1 Ekim 2015 Perşembe

DOLAŞIM ŞOKU ÖLÜMCÜL OLABİLİR !!!

Merhaba sevgili okurlar,
Dolaşım şoku tüm vücuttaki genel kan akımı yetersizliği anlamına gelir.Bu yetersizlik kan akımın aşırı şekilde azalması sebebiyle,özellikle oksijen ve diğer maddelerin doku hücrelerine taşınmasının azalması sonucu,vücut dokularında hasar oluşturacak seviyededir.
Şok genellikle kalp debisi yetersizliğinden kaynaklanır.Bu sebeple kalp debisini azaltan herhangi bir faktör olasılıkla dolaşım şokuna sebep olacaktır.Kalp debisi iki nedenden azalabilir :
1- Kalbin kanı pompalama yeteneğini azaltan kalp anormallikleri gibi durumlar kalp debisini azaltır.Myokard infarktüsü,kalbin toksik durumları,ciddi kalp kapağı fonksiyon bozuklukları bunlar arasındadır.
2- Venöz dönüşü azaltan faktörler de kalbe pompalaması için yeterli kan gelmediğinden kalp debisini azaltır.Azalan venöz dönüşün en sık rastlanan nedeni kan hacminin azalmasıdır ama damar tonusunun özellikle venöz kan depolarında tonusun azalması ya da dolaşımın bazı noktalarında özellikle kalbe venöz dönüş yolundaki kan akımının tıkanması sonucu da venöz dönüş azalabilir.
Nadiren,kalp debisi normal hatta normalden fazla olduğunda da kişi dolaşım şokundadır.Bu durum vücut metabolizmasının aşırı yükselmesi sonucu normal bir kalp debisinin bile yetersiz kalması ya da anormal doku perfüzyonu durumundan kaynaklanabilir.Öyle ki kalp debisinin çoğu,yerel dokuları besleyen damarları dışındaki damarlardan geçer.
Birçok hekimin düşüncesine göre, arteryel basınç düzeyi dolaşım fonksiyonunun yeterliliğinin öncelikli ölçüsüdür.Ama arter basıncı çok kere ciddi yanılgılara sebep olabilir.Zaman zaman kişide çok ciddi bir şok durumu olabilir ve yine de arteryel kan basıncı normaldir.Çünkü güçlü sinirsel refleksler basıncın düşmesini önlerler.Bazen de arteryel basınç normalin yarısına düşebilir ama kişi hala doku perfüzyonuna sahiptir ve şokta değildir.
Şokun birçok tipinde,kalp debisi ile beraber arteryel kan basıncı da azalır ancak kan basıncındaki düşme kalp debisindeki kadar olmaz.Dolaşım şoku kritik düzeyi geçince olayın nedenine bakmadan şok bizzat kendi kendini ağırlaştırır.Kısacası,yetersiz kan akımı bizzat kalp ve dolaşım sistemini de içermek üzere vücut dokularında hasarın başlamasına neden olur.Bu,kalp debisinin daha da azalmasına yol açar ve bir kısır döngü oluşur,ölüme kadar doku perfüzyonu daha da azalır,şok gittikçe ağırlaşır.
Dolaşım şokunun özellikleri şiddetin farklı dereceleri ile değişiklik gösterdiği için,şok üç ana devreye ayrılır :
1- İlerleyici olmayan evre : Bu evrede dışarıdan tedavi yardımı olmadan düzelme sağlanabilir.
2- İlerleyici evre : Bu evrede tedavi olmazsa şok ölüme kadar götürebilir.
3- Geri dönüşümsüz evre : Şok o kadar ilerlemiştir ki ; her türlü tedavi uygulansa da kişi ölür.
Hipovolemi nedeniyle oluşan şoka hemorajik şok denir.En yaygın hipovolemik şok sebebi, kanamdır.Kanama dolaşımın doluşu basıncını düşürür ve buna bağlı olarak da venöz dönüş azalır.Sonuçta kalp debisi normalin altına iner ve kişi şoka girer.
Nadiren kan hacminde hiç kayıp olmaksızın şok gelişebilir.Bu durumda damar kapasitesi o kadar artar ki normal miktardaki kan bile dolaşım sistemini yeterince dolduramaz.Bunun temel nedenlerinde biri vazomotor tonusun tüm vücutta aniden kaybolmasıdır.Özellikle venlerin dilatasyonuyla sonuçlanan bu durumdaki tablo nörojenik şok olarak adlandırılır.
Anafilaktik ya da histamin şoku ise ; kalp debisi ve kan basıncının aşırı derecede azaldığı alerjik durumda oluşur.Bu durum öncelikle kişinin duyarlı olduğu bir antijenin dolaşıma girmesinde hemen sonra oluşan antijen-antikor reaksiyonu sonucu gelişir.En büyük etkilerin biri kandaki bazofillerin ve perifer dokulardaki mast hücrelerinin histamin ve histamin benzeri maddeyi perikapiller dokulara serbestleşmiş olmasıdır.Ölümcüldür.
Eskiden kan zehirlenmesi olarak bilinen durum günümüzde septik şok olarak adlandırılmaktadır.Bu enfeksiyonun kan yoluyla bir dokudan diğerine taşınarak aşırı harabiyete neden olduğu çok sayıda vücut alanına geniş şekilde yayılan bakteriyel bir enfeksiyondur.Çünkü olaya sebep olabilen birçok bakteryel enfeksiyon tipi olduğu gibi vücudun bir yerindeki enfeksiyon diğer bölgelerdekine göre farklı etkiler oluşturmaktadır.
Şok tedavisinde birkaç yöntem mevcuttur.Bunlardan biri yerine koyma tedavisidir.Eğer kişi kanama nedeniyle şoktaysa yapılacak en iyi tedavi tam kan transfüzyonudur.Eğer şok plazma kaybına bağlıysa en iyi tedavi plazma verilmesidir.Şok nedeni dehidratasyon olduğunda uygun elektrolit solüsyonu verilmesi şoku düzeltebilir.
Bazı koşullarda kan her daim hazır bulunmayabilir.O zaman plazma kan hacmini artırıp normal hemodinami sağladığından tam kan yerine kullanılabilir.Bazen plazma bulunmayabilir.Bu tarz durumlar için plazmanın hemodinamik fonksiyonlarının hemen hemen tümüne sağlayan plazma yerini tutacak dekstran tarzı ürünler kullanılabilinir.
Bir başka tedavi yöntemi olarak sempatomimetrik ilaç kullanılabilir.Bu ilaçlar arasında epinefrin ve norepinefrine benzer etki gösteren uzun etkili çok sayıda ilaç vardır.Bu ilaçlar şokun iki tipinde etkilidir.Nörojenik ve anafilaktik şokta bu ilaçlar hayat kurtarıcıdır.Ancak hemorajik şokta yarar sağlamazlar.
Uygulanabilecek diğer tedavi yöntemlerinden biri baş aşağı pozisyonla tedavidir.Şok tiplerinin çoğunda başı ayaklardan 30 cm kadar aşağıda tutmak venöz dönüşün sağlanmasına ve bu yolla kalp debisinin artışına yardımcı olur.
Hastaya oksijen verilmesi de oksijen kullanımının azalması nedeniyle kullanılan bir yöntemdir.Ancak genellikle beklenildiği kadar yarar sağlamaz.Çünkü şok tiplerinin çoğunda sorun,akciğerlerde kanın yetersiz oksijenlenmesi değil,oksijenlenmiş kanın taşınmasının yetersiz oluşudur.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın smile ifade simgesi

