3 Ocak 2016 Pazar

KANSER ORANI ARTIYOR MU?


Merhaba sevgili okurlar,

 Kanser, hücrelerde DNA'nın hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır. Günde vücudumuzda (DNA'da) yaklaşık 10.000 mutasyon olmasına rağmen immün sistemimiz her milisaniye vücudumuzu tarar ve kanserli hücreleri yok eder.Vücudumuzdaki tüm organlar canlının en küçük yapı taşı olan hücrelerden oluşur.
Sağlıklı vücut hücreleri bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ölen hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar. Fakat bu yetenekleri de sınırlıdır. Sonsuz bölünemezler. Her hücrenin hayatı boyunca belli bir bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir hücre ne zaman ve nerede bölünebileceğini bilme yeteneğine sahiptir
Buna karşın kanser hücreleri, bu bilinci kaybeder, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalırlar. Kanser hücreleri toplanarak urları (tümörleri) oluştururlar, tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler ya da tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan ya da lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu şekilde vücudun diğer bölgelerine yayılması olayına metastaz adı verilir.
Kanserler oluşmaya başladıkları organ ve mikroskop altındaki görünüşlerine göre sınıflandırılırlar. Farklı tipteki kanserler, farklı hızlarda büyürler, farklı yayılma biçimleri gösterirler ve farklı tedavilere cevap verirler. Bu nedenle kanser hastalarının tedavisinde, var olan kanser türüne göre farklı tedaviler uygulanır. Her kanser aynı yapıya sahip değildir.
Vücutta mutasyona uğrayan hücrelerin ancak çok küçük bir kısmı kansere yol açar. Bunun birçok nedeni vardır:
1.     Mutasyon gösteren hücrelerin yaşama kabiliyetleri normal hücrelere göre daha azdır. Bu yüzden ölürler.
2.     Mutasyon gösteren hücrelerin pek çoğunda bile hâlâ aşırı büyümeyi önleyen normal geridönüm kontrol düzeneği("Tümör baskılayıcı genler") bulunur. Bu yüzden hayatta kalabilen mutant hücrelerin çok azı kanserli hücreye dönüşür.
3.     Sıklıkla, kanser potansiyeli taşıyan bu hücreler büyüyüp kanser oluşturmadan önce vücudun bağışıklık sistemi tarafından yok edilirler.
Bu olay şöyle açıklanmaktadır:
Mutant hücrelerin çoğu, değişikliğe uğramış genleri nedeniyle kendi içlerinde anormal protein oluştururlar. Bu anormal proteinler vücudun bağışıklık sistemini uyararak antikor yapımına veya kanserli hücreye karşı duyarlılık kazanmış lenfositlerin oluşmasına neden olarak kanserli hücrenin yok edilmesini sağlarlar.
Bağışıklık sisteminin etkinliğini bozan durumlar kanseri hazırlayıcı etmenler (predispozan) olarak bilinir. Bağışıklık sistemi tarafından yok edilmemiş olan bu hücreler kontrolsüz biçimde üreyerek bulundukları dokuyu işgal ederler. Sadece o dokuyla sınırlı kalmayıp komşu dokulara da yayılırlar (invazyon). Kan ve lenf dolaşımı yoluyla vücudun ilgisiz bölgelerine de taşınabilirler (metastaz).
Kanser başlangıcı olan alanda en önemli özellik, kitlenin çevre dokulara girift, yapışık olmasıdır. İyi huylu (benign) tümörler genellikle sınırları belirgin kitlelerdir. Ancak kötü huylu (malign) tümörler, sınırları belirsiz ve çevre dokuya sıkıca yapışık halde bulunurlar. İlk evrelerde genellikle ağrısızdırlar.
Kanser, oluştuğu yani köken aldığı dokuya göre adlandırılır.
Kanser hücreleri; civarlarındaki doku lara ulaşarak, kan dolaşımı, lenf sistemi ya da vücut boşlukları ve yüzeyleri yollarıyla vücudun diğer taraflarına yayılırlar. Buna metastaz denir.
Vücudumuzda kontrolsüz olarak büyüyen kötü huylu tümörlere kanser denir. Kanserler iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere iki kısma ayrılır. Kötü huylu tümörler başka dokulara ve organlara yayılma (Metastaz) özelliği gösterirler.
KANSERE YOL AÇAN ETKENLER

