütünlüğünü kaybetmiş olacağından, doğal görevlerini yerine getiremeyecektir. Örneğin uyluk kemiği kırılmış olan bir hasta, çok özel bir durumun dışında, kırık olan bacağı üzerine basamayacak, yürüyemeyecektir.
5] Anormal hareket:

Kemik bütünlüğü kaybedilmiş olduğundan, merkezi kırık uçları olan anormal hareketler oluşacaktır. Örneğin kol kemiği ortadan kırıldığında, kolun tam ortasından bükülme olabilecektir.

6) Ekimoz:

Ekimoz halk arasında “Morartı”, “Çürük” olarak bilinir. Ekimozun nedeni, damar dışına çıkan kanın alyuvarlarındaki hemoglobinin iki değerlikli demirinin üç değerlikli demire dönüşmesidir. Normalde alyuvarlara renk kazandıran hemoglobin kırmızıdır. Fakat hemoglobin demiri üç değerlikli olunca mor renk ortaya çıkmaktadır. Ekimoz ilk günlerde mor renkteyken sonra kızıla, daha sonra yeşile ve en sonunda da sarıya dönüşüp kaybolur.
Ekimozun kaybolması 3 hafta kadar sürebilir. Bu renk değişikliğinin nedeni, doku arasına sızan kanın zamanla o bölgeden uzaklaştırılmasıdır.

7} Krakman:
Kırık uçların birbirine sürtünmesiyle ortaya çıkan bir sestir. Bu sesi çakıl taşları üzerinde yürürken çıkan sese benzetebiliriz. Hiçbir zaman kırık kemiği oynatıp, bu sesin çıkmasını denememeliyiz. Çünkü kırık uçlar oynatıldığında, şiddetli bir ağrının yanında daha önemli bir sonuç ortaya çıkabilir. Bu da kırık uçların büyük bir daman ya da siniri kesmesidir. Büyük bir damarın kesilmesi, hastayı kanamaya bağlı olarak şoka sokup, ölüme neden olabilir. Büyük bir sinir lifinin kesilmesi, o sinir lifinin sorumlu olduğu bölgede felçlere ve duyu kayıplarına neden olur. Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi, kırık bölgesi kesinlikle hareket ettirilmemelidir.
8)Radyolojik belirtiler:
Kırığın teşhisi kadar tedavisi ve sonucuna ışık tutacak olan radyolojik incelemeyle kırık derecesi, sayısı, yapısı, uçların durumu, kırığın yeri, çıkık ve yabancı cisim bulunuşu ancak iyi bir radyolojik incelemeyle anlaşılır.
Kırıkların iyileşmesi (Kaynaması)
Kırık iyileşmesi kırık olduğu andan itibaren başlar ve 3 aşamadan oluşur:
  • İnflamatuvar dönem
  • Tamir dönemi
  • Remodelizasyon dönemi
İnflamatuvar dönemde kırık uçlar arasında hematom oluşur ve hematom periost tarafından veya periost yırtılmışsa sağlam yumuşak dokular tarafından çepeçevre kolluk şeklinde sarılır.  Bu dönem ilk 3-4 günlük süreyi kapsar. Oluşan bu hematom kırık iyileşmesi açısından son derece önemlidir ve kırık hematomunun boşalması bazı sorunlara neden olabilir. Kırık hematomu intramembranöz sağladığı gerginlikle kırık uçlarını birarada tutma görevini de kısmen üstlenir. Kırık uçlarda 1-5 mm arasında nekroz gelişir. Nekrotik kemik uçlarından ve  kırık hematomunda bulunan ölü hücrelerden salınan inflamatuvar mediatörler kapiller membran permeabilitesini artırarak inflamatuvar hücrelerin kırık bölgesine gelmesine yol açarlar (polimorf çekirdekli lökositler , makrofaj ve lenfositler).
İnflamatuvar hücreler nekrotik dokuları rezorbe ederken fibroblastlar bölgeye gelerek Tamir dönemini başlatırlar. Tamir döneminde ilk 48 saat içinde periost, endeost ve kırığa yakın yerlerdeki havers kanallarının tabakalarından hücre proliferasyonu başlar ; kırık hattı boyunca rezorbsiyon devam eder. Hücre proliferasyonu sonucu kırık uçlardaki boşluklar hücrelerle dolar. Kırık hattına  dolan hücreler kemiğin hücresel devamlılığının  onarımına yardım eder. Proliferasyonla birlikte kondroblastlar ve osteoblastlar gelişerek kıkırdak ve kemik doku oluşur. Osteoblastlar osteosite dönüşerek (intramembranöz) veya enkondral kemikleşmeyle kemik devamlılık sağlanır. Nekrotik kemik rezorbe olur ve yerini yeni kemik dokusu alır.
2-6 hafta arasında kırık uçlar arasında ve çevresinde sert osteoid doku gelişir. Kallus oluşumu hem subperiosteal hem de endeosteal gelişim gösterir. 6-12 haftada kemikleşme olur, fragmanlar arasında sert bir köprü oluşur ve mekanik zorlamalara oldukça dayanıklıdır. 12-26 haftada kallus dokusu olgunlaşır. 6-12 ayda fragmanlar arası kortikal kaynama tamamlanır.
Bu şekilde kallus formasyonu ile kemikleşmeye indirekt veya sekonder kırık iyileşmesi denilir. İnternal fiksasyonla tam anatomik redüksiyon yapılan kırıklarda veya fissür gibi ayrılmamış kırıklarda kallus formasyonu gelişmeksizin doğrudan kortikal uçların birbirine kaynaması ile iyileşme sağlanır ve buna direkt veya primer kemik iyileşmesi denilir.
Bundan sonra 1-2 sene içerisinde yeniden şekillenme Remodelizasyon olur, kırık çevresi fazla kemik dokusu rezorbe olur, medüller kanallar açılır ve normal kemik yapısı kazanılır.  Remodelizasyon Wolff kanunlarına göre olur. Normalin dışında bir konveksite ve konkavite kalmışsa konveks tarafta gerilme ve kemik rezorbsiyonu, konkav tarafta sıkışma ve yeni kemik yapımı meydana gelir. Burada oluşan elektriksel aktiviteye göre rezorbsiyonun ve kemik yapımının meydana geldiği bulunmuştur. Remodelizasyon tamir döneminin sonlarına doğru başlayıp , kırık kaynadıktan sonra yıllarca devam edebilir. Remodelizasyonla çocuk kırıklarında 15-20 ye kadar açılanmalar düzelebilir. Fakat rotasyon düzelmez. Ayrıca erişkinlerde açılanmalar daha zor düzelir; fakat sonuçta iş görür bir kemik haline tekrar gelir. Ekleme yakın kırıklarda, eklemin yaptığı major hareketleri istikametine aykırı kırıklarda düzelme daha zordur.
Kırık iyileşmesini olumsuz etkileyen faktörler: Yüksek enerjili travmalar ve geniş yumuşak doku hasarı bulunması, kırık uçların birbirinden ayrılması, araya yumuşak dokuların girmesi (interpozisyon), besleyici damarların hasar görmesi, cerrrahi redüksiyon yapılmışsa aşırı disseksiyon ve yumuşak doku hasarı yapılması, kırığın transvers , parçalı veya segmenter  olması (spiral ve oblik kırıklar daha çabuk kaynar) , açık kırık olması (hematomun boşalması, kontaminasyon ve enfeksiyon olasılığı ve aşırı yumuşak doku hasarı nedeniyle), redüksiyonun başarısızlığı, iyi stabilizasyon yapılmaması, yeterli süre immobilizasyon yapılmaması, kırık yerinde enfeksiyon olması, hastanın  ileri yaşta olması, eklem içi kırık olması (sinovyal sıvının kırık iyileşmesini bozucu etkisi nedeniyle), kemikte önceden var olan patolojik bir durum olması, spongioza ihtiva etmeyen veya kortikal kemik içeriği yüksek kırık olması, beslenme ve sağlıklı metabolizmayı etkileyen her türlü sistemik hastalık (diabet, maligniteler, sistemik enfeksiyonlar, anemiler vb), kemoterapi, radyoterapi, sigara bağımlılığı (nikotin) ve  kortikosteroidler kırık iyileşmesini olumsuz etkiler.
Kırık iyileşmesini olumlu etkileyen faktörler: Olumsuz etkileyen faktörlerin tam tersi durumların olumlu etkilemesinin  yanı sıra; elektrik akımları, manyetik alan, ultrason, hiperbarik oksijen uygulamaları, düşük kuvvette lazer uygulaması, anabolik steroidler, D vitamini, kalsitonin, parathormon,  prostoglandinler, BMP (Bone morphogenetic protein), büyüme hormonu , büyüme faktörleri , kafa travması , ameliyatla uygulanan kemik grefti ve demineralize kemik matriksi, gen tedavisi olumlu etkileyen faktörlerdir.