ESKİMOLARDAN GÜNÜMÜZE...

Merhaba sevgili okurlar,

Legg-Calve Perthes hastalığı 1900'Iü yılların başında ABD (Legg), Fransa (Calve) ve Almanya'da(Perthes) birbirinden bağımsız olarak tanımlanmıştır.Nedenlerine ve tedavi yöntemlerine halen hakim olunmamakla birlikte yaklaşık 100 yıldır tartışılmakta olan bir hastalıktır.En basit şekliyle femur başının avasküler nekrozu olarak tanımlanan Legg-calve perthes daha çok çocukluk döneminde,2-13 yaşlar arasında görülür.Erkek çocuklarda kız çocuklara göre daha fazla görülmektedir.Her iki tarafta görülme sıklığı %10-20 kadardır.
Japonlarda Eskimolarda ve Orta Avrupa toplumlarında fazla görülürken,siyah ırk ve Avustralyalılarda nadir görülmektedir.Bu çocukların doğum kilolarının düşük olması ve kemik gelişim yaşının da geri olması dikkat çekicidir.Bu çocukların boyları yaşıtlarına oranla oldukça kısadır.Yine LCP hastalığı ailenin daha çok 3. İle 6. Çocukları arası doğan ve sosyoekonomik olarak düşük gruplarda görülmektedir.Çocuklarda herni,inmemiş testis ve böbrek anomalilerine de sık rastlanır.
Nedeni ile ilgili çeşitli teoriler bulunmaktadır.Gelişimsel bazı hastalıkların veya travmaya bağlı oluşabileceği söylenmektedir.Bazı bilim adamları toksik sinovitin b hastalığın öncüsü olabileceğini belirtmiştir.Günümüzde en yaygın kabul gören teori ise;femur başını besleyen damarların tıkanması yönündedir.
Klinik anlamda hastalar genellikle sinsi bir topallama atağını tariflerler.Ağrı hareket esnasında artar ve dinlenme ile geçer,ilk ataktan sonra ağrı kesicilere genellikle ihtiyaç duyulmaz.Zira hissedilen ağrı hafif bir ağrıdır.Hastalar ağrıyı genellikle kasık,uyluk önü ve dizde tanımlarlar.Uyluk ve diz ağrısında kalça ağrısı ikinci planda incelendiği için teşhiste gecikme yaşanabilir.Hastalığın başlangıcında uyluğun dışa açılması ve içe dönüşlerinde hareket kısıtlılığı yaşanır.Başlangıçta uyluk iç kaslarının spazmına bağlı uyluk dış kaslarının hareket kısıtlılığı zaman içinde kalıcı hale gelir.Hastalar belli bir süre sonra abdüktör topallama yapmaya başlarlar.Kalça,uyluk ve bacakta atrofi gelişir.Bacak uzunlukları karşılaştırıldığında problemli bacak çok kısa çıkarsa ilerleyişin kötü olduğu düşünülebilinir.
TANISAL GÖRÜNTÜLEME
Klinik bulgulara ek olarak bir laboratuvar bulgusuna rastlanmaz.
1)Konvansiyonel radyografi:
Daha çok Lavenstein(kurbağa bacağı) dış ve pelvisin ön-arka grafileri için kullanılır.Bu hastalıkla ilgili çok sayıda radyolojik sınıflama yapılmıştır.Waldenström,Catrerall,Salter-Thompson,Stulberg ve Lateral Kolon sınıflamaları radyolojik sınıflama için kullanılanılır.
2) Manyetik Rezonans Görüntüleme :
Erken evrede tanı konmasını kolaylaştırır ve artiküler kıkırdağı net şekilde gösterir.İyileşme evrelerini doğru sınırlar ile ayırmada yeterli olmasa da infraktlarda oldukça hassastır.
3)Bilgisayarlı Tomografi:
BT daha çok hastalığın nadir ve geç oluşan bir komplikasyonu olan femur başı osteokondritis dissekans tanısı amaçlı kullanılır.
4)Kemik Sintigrafisi:
Technetium-99 m ile yapılan sintigrafi erken dönemde yardımcı olabilir ancak çok sık kullanılmaz.
PROGNOZU ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1)Hastalığın başlama yaşı : 5-6 yaş öncesi başlamış LCP prognozu genellikle iyidir.
2)Femur başının tutulum miktarı : Tutulum arttıkça prognoz kötüleşir.
3)Riskli baş bulgusu : Epifizde lateral kalsifikasyon,lateral suluksasyon,Gage belirtisi, Diffüz metafizyel reaksiyon ve horizontal büyüme plağı varsa prognoz kötüdür.
4)Kalça hareket kısıtlılığı : Kısıtlılık varsa prognoz yine kötüdür.
5) Cinsiyet : Kızlarda tutulum az olsa da prognoz erkeklerden daha kötüdür.
TEDAVİ
Tedavi gerektiren bir durum yoktur ve kendiliğinden iyileşir.Belli bazı tedavi prensipleri vardır.
-Kalça irritabilitesinin önlenmesi
-Kalça hareket sınırının yapılandırılması ve korunması
-Femur başının dışarıya taşması ve çıkığının önlenmesi
-Hastalık sürecinin tamamlanmasından sonra küresel şekilde bir femur başının elde edilmesi
Önemli olan ağrılı dönemim geçirilmesidir.1-2 hafta boyunca mutlaka yatak istirahati verilmelidir.Bu dönemden sonra konservatif ya da cerrahi tedavi gerekir.Yine femur ve asetabulum ilişkisini koruması amaçlı bazı yöntemler uygulanabilir.
1)Abdüksiyon Cihazları : Ortalama olarak 6-14 ay kullanılan bu cihazla çocuk okuluna devam edebilmekte ve yürüyebilmektedir.
2) Femoral Osteotomi : İnternal fiksatör ile femur başı ve asetabulum ilişkisi sağlanır.ikinci bir operasyonla da fiksatör çıkartılabilinir. Ancak bu zaten kısa olan bacaktaki kısalığı artırabilir.
3) Innominate Osteotomi : Kalça abduksiyon,fleksiyon ve iç rotasyona getirilerek çekilen kalça grafisinde asetabulum ve femur ilişkisi sağlanıyorsa endike olduğu söylenebilir.Ayrıca kısalık yaratmamaktadır.
Grafide kalça dışa açılma hareketini engelleyen bir görüntü varsa kurtarma ameliyatına gidilebilinir.En çok yapılan ameliyatlar; Chiari osteomisi,cheilectomy,abduksiyon ekstansiyon osteomisi,femoral osteotomi veya asetabular shelf ameliyatlarıdır.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın smile ifade simgesi