1. Yaş – Kanserler orta ve ileri yaşlarda daha sık görülür.
2. Beslenme Bozuklukları – Hayvansal yağlardan zengin, et içeriği fazla, kolesterol ve kaloriden zengin diyetlerle beslenme.
Kansere yol açan başlıca etkendir. Bunlar;
o    Katkı maddeleri : Bazı katkı maddeleri kansere zemin hazırlar. Bu nedenle, güvenilmeyen katı yağlar, limonatalar ve çikolatalar pek yenmemelidir.
o    Tatlandırıcılar(sakkarin) : Tatlandırıcı olarak kullanılan sakkarin, bir gıda maddesi değildir ve böbreklere zarar verdiği gibi, mesane kanserine de neden olmaktadır.
o    Küfler : Kuruyemişler üzerinde üreyen küfler, "aflatoksin" denilen kanser yapıcı maddeyi meydana getirirler.
o    Kahve : Kahve içenlerde, içmeyenlere göre 2-3 misli fazla mesane ve pankreas kanseri ortaya çıkmaktadır.
o    Alkol
o    Yiyecekler ve hazırlanış şekli :
o    Fazla et yiyenlerde kalın bağırsak kanseri sık görülür.
o    Proteinli gıdalar, 100 C üzerinde pişirildiklerinde kanser yapan maddeler oluşur.
o    Aşırı ısıtılan yağlarda kızartılan yiyecekler kanser yapıcı olurlar.
o    Kullanılmış yağları tekrar kullanmak ta sakıncalıdır.
o    Hormonlu maddelerin kansere yol açtığı gözlenmiştir.
o    Dengesiz beslenme : Önemli bir yer tutmaktadır.
o    Aşırı ilaç kullanma
o    Gıdalardaki selüloz
o    Ruhsal bozukluklar : Sinir bozuklukları, üzüntüler vücudu zayıf düşürür ve kişinin kansere yakalanmasını kolaylaştırır.
3. Şişmanlık ve bedensel hareketsizlik – Açık bir ilişki kurulmuş olmamasına karşılık araştırmalar şişmanlığın bazı tip kanserlere zemin hazırladığını göstermektedir.
4. Sigara – Sigara akçiğer kanseri riskini belirgin ölçüde arttırmaktadır. Sigara ve diğer tütün ürünleri bundan başka ağız, gırtlak, yemek borusu, mide, mesane kanserlerinde önemli rol oynar.
5. Kimyasal maddeler – İş yerlerinde metal tozları ve kimyasal maddelerle karşılaşma kanser riskini arttırır. Asbest, rodon, vinil, benzen iyi bilinen kanserojenlerdir. Defalarca röntgeni çekilmiş organlarda kanser sık görülür.
6. Yüksek dozda radyasyona maruz kalmak - Bilgisayar monitörü ve televizyondan en az 70 cm. Uzaklıkta durmalıyız. Cep telefonları ile çok uzun konuşmalar yapmamalı, mümkünse kulaklık kullanmalıyız.
7. Aşırı güneş ışığı – Güneşteki ultraviole ışınları direkt olarak melanoma ve diğer deri kanserleri oluşumu ile ilişkilidir. Güneşten gelen kozmik ışınlar, toprağa karışır ve yok olurlar. Ancak, beton ve taş yığınları bu ışınları geçirmezler. Dolayısıyla şehirlerde kanser riski fazladır.
8. Bazı virüsler – Hepatit B ve C virüsü gibi virüsler artmış kanser riski oluşturmaktadırlar.
9. Vücudun bağışıklık sistemini bozan hastalıklar – AIDS gibi vücut bağışıklığı bozulan hastalarda kanser daha kolay oluşmaktadır.
Yapılan incelemelerde kanserin, kalıtsal olduğu saptanmıştır. Kanserlerin yaklaşık yüzde 20’si kalıtsaldır. Yani kanserden sorumlu olan anormal bir gen ana-babadan çocuklarına geçmektedir. Ancak, kalıtsal olarak geçen, kanserin kendisi olmayıp, bazı organların zayıf ve kansere dayanıksız doğması ve gelişmesidir. Bu durum kansere neden olan geni taşıyan her bireyde otomatik olarak kanser oluşacağı anlamına gelmez. Eğer ailevi kanser riskinden korkuluyor ise bu konuda doktora başvurarak aile bireylerinin riskleri açısından genetik konsültasyon ve testler uygulanmalıdır. Ailevi yüksek kişilere düzenli kanser taramaları önerilmekte ve erken tanı ve tedavi şansı arttırılmaktadır.