TEDAVİ
Tedavisinde ağrıyı azaltmak için ilaç tedavisi kullanılır.Dolaşımı artırmak amaçlı derhaş fizik tedaviye başlanılır.Fizik tedavi modalitelerinin ve fizyoterapistin verdiği egzersizlerin yeri tedavide çok büyüktür.2-3  ay süreyle devam edebilir.

Sağlıkla ve sağlıklı kalın.

1 Ekim 2015 Perşembe

SIFIR BEDEN ÇILGINLIĞI…

Merhaba sevgili okurlar,

Son yıllarda sıfır beden lafı dolanıp duruyor gündemde.Manken bedeni olması nedeniyle de herkes özendiriliyor.Oysa kemiklerini aksesuar sanıp göstermek istemiş kadının bedeni olur bu beden.''Bacaklarının arasından tır geçiyor'' lafını ''bacaklarının arasından enli enli tanklar geçiyor'' haline dönüştürme meselesine kafayı takmıştır böyleleri. Adeta en küçük beden yarışmasına girmiş gibi tüm kadınlar.Zayıf olmak elbette hem sağlık hem de görsel açıdan tercih edilen bir durum.Ama bu sıfır beden furyası tam olarak neyi hedeflemekte? Yenilen besinleri diğer nesillere aktarmayı mı ? 80 kuşağı hatırlar,bir çizgi film vardı He- man adında.’’Gölgelerin gücü adınaaa !!! ‘’ diye bağırıp He-man’e dönüşen prens , azılı düşmanı İskeletor’ un kötülüklerini engellemeye çalışıyordu.Son derece zayıf,sıska ve iskeletor görünümlü olmak , yazık ki güzel bir görünüme de oldukça uzak.Bu yüzden aynı İskeletora benzeyen bu hanımlara üzülerek söylemeliyim ki; bu zayıflama girişimleri uzun vadede yeme bozukluklarına yol açabiliyor. Mary Kate Olsen,Kate Moss,Angelina Jolie,Victoria Beckham ve Demi Moore yeme bozukluğu olan ünlüler arasında yer almakta.
Tıbbi tanımlamalara göre şişmanlığın tam karşıt kavramı zafiyettir. Yiyeceklerin yetersizliği ya da psikojenik ve hipotalamik bozukluklar nedenli periferik dokulardan serbestlenen faktörleri kapsayan yeme isteğini azaltan tüm fizyopatolojik koşullar zayıflamaya neden olabilir.
Anoreksi sözlük karşılığı olan ‘’yememe’’ yerine iştah azalmasının neden olduğu yiyecek alımında azalma şeklinde tanımlanabilir.Bu tanımlama,ağrı ve bulantı gibi yaygın sorunları olan birinin daha az yiyecek tüketebildiği kanser gibi hastalıklarda kişinin iştahsızlığının fizyopatolojisinde merkezi sinirsel mekanizmaların önemini vurgular. Anoreksia nevrosa kişinin besinlere karşı tüm isteğinin kaybolduğu hatta yiyeceklerin midesini bulandırdığı ve kişinin şiddetli olarak zayıfladığı psişik durumdur.
Kaşeksi ise ; tek başına yiyecek alımındaki azalmanın neden olduğundan daha fazla ağırlık kaybına götüren artmış enerji tüketimiyle ilgili metabolik bir sorundur.İştahsızlık ve kaşeksi,birçok kanser tipi veya edinsel immün yetmezlik sendromlu( AIDS ) hastalarda ‘’tükenme sendromunda’’ ve kronik inflamatuar hastalıklada genellikle birlikte görülür.Neredeyse tüm kanser tipleri hem iştahsızlık hem de kaşeksiye neden olur ve kanser hastalarının yarıdan fazlasında hastalık esnasında iştahsızlık-kaşeksi sendromu gelişir.
Merkezi sinirsel ve çevresel faktörlerin kanserin tetiklediği iştahsızlık ve kaşeksiye katkıda bulunduğuna inanılır.Ayrıca bazı yangısal sitokinlerin iştahsızlık ve kaşeksiye sebep olduğu gösterilmiştir.Bu inflamatuar sitokinlerin birçoğu hipotalamusta melanokortin sistemini aktifleştirerek iştahsızlığa aracılık etmektedir.Beslenmeyi azaltmada sitokinler ya da tümör ürünleri ile melanokortin yolu arasında karşılıklı etkileşimin kesin olarak işleyişi bilinmemektedir.Ayrıca yine kanser hastalarında,iştahsızlık ve kaşeksinin fizyopatolojik mekanizmalarını daha iyi anlamak ve sağ kalımlarını düzenlemek için araştırmalar yapmak gereklidir.
Tüm yeme bozukluklarına yakalanmadan önce aç kaldığımız zaman zarfında da vücutta bazı durumlar oluşmaktadır.Dokularımız enerji için karbonhidrat kullanımını yağ ve proteine tercih etse de ; vücuttaki karbonhidrat depolarının miktarı ancak birkaç yüz gramdan ibarettir.Vücut işlevleri için gerekli enerjiyi ancak yarım gün kadar karşılayabilir.Bu yüzden,açlığın ilk birkaç saati dışında en büyük etki,dokuda yağ ve proteinlerin gittikçe azalmasıdır.Yağlar en önemi enerji kaynağı olduğundan azalma hızları vücuttaki yağ depoları boşalıncaya kadar kesintisiz devam eder.
Proteinin azalmasıysa üç evreden oluşur.İlk olarak hızlı bir azalma,sonra yavaş azalma ve sonunda ölümden kısa süre önce tekrar hızlı bir azalma şeklindedir.Başlangıçtaki hızlı azalma kolayca mobilize olabilen proteinin metabolizmaya yöneltilmesi ve ya glikoza çevrilmesi ve beyin tarafından glikoz metabolizması için kullanılmasından kaynaklanır.Açlığın erken evrelerinde mobilize olan protein depoları tükendiğinde geri kalan protein kolayca mobilize olmaz.Bu durumda glikoneojenez hızı 1/3 ya da 1/5 oranında azalır ve protein tüketim hızı da büyük ölçüde azalır.Glikozun azalmış olması, yağların büyük ölçüde kullanılmamalarına neden olur ve yağ yıkım ürünlerinden bir kısmının keton cisimlerine dönüşmelerini sağlayan bir dizi olayı başlatır.Keton cisimleri glikoz gibi kan beyin bariyerini geçebilir ve beyin hücrelerince enerji olarak kullanılır.Böylece beynin enerjisinin 2/3 ü keton cisimlerinden sağlanmış olur.
Sonunda yağ depolarının tamamen boşaldığı ve enerji kaynağının sadece proteinlerden ibaret olduğu bir durum oluşur.Bu durumda protein yedekleri hızla azalmaya başlar.Proteinler hücresel işlevlerin sürdürülmesi için de gerekli olduğundan vücut proteinleri normal düzeyin yarısına azaldığında da ölüm kaçınılmaz olur.
Görüldüğü gibi çöp gibi kalmak için verilen yanlış uğraşlar kişiyi yeme bozuklukları hatta ölümle karşılaştırabiliyor.Tavsiyem spor yaparak ve sağlıklı diyetlerle fit kalmanız.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın smile ifade simgesi

BEL FITIĞINDA DOĞRU TEŞHİS TEDAVİ ŞEKLİNİ BELİRLİYOR !!!