AYAK EKLEM AMELİYATLARINDA FİZYOTERAPİ

Merhaba sevgili okurlar,

Ayak eklemlerine yönelik operasyonlar ilerleyen tıp ile birlikte gittikçe kolaylaşmaktadır. Kişiye ve rahatsızlık seviyesine göre farklı ameliyatlar yapılabilmektedir. Ameliyat gereken bunyon hastalığında, başparmak ekleminde gelişmiş deformiteye bağlı olarak eklemin iç kenarını oluşturan yapılarda aşırı gergi
nlik gelişir.Bu ağrının oluşumunda en önemli sebeplerden biridir.Yapılacak kemik ameliyatlarına ek olarak yapılan bu ameliyatla eklemin dengesi sağlanır .Gerilmiş olan yapılar kesilerek eklemin dengesi sağlanır.
Artrodez
Çok ilerlemiş olan vakalarda yapılacak bir düzeltmeye imkan kalmadığında Tahrip olmuş eklem yüzeylerini kaldırılarak başparmak eklemi 10 derecede sabitlenir.Kaynama tamamlancaya kadar yüzeylerin tutması için vida, tel veya plak konulur.Ciddi bunyonları, ciddi artritleri olanlarda ve diğer yöntemlerin başarılı olmadığı hastalarda kullanılan bir yöntemdir.
Ekzostektomi
Başparmak ekleminin şekil değiştirmesi sonucunda 1.tarak kemiğinin dış kenarı reaksiyon gösteren ve ağrıya yol açan bölge olur.Bu kemikte yapısal bir değişiklik oluşmasına yol açar.Kemikte sivrileşme ve büyüme olur.Ekzostektomi bu büyümüş parçanın çıkarılma işlemidir.Ana kemik ameliyatlarına ek olarak yapılan bir cerrahi işlemdir.
Rezeksiyon Artroplastisi
Özellikle yaşlı hastalarda ve aktif olmayan kişilerde tercih edilen bir yöntemdir.Bu ameliyatta eklemin hasar görmüş bölümleri temizlenir ve eklem kapsülü bu yüzeylerin yerine kaydırılarak yalancı bir eklem oluşturulur. Daha kolay iyileşme dönemi olan ve yaklaşık 6 haftanın sonunda iyileşme gösteren bir cerrahidir. Hastalarda kozmetik sonuçlar iyi olmasına karşın uzun dönemlerde tekrar yüzdelerinin yüksek olması nedeniyle yaşlı hastalarda tercih edilen bir cerrahidir.
Osteotomi
Gelişmiş olan deformitenin derecesi ölçülerek tarak kemiğinin uygun açı ile kesilerek deformitenin ters yönüne tarak kemiğinin kaydırılması işlemidir.
FİZYOTERAPİ
Erken Postoperatif(operasyon sonrası) Egzersizler
Postoperatif ayakkabıyla düzgün yürümek önemlidir. Başlangıçta yürüteç veya koltuk değnekleri ile yürümelisiniz. Fizyoterapist ayağınıza ne kadar ağırlık vereceğinizi söyleyeceklerdir. Koltuk değnekleriniz veya yürütecinizle ağırlığınızı dengeleyerek rahat bir şekilde dik olarak ayakta durun. Kısa bir mesafe koltuk değneklerinizi veya yürütecinizi ilerletin; sonra ameliyatlı ayağınızı ileriye doğru atın, ilk olarak ayağınızın topuğunu yere değdirin. İleriye doğru hareket ettiğinizde ağırlığınızın çoğu topuğunuzda kalabilecektir. Daha sonra ayağınızın tümünü ne zaman yere koyacağınızı ve koltuk değnekleri ya da yürütece ne kadar zaman sonra ihtiyacınızın kalmayacağı konusunda bilgi verilecektir.
Baldır kaslarınızı ritmik olarak kasarak ayağınızı yukarı ve aşağı hareket ettirin. Bu egzersizi periyodik olarak saatte 2-3 kez 2-3 dakika süreyle yapın.
İlerlemiş Egzersizler
Havlu Kıvırmak- Yere küçük bir havlu koyun ve sadece parmaklarınızı kullanarak havluyu kendinize doğru kıvırın. Havlunun sonuna bir ağırlık koyarak direnci arttırabilirsiniz. Gevşeyin ve bu egzersizi 5 kez tekrarlayın.
Parmak Kaldırmak, Parmak Kıvırmak-Her iki pozisyonda 5 saniye tutun ve 10 kez tekrarlayın.
Baş Parmak Çekişleri- Her iki ayak parmağınıza lastik bant geçirin ve lastiği çekerek iki başparmağınızı birbirinden uzaklaştırın. 5 Saniye tutun ve 10 kez tekrarlayın.
Parmak Çekişleri- Bütün parmaklarınızın etrafına kalın bir lastik bant geçirin ve parmaklarınızı ayırın. 5 Saniye kalın ve 10 kez tekrarlayın.
Parmak Sıkıştırma- Parmaklarınızın arasına küçük mantarlar yerleştirin ve 5 saniye sıkıştırın. 10 Kez tekrarlayın.
Bilye Toplama- Yere 20 tane bilye koyun Ayağınızla her seferinde bir bilye alın ve bir kaseye koyun. 20 Bilye ile tekrar edin.
Ameliyat sonrası egzersizler
Ameliyattan sonra yavaş yavaş kısa mesafelerde yürümeye başlayın ve her gün günlük aktivitelerinizi yapın. Bu erken aktivite, iyileşmenize yardım eder ve hareketliliğinizi yeniden kazandırır.
İlk kez atletik ayakkabıları giyebildiğinizde egzersiz için yürümeye başlayabilirsiniz. İlk kez ağrı olmadan yürüyebildiğinizde en çok baş parmağınızın hareketi yerine gelir. Fizyoterapistiniz bunun zamanını belirleyip size bildireceklerdir.
İlk kez ağrı olmadan koştuğunuzda pek çok hasta gibi siz de yarışma sporlarına geri dönebilirsiniz. Bunlar takım sporlarını, aerobikler ve step-tırmanmayı içerir.
Hareket veya egzersizden sonra ayağınızda orta derecede ağrı veya şişme olabilir.Ayaklarınızı yükseğe kaldırın ve havluya sarılmış buz uygulayın. Egzersiz ve aktivite sürekli olarak gücünüzü ve hareketliliğinizi ilerletecektir.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın smile ifade simgesi