TEŞHİS YÖNTEMLERİ :
Meme Kanseri:
·       Kendi Kendine Meme Muayenesi: Kişinin kendi kendine memelerini muayene    etmesidir. 20 yaşından sonra ayda bir kere yapılmalıdır.
·       Klinik Meme Muayenesi: Doktor tarafından memelerin ve koltuk altlarının muayene  edilmesidir. 20-40 yaş arasında üç yılda bir kere 40 yaşından sonra ise yılda bir kere yapılmalıdır.
·       Mamogram: Memelerin X ışını ile görüntülenmesidir. 40 yaşından sonra yılda bir kere uygulanmalıdır.
·       Ultrason: Yukarıda sayılan üç tarama yönteminde herhangi bir anormallik saptanırsa daha detaylı bilgi edinebilmek için ultrason kullanılır. Yüksek enerjili ses dalgaları ile görüntü elde edilir.
 ·       Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG): Tümörleri bulma konusunda mamografiye göre daha hassastır. Mıknatıs, radyo dalgaları ve bilgisayar kullanılarak görüntü elde edilir.
·       Doku Örneklemesi: Yukarıdaki yöntemlerde herhangi bir anormallik saptanırsa ya da bir şüphe oluşmuşsa uygulanır. Mikroskop altında incelenmek üzere meme dokusundan hücreler alınmasıdır. Doku örneklemesi için üç yöntem kullanılmaktadır. Bunlar; ince iğne aspirasyonu, meme ucu aspirasyonu ve duktal lavajdır.
Prostat Kanseri:
·       Parmakla Rektal Muayene: Doktor parmağıyla rektumun alt tarafından prostatı muayene eder. 50 yaşından sonra yılda bir kere, eğer risk faktörleri varsa 40 yaşından itibaren yılda bir kere yapılmalıdır.
·       Prostat Spesifik Antijen (PSA) Testi: Bu test ile kandaki prostat spesifik antijen miktarı ölçülür. Prostat spesifik antijenin kanda artmış miktarda bulunabileceği durumlar prostat kanseri, prostatın inflamasyonu ya da enfeksiyonu ve benign prostat hiperplazisidir (prostatın iyi huylu büyümesi). PSA testi 50 yaşından sonra yılda bir kere uygulanmalıdır. Eğer risk faktörleri varsa 40 yaşından itibaren yılda bir kere uygulanmalıdır. Serbest PSA’nın total PSA’ya oranı kanser ihtimali yönünden bilgi verebilmektedir.
Akciğer Kanseri:
·       Göğüs Grafisi: X ışını ile göğüs kafesindeki organların ve kemiklerin görüntülenmesidir.
·      Balgam Sitolojisi: Balgam örneğinin mikroskop altında incelenmesiyle kanser hücrelerinin araştırılmasıdır.
·     Spiral Bilgisayarlı Tomografi Görüntülemesi: X ışını makinesine bağlanmış bir bilgisayar yardımıyla görüntüler elde edilmektedir.
 Kolorektal Kanser:
·       Gaitada Gizli Kan Testi: Sadece mikroskop altında gözlenebilecek kan gaitada araştırılır. 50 yaşından sonra yılda bir kere yapılmalıdır.
·       Sigmoidoskopi: Rektumdan ilerletilen sigmoidoskop (lens ve ışık) ile rektum ve sigmoid kolon (kolonun aşağı kısımları) görüntülenir. Beraberindeki aparat ile doku örneği de alınabilir ve mikroskop altında incelenebilir. 50 yaşından sonra beş yılda bir kere uygulanmalıdır.
·       Barium Enema: Baryumlu sıvı rektuma verilir. Baryum alt gastrointestinal sistemi kaplar ve alt gastrointestinal sistem X ışınları ile görüntülenir. 50 yaşından sonra beş yılda bir kere uygulanmalıdır.