Merhaba sevgili okurlar,

Bel ağrısı insanın varoluşundan beri karşılaştığı bir sorundur.Binlerce yıl önceden günümüze kadar gelen tarihi kaynaklardan öğrendiğimize göre bu hastalık insanlık tarihi kadar eski.
Yakın zamanda yapılan araştırmalar insanların %80-85 inin hayatlarının bir döneminde bel ağrısı şikayeti ile karşılaştıklarını ve en çok 30-40 yaşlarında olan bireylerin bu rahatsızlığı çektiklerini göstermektedir.
Halk arasında lumbago,disk kayması,bel kayması,siyatik ve siyatalji gibi terimlerin hemen hemen hepsi beli ağrıyan kişilere yakıştırılan hastalıklardır.Bunun sebebi de,insanlık kadar eski olan bu hastalığın her branştan doktor ve alternatif tıp tedavisi uygulayan kişilerin bu hastaları tedavi etmesinden kaynaklanmaktadır.
Son yıllarda Manyetik rezonans ve Bilgisayarlı Tomografiyle bel fıtığının teşhis ve tedavisi artık daha iyi yapılmaktadır.Bel fıtığını anlamak için öncelikle omurgamızın yapısını bilmemiz gerekir.
Omurgamız 7 adet boyunda,12 adet göğüs bölgesinde,5 adet belde,5 adet kuyruksokumu,3-4 adet de leğen bölgesinde olmak üzere 32-33 omurun üst üste dizilmesiyle oluşmuştur.
Her omurun arasında disk denilen şok absorbe etme görevini yapan yastıkçıklar vardır.Ortasında nükleus pulposus adı verilen yumuşak jelatinöz çekirdek kısmı,etrafında ise annulus fibrosus adı verilen ,kuvvetin karşılanması görevini yerine getiren güçlü kısım bulunmaktadır.
Travma ya da yaşlılık nedeniyle disklerde bazı biyokimyasal değişimler oluşur.Diskin yapısındaki bozulma nedeniyle disk suyunu ve elastikiyetini kaybeder.Bir zorlanma ya da yanlış bir hareket sonucu omurilik kanalı içine doğru bir kabarıklık oluşturur.
Disk yaralanmalarının 4 fazı vardır:
1- Bulging(taşmış-dejenere) : Komşu disk kenarlarını aşan hafif kube görüntülü disktir.
2- Prolapse disk : Annulus fibrosisteki bozulma nedeniyle diskin kısmi olarak dışarı fıtıklaşmasıdır.
3- Extrüde (patlamış disk) : Annulus fibrosistaki bozulan kısımdan diskin dışarı tam olarak fıtıklaşma yapmasıdır.
4- Sekestre disk : Annulus fibrosisteki bozulan kısımdan nükleus pulposusun tamamen dışarı akmasıdır.
Belirtiler :
1- Bel ve bacak ağrısı : Çok uzun süre herhangibir pozisyonda kalmak ağrıyı artırır.Sık pozisyon değiştirmek gerekir.Öksürmek,hapşırmak veya ıkınmak ağrı şiddetini artırır.Diz ve kalçayı gövdye doğru çekmek ağrıyı azaltır.Ağrı nedensiz olarak kendiliğinden de ortaya çıkabilir.Ağrı eşiği düştüğü için normalde ağrısız olan uyarı ağrı yaratabilir.
2- Uyluk ve bacakta sinirlerin uyardığı tüm bölgelerde hissi ve reflexif değişiklikler ve hareket kayıpları görülebilir.
3- Nörojenik klodikasyon(Sinirsel spazm –kasılma) : Yürüme ile tek veya iki taraflı kalça,uyluk ya da bacakta ağrı,karıncalanma,uyuşmanın artması bazen kuvvet kaybı,oturma,çömelme ya da yatma ile belirtilerin hafiflemesidir.Sıklıkla bel omurlarında stenoz (darlık) olan kişilerde görülür.
4- Alt üriner sistem belirtileri :Mesane bölgesi duyusunda azalma en erken bulgudur.Üç şekilde görülür.
- Mesaneyi tam boşaltamama ve mesanede gerginlik
- Gündüz ve gece sık idrara çıkma
- Zayıf şekilde idrarını yapma,duraksama ya da idrar sonrası damlama
5- Kauda ekuina sendromu : Bu sendrom bel kemiği kanalının alt kısmındaki sinirlerin sıkışmasından kaynaklanan ciddi bir sağlık sorunudur.Kuvvet kaybı,aşil veya diz reflexinin her iki bacakta kaybı,cinsel işlev bozukluğu görülebilir.
Teşhis:
Bel ve bacak ağrısı ile seyreden hastalıklar çok çeşitlidir. Yani bel ve bacak ağrısı bulunan her hastaya "Mutlaka bel fıtığıdır" peşin hükmü ile yaklaşmak doğru değildir. Bel fıtığını taklit eden pek çok hastalık vardır. Basit bir spor yaralanmasından romatizmaya, enfeksiyon hastalıklarından kansere ve bel kaymasına kadar birçok hastalık bel ve/veya bacak ağrısıyla seyredebilir. Bu sebeple önce teşhisin ne olduğu net olarak ortaya konmalıdır. Çünkü tedavide başarıya giden yol her şeyden önce doğru teşhisten geçer. Bunun için de ilgili uzman hekime müracaat etmek gerekir. Hekim hastanın şikâyetlerini dinleyecek, muayenesini yapacak ve hastalığıyla ilgili tüm tetkik ve tahlilleri isteyecektir.
Bel ağrısının araştırılmasında düz röntgen filmlerinin önemi günümüzde azalmıştır. Hastanın radyasyona maruz kalmasına yol açan bu teknik ancak belirli durumlarda tercih edilmektedir. Belden iğne yapılıp içeriye kontrast madde verildikten sonra film çekilmesi tekniği (myelografi) de giderek daha az kullanılmaktadır. Çünkü günümüzde görüntüleme teknikleri çok ilerlemiş ve artık hastanın belinden iğne yapılmasına gerek kalmayacak seviyeye gelmiştir. Aslında noniyonik kontrast maddelerin kullanım alanına girmesi iğne tekniğinin yan etkilerini hayli azaltmıştır. Fakat buna rağmen bizzat iğne tekniğinin kendi yan etkileri olabildiğinden dolayı myelografiden mümkün mertebe uzak durmakta yarar vardır. Bunun yerine güçlü manyetik rezonans cihazları tercih edilmelidir.
Bel fıtığının teşhis ve ayırıcı teşhisinde EMG dediğimiz tetkik yöntemi de yararlıdır. Çünkü bu yöntem ile hastada bulunan bozuklukların sinir dokusuna mı, yoksa kas dokusuna mı ait olduğu ortaya konabilmekte, diğer hastalıkların bel fıtığından ayırımı yapılabilmektedir. Bası altında kalan sinirlerde hasar olup olmadığı, varsa hasarın derecesi hakkında da fikir vermektedir. Bazı durumlarda bu teknik, cerrahın ameliyat kararını bile etkileyebilmektedir.
Bel ve/veya bacak ağrısı bulunan bir hastada bazen bilgisayarlı tomografi, genellikle de manyetik rezonans gibi ileri tetkik yöntemlerine başvurulur.
Manyetik rezonans görüntüleme metodu teşhiste ve ayırıcı teşhiste büyük kolaylıklar sağlar. Ayrıca hastanın x-ışını almaması ve çeşitli planlardaki üstün görüntüleme yeteneği; omurilik, sinirler ve diğer yumuşak dokuları net bir şekilde görüntüleyebilmesi manyetik rezonansı giderek daha da öne çıkarmaktadır.
Ancak kemik dokusuyla ilgili patolojilerde bilgisayarlı tomografinin daha iyi görüntü sağladığı göz önüne alınarak bazı durumlarda her iki teşhis metodu beraberce kullanılabilir.
Manyetik rezonansın bu kadar yararlı bir yöntem olmasına karşılık elde edilen görüntülerin değerlendirilmesi büyük bir tecrübe ister. Yanlış yorumlar, yanlış tedavi şekillerine yol açar. Sıklıkla rastladığımız hafif disk bombeleşmesi bel fıtığı olarak yorumlanırsa, tedavinin şekli tamamen değişik bir yöne doğru gidebilecektir.
Özellikle ameliyat sonrası dönemde gerçekleştirilen çekimlerden elde edilen görüntülerin yorumlanması tecrübe gerektirir. Muayene bulguları ile tetkiklerden elde edilen neticeler beraberce kılı kırk yararcasına hassas bir tarzda değerlendirilecek ve net bir teşhise vardıktan sonra tedaviye geçilecektir. Manyetik rezonans tetkikinde bel fıtığı görüldü diye ameliyat kararı vermek bazen yanıltıcı olabilir. Elde edilen görüntüler mutlaka klinik bulgularla desteklenmeli, aralarında uyum aranmalıdır. Uyum yoksa bu durum izah edilmelidir.
Bazen bel fıtığı ile hayati önem arz eden diğer birtakım hastalıkların ayırıcı teşhisini yapabilmek için kemik sintigrafisi gerekebilir.
GEÇMİŞ OLSUN wink ifade simgesi