YORGUNLUK MU, FİBROMİYALJİ Mİ?

Merhaba sevgili okurlar,

Şehrin gürültüsü,koşuşturması,işlerin yoğunluğu ve stresi derken , gün içinde hem fiziksel hem de ruhsal anlamda yoruluyoruz.Hele ki , bu tempo her gün yaşanıyorsa veya rutine binmişse zaman içinde yaşadıklarımız kronik bir hal alabiliyor.Peki ya yorgunluk olarak tanımladığımız ,dinlenince geçeceğini düşündüğümüz bu problem düşündüğümüz gibi basit bir durum değilse? Yorgunluk belirtileri çağın hastalıklarından bir olan Fibromiyalji belirtileri ile sıklıkla karıştırılır. Fibromiyalji, osteoartritten sonra en yaygın olan arterit ilişkili hastalıktır. Halen günümüzde çoğunlukla yanlış teşhis konur ve yanlış anlaşılır.
Fibromyalji (FM veya FMS olarak da bilinir), özellikle sırt, boyun, omuzlar ve kalçalarda belirgin olmak üzere yaygın kas-eklem ağrısı, yorgunluk, sabah tutukluğu ile karekterize kronik bir kas iskelet sistemi hastalığıdır. Her yaşta ve her iki cinste görülebilmekle birlikte en sık 30-60 yaşlar arasında ve kadınlarda erkeklerden daha fazla görülür.
Fibromiyaljinin sebebi kesin olarak bilinmemektedir. Kişiler kendini bitkin hisseder ve çokluk uyku problemleri vardır. Sabah yorgun uyanma, kalitesiz bir uykunun sonucudur. Duygusal veya fiziksel travmanın, viral veya bakteriyel bir enfeksiyonun da tetiklemede rol oynayabileceğine inanılıyor. Romatizmal hastalıklar, enfeksiyon, psikiyatrik durumlar veya trafik kazası gibi travmatik olaylar fibromiyalji gelişme şansını artırır.
BELİRTİLERİ
• 3 aydan uzun süren yaygın vücut ağrısı vardır.Ağrı ana belirtidir. Kaslarda ve eklemlerde hissedilen ağrı günden güne, haftadan haftaya değişebilir.Ağrının yeri vücudun farklı yerlerinde dolaşma eğilimi gösterse de en sık boyun, bel, kollar, göğüs, kalça ve bacaklarda hissedilir.
• Ağrı özellikle kötü uyku, soğuk ve nemli havalar, ve psikolojik stresle, mekanik yüklenmelerle artabilir.
• Dinlendirmeyen uyku çok sık görülür
• Sabahları ve günün ilerleyen saatlerinde yorgunluk,
• Gerilim veya migren tipi baş ağrısı, başta sersemlik hissi olabilir
• Konsantrasyon güçlüğü,
• Eller, kollar, ayaklar, bacaklar veya yüzde hissizlik veya karıncalanma hissedilebilir.
• Karın ağrısı, şişlik, kabızlık, ishal gibi mide-bağırsak sistemiyle ilgili şikayetler olabilir.
• Adet öncesi gerginlik, ağrılı adet dönemleri
• İdrara sık çıkma
• ‘’Tetik noktaları’’ denilen bölgeleri vardır. Bu bölgelerde sızlama hissedilir ve buraları hassastır. Tetik noktaları tipik olarak vücudun her iki yanında, önünde ve arkasında boyun, sırt, diz, omuz, dirsek ve kalçada bulunabilir.
Bu şikayetlerin hepsi aynı anda görülmeyebilir, belirtiler kişiden kişiye farklılık gösterir.Ancak kas ve eklem ağrıları, dinlendirmeye uyku ve yorgunluk en sık görülen şikayetlerdir.
Fibromiyalji tedavisi oldukça güç bir hastalıktır. Bunun çok sayıda nedeni vardır.
TANI
Fibromiyalji teşhisinde belirli bir laboratuvar testi yoktur. Doğru bir teşhis koyabilmek için doktorunuz kapsamlı bir fiziksel muayene yapacaktır ve tıbbi geçmişinizi inceleyecektir. Genellikle fibromiyaljiye eleme yöntemiyle teşhis konur. Yani doktorunuz benzer semptomları olan diğer hastalıkları eleyerek teşhis koyacaktır.
Daha ciddi hastalıkları elemek için, doktorunuz belirli kan testleri yapacaktır. Örneğin, doktorunuz tam kan testi isteyebilir. Glikoz, tiroit gibi testler de isteyebilir, çünkü bunlar da benzer semptomlara sebep olur. Yorgunluk, kas ağrıları, halsizlik ve depresyon semptomları arasındadır.
Diğer hastalıkları elemede kullanılabilecek diğer laboratuvar testleri şunlardır: lyme titer, antinükleer antikorlar (ANA), romatoid faktör (RF), eritrosit sedimentasyon oranı (ESR), prolaktin seviyesi ve kalsiyum seviyesi.
Ayrıca doktorunuz bir inklüzyon teşhisi yapacaktır. Yani American College of Rheumatology tarafından belirtilen Fibromiyalji sendromunun tanısal kriterlerine semptomlarınızın uyduğundan emin olacaktır. Bu kriterler en az üç ay boyunca geniş bir bölgede-bedenin hem sağı hem solu, belin üstü ve altı, göğüs, ense, sırtın ortası veya altı-süre gelen ağrı, bedenin çeşitli yerlerinde hassas noktalar bulunmasıdır.