·       Kolonoskopi: 50 yaşından sonra on yılda bir kere uygulanmalıdır. Pozitif çıkan bağırsaklarla ve rektumla ilgili her testten sonra kolonoskopi yapılmalıdır.
·       Parmakla Rektal Muayene
·       Virtual Kolonoskopi: Bilgisayarlı tomografi ile kolonun görüntülenmesidir.
·       DNA Gaita Testi: Gaita hücrelerindeki DNA incelenir. Buradaki genetik değişiklikler kolorektal kanserin işareti olabilir.
Rahim Kanseri:
·       Pap Test: Rahim ağzından ve vajenden hücreler toplanır. Alınan hücreler mikroskop altında incelenir. Vajinal ilişkiye başlandıktan üç sene sonra her kadın Pap test yaptırmaya başlamalıdır. Ama Pap test yaptırmaya başlama yaşı 21’i geçmemelidir. Yılda bir kere yapılır. 30 yaşından sonra peşpeşe üç normal Pap testi olanlar iki yılda bir yaptırmaya başlayabilir. Herhangi bir risk faktörü olanlar yılda bir yaptırmaya devam etmelidir. 70 yaşından sonra peşpeşe üç veya daha fazla normal Pap test sonucu olanlar ve son on yıl içerisinde anormal Pap test sonucu olmayanlar taramayı bırakabilirler. Risk faktörü bulunanlar taramalara devam etmelidir.
·       Transvajinal Ultrason: Yüksek enerjili ses dalgaları kullanılarak görüntü elde edilir.
·       Endometrial Örnekleme: İnce bir tüple rahim ağzından rahim içine girilir ve endometriumdan (rahmin yüzeydeki tabakası) doku örneği alınır. Mikroskop altında incelenir.
Mesane Kanseri:
·       Tam İdrar Testi: Hematüri idrarda kırmızı kan hücrelerinin olmasıdır. Mikroskop altında incelenerek ya da strip ile idrarda kırmızı kan hücrelerinin olup olmadığına bakılır.
·       İdrar Sitolojisi: Mikroskop altında idrarın incelenmesidir. Anormal hücreler araştırılır.
·       Sistoskopi: İnce ışıklı bir tüp üretradan geçerek mesanenin içine sokulur. Mesane görüntülenmiş olunur. Doku örneği de alınabilir.
Deri Kanseri:
·       Deri Muayenesi: Doktor veya kişinin kendisi tarafından çıplak gözle yapılan muayenedir. Şüpheli bir alan varsa biopsi alınır ve mikroskop altında kanser hücreleri araştırılır.
 Risk faktörleri bulunan kişilerin doktorlarına danışarak tarama yöntemlerine belirtilen yaşlardan daha erken başlamaları gerekebilmektedir.
EVRELEME
Evreleme kanserin nerede (yerleştiğinin), nerelere yayıldığının ya da vücutta diğer organların etkilenip etkilenmediğinin tanımlanmasıdır.
Doktorlar kanserin evresini tanımlamak için tanı metodlarını kullanılırlar, bu nedenle tüm testler yapılmadan evreleme tamamlanmaz. Evrenin bilinmesi, hasta için en uygun olan tedavi metodunun seçilmesi ve hastalığın seyrinin tahmin edilmesinde doktora yardımcıdır. Farklı tip kanserler için farklı evre tanımlamaları vardır.
Günümüzdeki çeşitli evreleme sistemlerinden en yaygın olarak kullanılanı AJCC (Amerikan Kanser Komitesi) tarafından hazırlanmış TNM evreleme sistemidir. TNM T(tümör), N(nod=lenf nodu) ve M(metastaz) kısaltmasıdır.