BEL FITIĞINDA AMELİYAT ŞART MIDIR ?

Merhaba sevgili okurlar,

Halk arasında yaygın bir kanı vardır. Bel fıtığından ameliyat olan bir daha düzelmez… Bel fıtığı ameliyatı kesin çözüm değildir…Bel fıtığı ameliyatı sonrası felç olunabilir…
Bel fıtığının oluşma sebebi kişilerin kendilerine özen göstermemeleridir. Evrende tekrarlamayan hiç hastalık yoktur. Tedavi edilen ve tekrarlamayan hiç bir hastalık söz konusu değildir. Bir hastalıktan korunmanın en baş yöntemi o hastalıktan korunmak için gerekenlerin yapılmasıdır.
Bel fıtığı ameliyatı olan bir kişinin kendisine özen göstermesi ve yaşam şeklini değiştirmesi esastır. Bel fıtığı cerrahisinin yapılma amacı cerrahiyle düzeltilebilecek sorunun varlığında söz konusudur. Yani bel fıtığı ameliyatı ‘’hadi ben ameliyat olayım bari ‘’ diyerek alınacak bir karara bağlı değildir. Bütün bel fıtıklarının ancak %1-5 i cerrahiye adaydır.
İŞTE BEL FITIĞINDA AMELİYAT KARARI ALDIRAN 4 NEDEN :
- Hastanın bel fıtığından dolayı ayak ve bacaklarında ilerleyici kuvvet kaybı ile birlikte olan geçmeyen
ağrısı varsa,
- Bacak ve ayak reflekslerinde azalma varsa,
- Büyük tuvaletini, idrarını tutamıyorsa,
- Bel fıtığı teşhisinden sonra yaklaşık 2 ay süreyle tedavi seçenekleri denenip, yine de sonuç
alınamamışsa, cerrahi tedavi öneriliyor.
Gerçek bel fıtıklarının sadece yüzde 15´i cerrahi tedavi gerektiriyor. Yüzde 85´i ise tutucu tedavi dediğimiz, cerrahi olmayan tedavilerle geçebiliyor.
CERRAHİ TEDAVİ
Yöntem, bacağa veya sinirlere basan diskin o kısmının çıkarması esasına dayanıyor. Bu çıkarma işlemini isterseniz açık ameliyatla yapın, isterseniz küçük bir kesiden
lazer uygulanarak yapın, uygulanan işlemler arasında çok büyük bir fark olmayacaktır. Yapılan işlem omurların üzerinde sinire ulaşmak için küçük bir pencere açıp, sinirin
üstüne basan kısmın çıkarılması ve sinirin bu konuda rahatlamasıdır. Bu işi yaparken yaygın olarak mikroskop ve mikro teknikler kullanılıyor.
Tekrarlama oranı yaklaşık yüzde 10´dur. Ameliyatta, genellikle sinire basan diskin oradaki parçası çıkarıldıktan sonra, geri kalan diskin yüzde 20´sinin çıkarılması hedefleniyor.
Amaç, tekrarlama oranını en aza indirmek. Tamamı çıkarılmaz, çünkü o zaman iki omur birbirine sürtmeye başlar ve düzen bozukluğu oluşur. Ameliyattan sonra ikinci yılın sonunda,
en fazla yüzde 10 tekrarlama oranı olduğu hastalara ameliyat öncesi anlatılıyor.
Başarı oranı doğru tanı ve doğru ameliyat ile yüzde 95´tir. Yüzde 5 oranında cerrahi komplikasyon riski vardır. Yüzde 1´den az ihtimalle; sinirlerin zarar görmesi,enfeksiyon, anesteziye bağlı komplikasyonlar oluşabiliyor.
BEL FITIĞI ÖNLENEBİLİR Mİ?
Bel fıtığının en önemli nedeni, disk içi basıncın kontrolsüz bir şekilde yükselmesidir. Genellikle disk içi basınç yatarken 25, yürürken 100, otururken yaklaşık 150 kat fazla oluyor. Eğer oturup sağa sola eğilirseniz rakam 250 - 300´lere çıkıyor. Sürekli oturan ve masa başı çalışan grupta bel fıtığı görülme oranı yüksek oluyor. Aynı zamanda yanlış kaldırma,çekme, itme hareketlerini kontrolsüz yapanlarda, uzun süre araba kullananlarda bel fıtığı oluşma riski yüksektir. Son zamanlarda genetik yapıdan dolayı omurga ve diskin yapısal özelliklerinin de fıtık oluşmasında etkin olduğu yönünde fikirler var. Günlük aktivite içinde vücut kaslarını germeye yönelik egzersizleri önerilir.
Bu egzersizlerin mutlaka spor salonunda yapılmasına da gerek yok.