Doktorunuz yorgunluk, uyku bozukluğu ve ruh hali bozukluğu gibi semptomların şiddetini değerlendirecektir. Bu, FMS’nin yaşam kalitenizde, fiziksel ve duygusal fonksiyonunuzdaki etkisinin ölçülmesine yardımcı olacaktır.
TEDAVİ
FM nin tedavisi oldukça zordur. Hastayı şu öncelikleri içeren tedavi yaklaşımları birlikte kullanılmalıdır:
- Periferik ve santral analjezi sağlanmalı
- Uyku bozuklukları düzeltilmeli
- Psikolojik bozukluklar azaltılmalı
- Kas ve yüzeyel dokularda kan akımı arttırılmalıdır.
American College of Rheumatology’ ye göre, birincil olarak fibromiyalji ilaç terapisi semptomları tedavi eder. FDA üç ilacı fibromiyalji tedavisi için onaylamıştır: Lyrica, Cymbalta ve Savella. FDA’ ya göre Lyrica-aynı zamanda zona veya diyabet nedeniyle oluşan sinir ağrılarının tedavisinde de kullanılır-bazı hastalarda fibromiyalji ağrısını hafifletir. Cymbalta ve Savella serotonin ve norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRIs) sınıfındandır.
Flexeril, Cycloflex, Flexiban, Elavil veya Endep gibi Trisiklik ilaçların düşük dozların FMS ağrılarının tedavisinde etkili oldukları saptanmıştır. Ayrıca, dual geri alım inhibitörleri olarak bilinen antidepresanlar da (Effexor) pozitif etki gösterir. Neurontin de fibromiyalji tedavisi için umut vericidir.
Doktorunuz Prozac, Paxil veya Zoloft gibi antidepresanlar yazabilir. Bu ilaçlar depresyon, uyku bozukluğu ve ağrı hissini hafifletebilir. Yakın zamanda araştırmacılar antiepileptik ilaç Neurontin’in ümit vaat edici bir fibromiyalji tedavisi olduğunu saptamıştır.
Steroid yapıda olmayan antienflamatuar ilaçların (NSAIDS), Cox-2 inhibitörler dahil olmak üzere, FMS ağrısı tedavisinde etkili olmadıkları saptanmıştır. Opioid ilaçlardan kaçınılmalıdır, hem uzun vadede işe yaramazlar hem de alışkanlık yaparlar.
Alternatif tedaviler, her ne kadar yeterince denenmemişlerse de, fibromiyalji semptomlarıyla başa çıkmada kullanılabilirler. Örneğin; terapötik masaj kasları ve yumuşak dokuları hareket ettirerek derin kas ağrılarını hafifletir. Hassas noktalardaki ağrıların hafiflemesine, kas kasılmalarının ve gergin kasların gevşemesine de yardımcı olur. Miyofasyal gevşeme terapisi bağ dokularını nazikçe gererek, yumuşatarak, uzatarak ve tekrar düzene koyarak rahatsızlığı hafifletir.
Amerikan Ağrı Cemiyeti en azından haftada iki üç kez orta yoğunlukta egzersiz önerir. Ayrıca terapatik masaj ve kyropraktik uygulamayı da önerir.Kişi fizik tedavi uygulaması görürse daha iyi olacaktır. Fizik tedavi uygulamalarında sıcak/soğuk ajanlar,konnektif doku masajı,elektroterapi ve fizyoterapistin vereceği egzersizler ve uygulayacağı manuel terapi modaliteleri yer almaktadır.
Bu terapilerin yanında, her gün dinlenmek ve rahatlamak için zaman ayırmak da önemlidir. Relaksasyon terapileri-derin kas relaksasyonu veya derin nefes egzersizi-fibromiyalji semptomlarını tetikleyen ilave stresi azaltmaya yardımcı olabilir. Düzenli uyku saatleri de önemlidir. Bedenin kendini onarabilmesi için uyku gereklidir.
Sağlıkla ve sağlıklı kalın:)

GÖĞÜS KEMİĞİMDE AĞRIM VAR!!!

Merhaba sevgili okurlar,

Bu isim Latince deki costa (kaburga) ve Yunancadaki chondros (kıkırdak) sözcüklerinden gelmektedir. Bu hastalık kaburga kıkırdaklarını tutar. Kostokondrit, Tietze sendromu adıyla da bilinir. En çok kalp krizi ile karıştırılan, fakat riske atmamak için derhal doktora başvurulması gereken bir durumdur. Kostokondrit kaburga kıkırdaklarının göğüste hissedilen ağrısıdır. Ağrı genelde kaburgalarda meydana gelen iltihaplanmanın sonucu olmaktadır. Gün içerisinde alınmış bir darbe ve ya basınca maruz kalma durumlarında kısa süre içinde kendini belli eder. Bazı hastalarda ağrılar ani ve şiddetli olduğu için kalp krizi geçirildiği şüphesine ve paniğine neden olmaktadır. İltihabın dış etkenlere bağlı olmadan da meydana gelmesi mümkündür. Dış sebeplerden dolayı olmayan Kostokondrit’in sebebi ise bilinmemektedir.
Belirtiler