Doktorlarınız kanserin evresini belirlemek için üç faktöre bakarlar.
·         İlk tümörün büyüklüğü nedir ve nerede yerleşmiştir?(Tümör, T)
·         Tümör lenf nodlarına yayılmış mıdır?(Nod=N)
·         Kanser vücudun diğer bölgelerine yayılmış mıdır(metastaz yapmış mıdır)?(M=metastaz)
T, N,M sonuçları birleştirilerek kanserin evresi belirlenir. Evre Romen rakamlarıyla 1’den 4’e (I, II,III, IV) kadar yazılır.
Evre 0 kanser teşhisi konduğunda, kanser başladığı yerde sınırlıdır ve çevre dokulara yayılmamış anlamına gelmektedir. Evre 0 kanser, karsinoma insitu olarak da adlandırılmaktadır.
Örneğin memenin duktal karsinoma insitusunda (DCIS) meme kanseri memenin kanalları dışına yayılmamıştır.
Düşük evredeki kanser daha iyi bir klinik seyirle birliktedir, ancak evreleme bir kişinin kanserle ne kadar uzun süre yaşayacağının tahmini için kullanılmamaktadır. Evreleme sayesinde doktorunuz tedavi seçeneklerini daha iyi değerlendirir.

TEDAVİ:
Kanserde yaygın olarak kullanılan tedavi yöntemleri cerrahi, radyoterapi ve kemoterapidir. Daha az sıklıkla hormon tedavileri, biyolojik tedavi yöntemleri ve hedefe yönelik tedaviler kullanılır.
Bu tedavi yöntemleri tek başına veya birlikte uygulanmaktadır. 
İlk uygulanan tedavi genellikle birinci basamak tedavi olarak bilinmektedir.
Birinci basamak tedavinin arkasından verilen tedavi adjuvan tedavi olarak adlandırılır. Cerrahi tedaviden sonra uygulanan kemoterapi adjuvan tedavidir. İlk basamak tedaviden önce uygulanan tedavide neoadjuvan tedavidir. 
Örneğin cerrahi tedavi öncesi uygulanan hormonoterapi neoadjuvan tedavidir. 
Pek çok deneysel tedavi yöntemi klinik çalışmalarla test edilmektedir. 
Kanser tedavisi giderek daha çok özel uzmanlık gerektirir hale gelmektedir, tedavi genellikle medikal onkoloji uzmanı tarafından yönlendirilen bir ekiple yürütülmektedir.
Tedaviye başlamadan önce tedavinin hedeflerini, ne kadar süreceğini ve potansiyel yan etkilerini bilmek isteyeceksiniz.
Kanser tedavisinde önemli bir noktada hastalar ve hasta yakınlarının, doktorları ve onların önerdikleri tedavi konusunda kendilerini rahat hissetmeleridir.
Bazen tedaviniz konusunda ikinci bir görüş almak isteyebilirsiniz.

RADYASYON TEDAVİSİ:
Bugün için kanser tedavisinde etkili olan ana yöntemler; cerrahi, kemoterapi, ve radyasyon tedavisidir. Radyasyon tedavisi kanserli hastalara, Wilhelm Conrad Röntgen'in 1895’de X ışınını keşfinden hemen sonra uygulanmaya başlamıştır. Günümüze dek fizik ve bilgisayar teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak gelişmiş ve son yıllarda modern radyasyon tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. Ülkemizdeki radyasyon tedavi birimleri de bu teknolojik gelişmelere paralel olarak kendilerini ve tedavi ünitelerini geliştirmiş ve geliştirmektedir.

Radyasyon tedavisi, Radyasyon Onkolojisi Kliniklerinde kanserli hastalarda tek yöntem olarak uygulanabildiği gibi, cerrahi ve kemoterapi ile beraber aynı anda ya da ardışık olarak uygulanabilir. Tüm kanserli hastaların %52’sine tedavinin bir aşamasında radyasyon tedavisi uygulanmaktadır.

Radyasyon tedavisi veya daha bilinen adıyla radyoterapi, hastanın Radyasyon Onkolojisi uzmanı tarafından değerlendirilmesi ve uygulanmasına karar verilmesiyle başlar. Simulasyon işlemi sonrası radyasyon konusunda yetişmiş Fizik mühendislerinin de katılımıyla planlama ve fizik hesapları yapılır. Uygulama uzman doktor ve fizik mühendislerinin kontrol ve gözetiminde radyasyon teknikerleri tarafından yapılır.


Radyoterapide iyonizan radyasyon kullanılır. Amacı kanserli hücreleri yok etmek ve tümörü küçültmek olarak özetlenebilir. Radyasyondan etkilenebilecek normal dokuların minimum düzeyde olmasını sağlamak, planlamanın temel amaçlarından biridir.