Bel Sağlığını Koruma 

-Masa başında uzun süreli oturmamalısınız. 2 saatte bir ara vererek, ayağa kalkıp elleri bele yerleştirip, 5-6 kez beli mümkün olduğunca geriye doğru esnetmelisiniz.
-Mutlaka bel boşluğunu destekleyen bel yastığı kullanmalısınız.
-Masa yüksekliği göğüs kafesinin bittiği mide hizasında olmalıdır.
-Kullandığınız bilgisayar tam karşınızda ve göz hizasında olmalıdır.
-Ağır kaldırmaktan (5-10 kg dan fazla) kaçının veya mutlaka yardım isteyin.
-Öne yarı eğili pozisyonda kalmamaya özen gösterin, bu pozisyonda bir obje kaldırmayın.
-Taşıyacağınız objeleri, gövdenize mümkün olduğunca yakın tutarak destek alın.
-Dönerken gövdenizle değil, ayaklarınızı kullanarak, tüm vücut olarak dönün.Hele elinizde ağırlık varsa buna daha da özen gösterin.
-Eğer yukarıdaki yanlış hareketlerde bulunursanız, mutlaka sonrasında belinizi en az 10 kez geriye doğru esnetin.
-Ağır bir objeyi yerden kaldıracaksanız öncesinde mutlaka belinizi 5-6 kez geriye doğru esnetin daha sonra kaldıracağınız objeye iyice yaklaşıp bacaklarınızı açıp, belinizi eğmeden dizlerinizle çömelip, objeyi vücudumuza yakın tutarak kavrayıp, dizleriniz ve kollarınızdan kuvvet alarak kaldırın. İndirirken de dizlerinizle çömelerek eğilin.
-Yorucu işlerden veya sportif faaliyetlerden sonra, Sıcak duş veya banyo sonrasında kendinizi salarak oturmayın, düzgün olmayan bir pozisyonda uyuya kalmayın, uyandığınızda beliniz veya boynunuz tutulmuş olabilir.
-Uzun seyahatlar sırasında bel yastığı kullanın.2 Saate bir mola verip yada ayağa kalkarak belinizi arkaya doğru 5-6 kez esnetin,yürüyün.
-Eğer sık tekrarlayan veya kronik bel ağrısına sahipseniz ve bu tedavi yönteminin kriterlerine uyuyorsanız,bu yöntemle %100 tedavi olmanız mümkündür.Daha sonrasında yukarıdaki önerilerle bel sağlığınızı koruyabilirsiniz.
GEÇMİŞ OLSUN wink ifade simgesi

PATELLA FEMORAL AGRI SENDROMU ( DİZ ÖNÜ AĞRISI )

Merhaba sevgili okurlar,

Patella diz kapağı kemiğidir. Patellofemoral ağrı diz kapağı ile diğer kemikler arasındaki bozukluklardan kaynaklanır. Hastalar genç yaş grubundadır.
Patellofemoral ağrı sendromu dizin ön tarafında ağrı ve kıtırtı sesiyle karakterizedir. Uzun süre oturduktan sonra, merdiven çıkarken ve özellikle inerken ağrı olması karakteristiktir. Dizler 90° bükülmüş olarak bir saat kadar oturmak hastayı rahatsız eder. Dizin düzeltilmesiyle yakınmalar geçer. Hasta sandalyeden doğrulma, merdiven çıkma gibi aktiviteler sırasında kıtırtı sesi duyduğunu söyler.
1960’lı yılların sonlarında diz önü ağrısı, patellar kondromalaziye (patellanın artiküler yüzünün yumuşaması) bağlanıyor ve bunun idyopatik olduğu düşünülüyordu. Günümüzde ise, bunun sıklıkla peripatellar retinakulumun aşırı gerilmesine bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir.
Semptomlar:
Ağrı: Diz önü ağrısı sızı şeklinde, künt veya zonklayıcı tarzda olabilir. Ağrı karakteristik olarak merdiven inme-çıkma ve diz 90 derecede bükülü durumda iken özelikle yolculuklarda, sinemada ortaya çıkar.
Krepitasyon: Genellikle patellofemoral artritten kaynaklanan kulakla duyulabilen veya yalnızca hasta tarafından hissedilen sürtünme sesidir. Diz önü ağrısı için tipik bir bulgu değildir.
Boşalma (Giving Way): Patellofemoral eklemin önemli bir bulgusudur. Kuadriseps kasının zayıflığının da neden olduğu bu bulgu yük altında diz fleksiyonu-ekstansiyonu sırasında ortaya çıkar (merdiven inme,yokuş aşağı inme). Diz instabilitelerinde ve menisküs yırtıklarında da oluşabilir muayene ile ayrımı olasıdır.
Kilitlenme: Dizin ağırlık altında ekstansiyonu sırasında troklear ve patellar sorunlardan kaynaklanan kilitlenme oluşabilir.genellikle geçici olan bu durum menisküs yırtıkları ile karıştırılmamalıdır.
Şişlik: Fizik muayenede çok sık rastlanmayan, geçici bir durumdur. Ciddi patellofemoral eksen bozukluklarında, serbest proteoglikan-kıkırdak parçalarının eklem içinde var olduğu kondral patolojilerde, sinovyal hastalıklarda, kanama ve travmada şişlik saptanabilir.
FİZİK TEDAVİ
Patellofemoral problemi olan hastalara ilk yaklaşım konservatif olmalıdır. Nonsteroidantiinflamatuvar (NSAİ) tedavi ağrının azalmasına yardımcı olur. Patellofemoral problemlerin tümünde her zaman önemli derecede inflamasyon oluşmayabilir, ancak inflamasyon varlığında buz uygulamasının faydası vardır. Hastaların doktoruna güven duyması tedavinin esasını oluşturur.
Fizyoterapistiniz tarafından uygulanan dizi braysleme ve basit tekniklerle bandajlama ile patellar tilt, subluksasyon önlenerek diz önü ağrısı azaltılabilir.
Fizyoterapistiniz tarafından verilen egzersiz programları verilerek evde yapılması istenir. Kuadriseps germe (prone pozisyonunda)
Diz önü ağrısında hangi egzersiz yöntemi seçilirse seçilsin ağrısız ark saptanıp, o sınırlarda tadavi uygulanmalıdır. Kronik diz önü ağrılarının, özelliklede Refleks sempatik distrofinin tedavisi zordur.