- Göğüste ağrı, özellikle göğüs kafesinin önünde
- Göğüs kemiğinin (sternum) çevresindeki dokularda şişme de olabilir.
Ağrı kaburgadaki bir iltihabın sonucu oluşur. İltihabın nedeni, göğüs kafesine gelen bir darbe olabilir, ancak çoğu kez neden bilinmemektedir. Ağrı, kaburgaların hareket ettirilmesi ya da hasta bölgeye doğrudan basınç uygulanmasıyla artabilir.
Teşhis
Kaburgaların birleşme erinde, şişme ile birlikte a da şişme olmadan oluşan hassasiyet ana belirtidir. Ancak herhangi bir kalp a da akciğer hastalığı olmadığından emin olmak için göğüs röntgeni, elektrokardiogram ve kan testleri gerekebilir.
Tedavi
Kostokondrit’in tedavisinde ilk olarak hastanın uzun süreli dinlenmesi istenir. Göğüs bölgesindeki kasları, kemikleri ve kıkırdak dokuyu zorlayan hareketlerin yapılmaması, dinlenme sırasında baskı uygulanmaması tavsiye edilir. Ağrıların fazla olması, kişiyi rahatsız etmesi ile aspirinler ve bazı ağrı kesici ilaçların ağız yolu ile ve hasta bölgeye enjekte edilmesiyle tedavi uygulanır.
Hastalık şişliklerle beraber ilerlerse buna Tietze sendromu denilir. Şişlik durumlarına yapılacak bilinçsiz müdahaleler hastalığa fayda sağlamayacağı gibi daha da kötüleşmesine sebep olabilmekte, hassas olan göğüs bölgesinde farklı rahatsızlıklara sebebiyet verebilmektedir. Fark edildiğinde yapılması gereken ilk şey bölgeyi zorlamamak ve iyileşmesi için sabretmektir. Bazı durumlarda ağrı günler bazı durumlarda aylar sürebilmektedir. Aspirin ve diğer antienflamatuar ilaçlar yararlı olabilir. Gerekirse, hasta bölgeye kortizon gibi steroid bir ilaç enjekte edilebilir.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın smile ifade simgesi

YUMURTALIK KİSTİNDEN KORKMAYIN!!!

Merhaba sevgili okurlar ,

Kadınların pek çoğunun sıklıkla yaşadığı korkulardan biri de yumurtalıklarda kist olmasıdır. Hemen hemen her kadında hayatının bir döneminde yumurtalıklarında kist saptanabilir. Bu kistler genellikle bulgu vermezler ve tedavi dahi gerektirmezler. Genelde masum olmalarına rağmen halk arasında çok korkulacak bir hastalık olan over kistleri hep aynı türde değildir. Çok değişik türde hücre barındıran yumurtalık organı dokusu, embriyonik dönemden başlayarak bir çok hormonun etkisi altındadır. Bu değişiklik türden hücreler çeşitli faktörlerin etkisi ile büyüyebilir ve kistleşebilir. Kistlerin içerdikleri hücre türüne bağlı olarak hormon veya benzeri maddeler salgılayabilir.
Kist nedir?
Kabaca ifade etmek gerekirse kist etrafı kist duvarı adı verilen ve etrafındaki dokulardan farklı bir doku ile çevrili, sıvı içeren kitlelerdir. İnsan vücudunda hiç bir madde statik değildir. Bütün hücreler sürekli ölür ve yerlerine aynı türde yenileri yapılır. Yine bütün hücreler değişik miktar ve yapılarda sıvı salgılarlar. Hücreler arasında bulunan sıvıların bir kısmı kan dolaşımından gelirken bir kısmı da hücrelerin kendileri tarafından yapılır. Bu sıvılar sürekli absorbe(emilme) edilir ve yeniden yapılır. Bu absorbsiyon( emilim) ve üretim aşamalarındaki bir dengesizlik ya da başka bir nedenden dolayı sıvının aşırı birikmesine ödem denir. Eğer sıvılar farklı bir doku tarafından çevrelenir ve sıvı alışverişi engellenirse ortaya çıkan oluşumun adı kist olur. Vücutta bulunan hemen hemen bütün dokularda kist ortaya çıkabilir ancak yumurtalık dışındaki organların kistleri çok daha çabuk ve kolay belirti verebilir. Bunun nedeni diğer organlarda meydana gelen kistlerin bu organların fonksiyonlarını bozmalarıdır. Yumurtalık kistlerinin bir kısmı da bu şekilde fonksiyon bozukluğu yaratarak belirti verirken çok büyük bir bölümü de ne fonksiyonlarda bir kayba neden olur ne de uzunca bir süre belirti verir.
YUMURTALIK KİSTLERİNİN ÇEŞİTLERİ
Fonksiyonel (İşlevsel) Kistler:Bu kistler yukarıda anlatılan foliküllerin büyümesi veya sarı cismin gerilememesiyle oluşurlar. Doğurganlık çağındaki kadınlarda en sık görülen kistler bu gruptadır.
1. Folikül Kistleri: Adından da anlaşılabileceği gibi foliküllerin aşırı büyümesiyle oluşan kistlerdir. Genellikle 5 cm’den daha ufak çaptadırlar. Genel belirtileri bulunmaz ve bir kaç adet döngüsünden sonra kendiliğinden kaybolabilirler. Fark edilen kistler de verilen doğum kontrol hapları yardımıyla kaybolurlar.
2. Corpus Luteum Kistleri: Genellikle ağrılı olan bu tür, sarı cisimciğin aşırı büyümesi ve içine kanama olmasıyla ortaya çıkar. Sarı cisim ortadan kalkmadığı için progesteron salgılanmaya devam eder. Bu durumda adet kanaması gecikebilir. Folikül kistlerinden daha büyük olan bu kistler 8-10 sm’lik boyutlara ulaşabilir hatta takip sırasında büyümeye devam edebilir. Bu kistlerde kendiliğinden veya doğum kontrol hapları yardımıyla küçülüp kaybolabilir ancak bu durum folikül kistlerinden daha uzun sürmektedir.
Endometrioma: Halk arasında “çikolata kisti” olarak bilinen bu kistler rahim iç duvarının over dokusunda ortaya çıkmasıyla karakterize olan ve endometriyozis olarak bilinen içi koyu kahverengi, eskimiş kanla dolu olan kistik bir oluşumdur.
Polikistik Over Hastalığı: Çok sayıda ve çok küçük boyutlarda olan kistlerin yumurtalık içinde bulunması durumudur. Bu durumun sebebi herhangi bir nedenle uzamış yumurtlama süresine bağlıdır. Her ay çatlaması gereken foliküllerin gelişimlerinin bir aşamada durması ve yumurtalıklarda kist halinde kalmasıyla oluşurlar. Bu durum sürekli tekrar ettiğinde yumurtalıkta çatlayamamış birçok kistik yapı görülür.
Dermoid Kist: Yumurtlama işleviyle alakalı olmayan ve vücuttaki her dokudan bir parça içerebilecek olan teratom denilen kist türüdür.
Kistadenom: Yumurtalıkları dıştan saran tabakanın iyi seyirli tümöral oluşumudur.
YUMURTALIK KİSTLERİNİN SEBEPLERİ
Bilinen en önemli nedeni hormonal düzensizliktir. Hormonlara bağlı olarak foliküllerin çatlayamaması ya da büyümeye devam etmesinin yanında geçirilmiş over enfeksiyonları ve çok fazla radyasyona maruz kalmak da over kistine sebep olabilir.
BELİRTİLERİ
Belirtiler başlangıçta hafif düzeydedir. Belirtilerin çoğu aynı anda görülebileceği gibi birkaçı da görülebilir.
-Akne, ciltte yağlanma
-Kilo alımı ve fazla kiloları vermede sorun
-Vücutta ve yüzde fazladan oluşan tüylenmeler
-Saçlarda incelme ve hatta seyrelme
-Düzensiz adet döngüsü. Polikistik Over Sendromunda 1 yıldaki adet döngüsü genelde 9’ dan daha az gerçekleşir. Bazı kadınlarda adet döngüsü durur. Bazılarında ise çok ağır kanamalar meydana gelebilir.
-Doğurganlık sorunları. Polikistik Over Sendromu olan kadınlarda gebe kalmada güçlükler yaşanır.
-Depresyon. Polikistik Over Sendromu yaşayan kadınlarda depresyon sorunu da görülebilmektedir.
Ayrıca yumurtalıklarda çok küçük kistler gelişebilir. Bu kistler zararlı değildir. Fakat hormon dengesizliğine neden olabilir. Hastalık adını bu kistlerden alır. Fakat kistler bu hastalıkta temel sorun değildir.
TANISI
Over kistlerinin tanısı genelde rutin muayeneler veya başka bir sebepten dolayı yapılan jinekolojik muayene ve ultrasonografiyle konulur. Kistlerin iyi veya kötü olduklarının ayrımında ise genelde;
Hastanın yaşı ( ileri yaşlar, menopoz sonrası, puberte öncesi kötü),
Kitlenin büyüklüğü ve şekli (büyük ve düzensiz görünümdekiler kötü),
Basit kist/solid kist ayrımı (basit kist iyi),
Etrafa olan yapışıklığı (ne kadar yapışıksa o kadar kötü),
Hassas olup olmamasına bakılır.
TEDAVİ
Yumurtalık (over) kistlerinin bir çoğu ilaç tedavisi veya ameliyat yapılmadan kendiliğinden birkaç ay içerisinde kaybolur. Ancak bazı kistlerde ilaç tedavisi veya ameliyat tedavisi gerekebilir. Bu noktada kistin kendiliğinden kaybolmasını takip etmek için beklemek veya ilaç tedavisi vermek veya ameliyat kararı vermek bazı faktörlere göre belirlenir, bu faktörler kistin boyutu, kistin görüntüsü, kan tahlilinde belirlenen ca-125 ve diğer tümör markerları, hastanın hikayesi, hastanın yaşı gibi, hastanın şikayetleri gibi faktörlerdir.
Genel olarak yumurtalık kisti 7-8 cm'den küçükse, hasta genç veya orta yaşlardaysa (menopozdan önce), kistin görüntüsünde ve kan tahlilinde ca-125 benzeri belirteçlerde kanser şüphesi yaratacak bir bulgu yoksa bu kistler en azından bir kaç ay kendiliğinden kaybolma şansı verilerek takip edilirler. Bu durumlarda hastanın kullanmasında sakınca yoksa doğum kontrol hapları da tedavi de kullanılabilecek bir seçenektir ancak ilaçsız takip etmekle doğum kontrol hapı kullanmak arasında fark saptanmamıştır.
Çocuklarda ve menopozda bulunan hastalarda (50 yaşından sonra) saptanan yumurtalık kistleri hangi boyda olursa olsun, yukarıda sayılan diğer özelliklerine bakmadan genellikle ameliyat ile alınarak patolojik inceleme gerektirirler.
Yumurtalık kisti aşırı ağrıya sebep oluyorsa, patlama (yırtılma, rüptür), torsiyon (burkulma, dönme) gibi şüpheler varsa bu durumda kistin boyu ve özellikleri, hastanın yaşı ve diğer özellikleri ne olursa olsun genellikle ameliyat gerekir. Bazı rüptür durumlarında karın içerisine kanama az olur ve kendiliğinden durursa ameliyatsız takip yeterli olabilir.
Hangi kistler ameliyat gerektirir?
- 8-10 cm'den büyük kistler
- Menapoz döneminde ve çocuklarda (adet görmeye başlamadan önce) saptanan kistler
- Ultrasonografide dermoid kist, endometrioma veya kötü huylu (malign) kist görüntüsü varsa
- Ultrasonografide kist içerisinde papiller çıkıntılar varsa
- Hastada asit veya başka kanser şüphesi yaratabilecek bulgu varsa
- Solid adneksial kitleler
- Tümör markerlarında (CA-125 v.b) yükselme saptanan hastalar
- Kistin takip edilmesine rağmen küçülmemesi veya büyümesi
- Şiddetli ağrı, rüptür (yırtılma), torsiyon (burkulma), karın içerisine kanama olması
Sağlıkla ve sağlıklı kalın smile ifade simgesi

ALERJİYE DİKKAT !!!