GEÇMİŞ OLSUN 

CHARGE SENDROMU NEDİR?

Merhaba sevgili okurlar,

İlk kez 1979 yılında tanımlanmış genetik bir hastalıktır.Yeni doğan çocuklarda göz kolobomu,kalp kusurları, koanal atrezi,gelişim geriliği ve idrar anormallikleri,kulak anormallikleri ve sağırlık gibi konjenital bulguların eşlik ettiğini söylemek mümkündür.
Dr.B.D.Hall 1979 yılında koanal atrezi ile doğan 17 çocukta yaptığı çalışmalar üzerine charge sendromunu ilk kez tanımlamıştır.Yine aynı dönemde Dr HM Hittner koanal atrezi,konjenital kalp defekti ve işitme kaybı olan 10 çocuk üzerinde çalışmıştır.Dr RA Pagon Charge sendromunu tüm bu defektlerin aynı anda bulunduğu bir hastalık olarak tanımlamış ve sonunda charge derneği kurulmuştur.
2004 yılında Hollanda’da 10-17 hasta üzerinde yapılan bir çalışmaya göre,Charge Sendromu olan hastaların CHD7 geni(kromozom 8) üzerinde mutasyonel bazı değişimler olduğu bulundu.CHD7 chromodomain helikaz DNA bağlayıcı proin ailesinin bir üyesidir ve kromatinin yapılanmasını sağlar.
Teşhisin konması için birden fazla uzman hekimin değerlendirmesi gerekmektedir. Ağız ve çene cerrahı,KBB uzmanı,göz doktoru,kardiyolog,ürolog,çocuk doktoru,radyolog ve genetik doktoru multidisipliner olarak çalışmalıdır.
Tanı koymak zor olsa da , genetik test toplam çocuk sayısının üçte ikisine pozitif tanı koydurabilir.Charge Sendromunun adı tüm bu küme özelliklerin tanımlanması için 1981 de oluşturulmuştur.
• C - Kolobom bir göz , santral sinir sistemi anomalileri ( Coloboma )
• H - Kalp kusurları ( Heart defects )
• A - Koanal bir Atrezi ( Atresia of the choanae )
• R - Büyüme ve / veya gelişme geriliği ( Retardation of growth and/or development )
• G - Genital ve / veya idrar kusurları ( Genital and/or urinary defects )
• E - Kulak anomalileri ve / veya sağırlık ( Ear anomalies and/or deafness )
Charge Sendromu ile ilişkili en sık karşılaşılan genital durum cryptorchidism ( inmemiş testis ) ve hipospadias ( idrar deliğinin daha aşağıda olması) dır.Charge sendromunda sık görülen bir diğer olgu ise sağırlıktır.Kulak ‘’sarkık kulak’’ olarak adlandırılan çanak ve içbükey şeklindedir.
Charge Sendromunun CHD7 genine özgü genetik bir testi olduğunu belirtmiştim.ABD de yapılan bir çalışmaya göre 110 kişinin % 60 ına bu şekilde tanı konabilmiştir.Bu test yazık ki çok yaygın değildir.Dünyanın en büyük test laboratuarlarından olan Quest Diagnostics bu testi yapmazken, Emory Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi testi uygulamaktadır.Ancak oldukça pahalı bir uyulama olduğunu söylemek gerekmekte.
Charge sendromu her ne kadar yaşamı tehdit eden bir hastalık olsa da ; bu çocuklar mutlu bireyler olarak yaşamlarına devam da edebilirler.Uygun tedavi modaliteleri ve eğitim oldukça önemlidir.Erken dönemde fizik tedavi uygulamarıyla gelişim geriliği ya da yutma bozuklukları ile ilgili tedavi yoluna gidilirken,işitme ve görme bozuklukları ile zeka problemlerinin de üzerinde durulması şarttır.Erken müdahale ile öz bakım becerilerinde,ambulasyonda ve hareketliliğin artırılması sağlanacağı için gelişim geriliğinin önüne geçilebilinir.Bu tedavide hekim,fizyoterapist ve aile bir ekip olarak çalışmalıdır.
Charge sendromu olan çocukların anne ve babalarının çocuklarının tam potansiyeline ulaşabilmesi için eğitim programlarına katılması ve sorumluluk bilinci yüklenmesi gerekmektedir.Bu çocuklar doğru eğitimle yeteneklerini oldukça geliştirecektir.Bazılarına tam zamanlı bir eğitim gerekirken bazılarına daha bireysel ve yarı zamanlı eğitimler verilebilmektedir.
Anne ve babalar, öğretmenler ve bakıcılar,çocukların tüm davranışlarının, iyi ya da kötü olsun, iletişim kurma amaçlı olduğunu anlamalıdır.Çocuğu ve davranışlarını anlamak tedavi ve eğitim için atılabilinecek ilk adımdır.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın smile ifade simgesi

MİLWAUKEE OMZU NEDİR?