Merhaba sevgili okurlar,
Bağışıklığın istenmeyen ciddi bir yan etkisi belli durumlarda gelişen alerji yahut başka immün aşırı duyarlılık tipleridir. Alerjinin farklı tipleri vardır.Bunlardan bir olan gecikmiş aşırı duyarlılık reaksiyonuna antikorlar değil,aktif T hücreleri neden olur.Sarmaşık toksini zehirli sarmaşıkta olduğu gibi kendi başına dokuya fazla zarar vermez.Ama tekrarlanan durumlarda aktif yardımcı ve sitotoksik T hücrelerinin oluşumuna neden olur.Sonrasında sarmaşık toksiniyle tekrar karşılaşmasını izleyerek bir gün içinde aktif T hücreleri toksine karşı bir hücresel bağışık cevap oluşturmak üzere dolaşımdan deriye geçer.Bu tarz bağışıklığın ,aktif T hücrelerinden birçok toksik madde salgısına ve aynı zamanda dokularda makrofajların birikmesine ve bu birikimin sonuçlarına yol açtığı göz önünde bulundurulursa,bazı gecikmiş tip alerji reaksiyonlarının ciddi doku hasarları yaratabileceği sonucuna varılabilir.Bu hasar normalde sebep olan antijenin bulunduğu dokuda oluşur.Zehirli sarmaşıkta deride hasar olur veya hava yoluyla giren antijenlerde olduğu gibi akciğerlerde akciğer ödemi ve astım atakları oluşur.
Bazı kişilerin de alerjiye eğilimi vardır.Bu tipe atopik alerji adı verilir.Bunun nedeni yanıtların sıradan bağışık yanıt olmamasıdır.Bu genetik olarak geçer ve kanda çok miktarda IgE antikoru bulunması ile belirlenir.Bu antikorlara,daha çok bulunan İgG antikorlarından ayırmak amacıyla,reajin ya da duyarlaştırıcı antikor adı verilir.Eğer bir alerjen vücuda girerse , bir alerjen-reajin reaksiyonu ve izleyen alerjik reaksiyon gelişir.
IgE antikorlarının mast hücreleri ve bazofillere tutunma eğilimleri vardır.Bu tutunma sonucunda bazofil ya da mast hücrelerinin çoğu yırtılır; diğerleri de yırtılmadan granüllerini boşaltır ve granüllerinde hazır bulunmayan ek maddeler salgılar.Histamin,proteaz,yavaş etkili anafilaksi maddesieozinofil kemotaktik maddesi,nötrofil kemotoksik maddesi,heparin ve trombosit aktif edici faktörler bu olayın ardından serbestlenir ya da salgılanır.Bu maddeler lokal kan damarlarının dilatasyonu,eozinofil ve nötrofillerin bölgeye çağrılması,kapiller geçirgenliğinde artış ve dokulara sıvı kaybı ve lokal düz kas hücrelerinin kasılması gibi etkilere yol açar.Bu şekilde alerjen-reajin reaksiyonunun geliştiği dokuya göre,farklı tipte doku reaksiyonu oluşur.
Bunlardan biri ANAFİLAKSİ dir.Bir alerjen doğrudan damara verilirse vücutta geniş alanlarda kandaki bazofil ve küçük damarların dışındaki mast hücreleriyle reaksiyon verebilir.Böylece damar sistemi ve ilişkili dokularda alerjik reaksiyon görülür.Dolaşıma katılmak için salgılanan histamin tüm vücutta vazodilatasyon la dolaşımdan plazma kaybına yol açan kapillerin geçirgenliğinin artışına neden olur.Eğer kişiye epinefrin uygulanmazsa kişi dolaşım şokundan ölür.
Bir diğer alerjik reaksiyon ise ÜRTİKER dir.Bölgesel olarak salgılanan histamin ve vazodilatasyon yoluyla gelişen kızarıklık kapillerde bölgesel geçirgenlik artışıyla kısa sürede deride şişmeye neden olur.Bu şişme bölgelerine ürtiker denir.Antihistaminik ilaçlar kullanılabilir.
SAMAN NEZLESİ ise,alerjen reajin reaksiyonunun burunda meydana gelmesiyle oluşan durumdur.Histamin intranazal bölgesel damar genişlemesi ile kapiller basınç artışı ve kapiller geçirgenlik artışına sebep olur.Her iki etki hızlı bir şekilde burun dokusuna sıvı sızmasını ve burun mukozasının şişmesini ve salgı yapmasını sağlar.Yine anhistaminik ilaçlar kullanılabilir.
ASTIM genellikle zaten alerjik olan tiplerde oluşur.Alerjen reajin reaksiyonu bu sefer akciğer bronşiollerinde gelişir.Mast hücrelerinde salgılanan en önemli ürünün bronşiol düz kaslarında kasılmaya yol açan anafilaksinin yavaş reaksiyon veren maddesi olduğu düşünülmektedir.Sonuçta kişi solunum sıkıntısı yaşar ve alerji oluşturan nesneler ortadan kalkıncaya kadar devam eder.Antihistaminikler astımda etkili değildir.
Astımınız varsa;
• •Alerji testi ile saptanan alerjenden sakınmalısınız,
• •Yakınmaların olduğu dönemlerde;
• •Derin soluk alma,
• •Koşma,
• •Egzersiz ve
• •Çeşitli sportif aktivitelerden sakınmalısınız,
• •Aşırı gülme de bazen yakınmalara neden olabilir. •Ağız değil burundan nefes almalısınız.
• •Nemli ve küflü ortamlarda bulunmayın. •Balgamınız varsa bol su için. •Yeterince dinlenin ve uyuyun.
• •Çok soğuk ve hava kirliliğinin olduğu dönemlerde sokağa çıkmamalı; çıkmak zorunda kalırsanız, ağız ve burnunuzu kapamalısınız,
• •Nonsteroid antiinflamatuvar (romatizma ilaçları), aspirin ve propranolol grubu ilaçlar kullanmamalısınız,
• •Aşırı su buharı ve kokulu, uçucu kimyasal maddelerden (çamaşır suyu vb.) sakınmalısınız,
• •Üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmekte olan kişilerden uzak durmalı ve bu tür enfeksiyonlardan korunmalısınız,
• •SİGARA İÇMEMELİ VE İÇİLEN YERDE BULUNMAMALISINIZ.
Ürtikeriniz (kurdeşen) varsa; Nedeni kesin olarak saptanıncaya kadar,
• •Deniz ürünleri,
• •Çerezler,
• •Yumurta (özellikle beyazı),
• •Çilek,
• •Bütün hazır, boyalı, katkılı yiyecekler (konserve, şekerleme, çikolata),
• •Baharat ve turşular,
• •Bütün ticari içecekler (kola, hazır meyve suları ve renkli gazozlar),
• •Sucuk, salam, sosis vb.,
• •Mayalı yiyecek ve içecekler,
• •Sakatatlar,
• •Aspirin ve diğer ağrı giderici ilaçlardan sakınmalısınız.
Sağlıklı ve sağlıkla kalın smile ifade simgesi