Merhaba sevgili okurlar,

Milwaukee omuzu, kronik, tedavi edilmemiş rotator manşon yırtıklarında görülür. Rotator manşon yetmezliğinde glenohumeral eklem yüzlerinde harabiyet, humerus başında çökme ve superiora subluksasyon (omuz başının yukarı kayması) gelişebilir. Bu klinik tablo, bazı yazarlar tarafından rotator manşon yırtığına bağlı artropati olarak da isimlendirilmektedir. Masif rotator manşon yırtıklarının % 3-4 ünde gelişmektedir. Oluşumunda, vitamin ve mineral eksiklikleri, mekanik faktörler ve hidroksiapatit kristallerinin oluşturduğu inflamasyon sorumlu tutulmuştur.
Hastaların uzun süreli omuz eklemine ait yakınmaları bulunur. Ağrı uzun sürelidir ve dejeneratif değişikliklere bağlı olarak aktif ve pasif eklem har
eketlerinde kısıtlılık vardır. Akromiyoklavikular hassasiyet genellikle eşlik eder ve subdeltoid bursa şişliği bulunur. Bisipital tendon lezyonları ve omuz çevresi kaslarında atrofi görülebilir. Radyografik bulgular, erken dönemde rotator kaf yırtığı bulgularını yansıtır. Akromiyohumeral aralıkta azalma, tuberkulum majusta skleroz, akromiyoklavikular eklem dejenerasyonu, subakromiyal osteofit görülür. İleri dönemde glenohumeral eklem yüzlerinde destrüksiyon, humerus başında superiora subluksasyon gelişir. Şiddetli ağrı ve fonksiyon kaybı olan vakalarda omuz eklemi artroplastileri uygulanabilir.
Risk faktörleri
Mekanik overuse ve travma
Cppd(Kalsiyum pirofosfat dihidrat ) birikimi
Denervasyon
Diyaliz
Yaş
Kadın olmak
Semptomları
Azalmış omuz eklem açıklığı hareketi
Eklem ağrısı
Eklem inflamasyonu ve hassasiyeti
Sinoviyal hemorajik efüzyon
Pozitif radyolojik bulgu
Eklem sıvısında hidroksiapatit kristalleri
Tedavi
Nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar
İntraartiküler steroidler
Fizik tedavi
Parsiyel ya da tam artroplasti
Boyun ve omuz koruma prensipleri
Otururken çenenizi (yukarı değil) bükük ve boynunuzu arkaya çekik tutun. İyi bir boyun sağlığı iyi bir duruşla mümkündür. Kol destekleri olan sert sandalye kullanın. Gevşemeyin; bütün omurganız sandalye arkalığına dayanacak şekilde dik olsun. Sandalye kollarını kollarınıza destek olarak kullanırsanız, ileri eğilme sebebiyle boynunuzda olacak lüzumsuz zorlanmayı önlemeye yardımcı olur.
Ayakta dururken çenenizi yine bükük ve boynunuzu arkaya çekik tutun. Ayrıca belinizin düz durmasına çalışın. Dizlerinizi bükmeden öne doğru eğilmeyin; bu, boyun ve omuzlarınızın arkaya çekik ve dik tutabilmenizi kolaylaştıracaktır.
Yatarken yüzüstü yatmayın. Yan yatarak uyumanız daha iyidir. Baş ve boynunuza yastığın yardımıyla normal bir duruş sağlayın ve kollarınızı aşağıda tutun. Eğer sırt üstü yatmak istiyorsanız yastığınızı baş ve boynunuzun altına gelecek şekilde koyun. Yastık baş ve boynunuzu nötr bir durumda desteklemelidir. Boynunuzun gergin durmasından kaçının.
Yatarken televizyon seyretmek ve kitap okumak boyun kaslarınızı zorlar. Yatarken kollarınızı başınızın altına koymak yada kollarınızı baş hizasında tutmak zararlıdır. Kollarınızı eşinizin başı altına koymayın.
Okurken başınızı desteklemek için yumuşak kuş tüyü yastık kullanmayın.
Araba kullanırken arabada yüksek oturun. Koltuğunuz direksiyonun üzerinden bakmak için gerilme ve eğilmenizi gerektirmeyecek şekilde ne çok alçak ne de çok geride olmalıdır. Destek için poliüretan bir sırt yastığı faydalı olabilir; yastık 1-2cm kalınlığında, sırtınız genişliğinde ve omuzlarınızın hizasına kadar olmalıdır. Aynaları iyi ayarlayın. Boyun ağrısı olanlar geri giderken boyunlarıyla değil belleriyle dönmelidir. Gereksiz yere camları açmayın, alacağınız rüzgar boyun tutulmasına yol açabilir.
Uzun yolculuklarda boyunluk kullanılması oldukça yararlıdır. Uzun yolculuklarda 3-4 saatte bir ara vererek boyun, sırt ve bel kaslarınızı esnetin.
Bir şeyi kaldırırken veya bir şeye uzanırken dizlerinizi bükün ve kaldırma için bacak kaslarınızı kullanın. Ani hareketlerden kaçının. Ağırlığı gövdenize yakın tutun ve hiçbir şeyi baş hizasından yukarı kaldırmaya çalışmayın. Başınız hizasından yüksekçe bir rafa uzanmanız gerekliyse bir iskemleye çıkın. Uzun süre uzanma veya yukarı bakmaktan kaçının.
Aşırı çalışmayın. Eğer bütün gün masada çalışıyorsanız; fırsat bulunca kalkıp dolaşın. İş arası dinlenmelerde egzersizlerinizi bir iki defa yapmanız faydalı olabilir. Çalışma materyaline çok yakın olmak boyun kaslarını zorlar. Uzun süreli klavyeli cihaz kullananlarda boyun ağrısına daha sık rastlanır. Şayet buna mecbursanız egzersizlerinize daha çok dikkat edin, cihaz karşısındaki duruşunuz boynunuzu en az zorlayacak pozisyonda olsun.
Dikkat edilecek diğer noktalar
Uygun olmayan sütyenler özellikle iri göğüslü hanımlarda boyun, sırt ve omuz ağrılarına sebep olabilir.
Dişleri sıkarak yatmak ( diş gıcırdatması) boyun kaslarında spazma yol açar, sonuçta boyun ağrıları ve çiğneme kaslarında ağrı olur.
Telefonla konuşurken telefonun boyunla omuz arasına sıkıştırılması boyun kaslarına zarar verebilir.
Bel ağrıları ve boyun ağrıları birbirlerini oldukça etkileyen hastalıklardır. Bu nedenle boynu ağrıyanlar aynı zamanda bellerine, beli ağrıyanlarda boyunlarına dikkat etmelidirler.
Çalışırken çalışma masasına dayanmayın.
Işıklandırması iyi ayarlanmamış ortamlarda çalışmak boyun ve sırt kaslarınızı zorlayabilir.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın smile ifade simgesi