Radyoterapi sık olarak eksternal (harici) ve internal (dahili) olarak uygulanabilmektedir. Bazı hastalıklarda nadir olarak sistemik radyasyon da uygulanabilir. Harici radyoterapi en sık kullanılan radyoterapi şekli olup, hastalıklı bölgeye radyasyon ışın kaynağı bir makine yardımıyla dışarıdan verilmektedir. İnternal radyoterapide radyoaktif madde vücuda belli bir süre için yerleştirilerek uygulanmaktadır. Sistemik radyasyon tedavisinde de radyoaktif madde hastaya damardan ya da ağızdan hap şeklinde verilmektedir. İnternal tedavi ve sistemik radyasyon tedavisi için belli bir süre hastanede yatmak gerekebilmektedir.
HASTALARIN BİLMESİ GEREKENLER :

İlk kez radyasyon tedavisi alacak hastalar için biraz heyecanlı ve sıkıntılı olmaları normaldir. Radyasyon Onkolojisi uzman doktorunuzla tedavi öncesi ayrıntılı konuşmanız, heyecanınızın ve sıkıntınızın azalmasına yardımcı olacaktır. Doktorunuz size tedavi hakkında bilgiler verecek, sorularınızı yanıtlayacaktır. 

İlk uygulama simülasyon denilen ve radyoterapi verilecek bölgeyi belirlemek için yapılan işlemdir. Bu işlem için simülatör denilen röntgen cihazı olarak da kullanılan bir makine, ya da 3 boyutlu planlama yapılacak ise bilgisayarlı tomografi (BT) simülatör denilen cihazlar kullanılır. Bu tetkikler için ne zaman ve nasıl geleceğiniz size önceden bildirilecektir. 

Daha sonra size hangi makinede ne zaman tedaviye alınacağınız söylenecektir. Simülasyon sonrası ile tedavinizin başlaması için geçen süre içinde, fizik planlama, fizik hesaplar, alan içi korumalar var ise bunların tedavi alanınıza uygun özel karışım dökümlerle blokların yapılması yer alır. Radyoterapi planlaması çoğu kez tedavi alanı küçültmek için tedavi süresince birkaç kez yapılabilir. 

Radyasyon tedavisi için ilk uygulama, uzman doktorunuz ve fizik mühendisi denetimi ve gözetiminde radyoterapi teknikerleri ile beraber yapılır, sonraki günler tedaviniz aynı şekilde radyoterapi teknikerleri tarafından devam ettirilir. Radyasyon tedavisi süresince belirli periyotlarla doktorunuza kontrol muayenesi olacaksınız. Tedavi işlemi, alan sayısına bağlı olarak çoğu zaman 10-15 dakika içinde tamamlanır, tüm tedavi zamanını size doktorunuz söyleyecektir. Bu süre genellikle 2 ile 6 hafta içinde değişmektedir. Bazen daha kısa ya da daha uzun olabilir. Harici radyoterapi uygulaması genellikle haftanın 5 günü uygulanır. İki gün normal dokuların kendini yenilemesi için uygulama yapılmamaktadır. 

Harici uygulanan radyoterapi sizde herhangi bir ağrı oluşturmaz, tedavi süresince hareketsiz durmanız gerekmektedir. Etrafınıza ışın verme gibi bir kaygınız olmasın, ışın almanız hamilelerle ya da küçük çocuklarla beraber olmanızı engellemez, normal yaşamınızı devam ettirebilirsiniz. 

Radyasyon tedavisi süresince, yan etkiler görülebilir. En sık rastlanılan yan etki halsizlik ve iştahsızlıktır. Tedavi alanınıza göre değişik yan etkiler görülebilir, bunların çoğu geçicidir, doktorunuz size bu konuda yardımcı olacaktır.

Radyoterapi, ışın verilen alan içindeki bölgede (cildinizde) renk değişikliğine yol açacaktır. Bu bölge hastadan hastaya değişmekle birlikte radyoterapi ilerledikçe daha hassaslaşır. Bu bölgenin tahriş edilmemesi gerekir, bunun için giysilerinizin yumuşak olması ve tıraş, keseleme, ovma gibi tahriş edici uygulamalardan sakınmanız gerekir.

Tedavi süresince dikkat etmeniz gereken diğer bir konu ise beslenmenizdir. Tedaviden maksimum düzeyde yararlanmanız için dengeli ve yeterli beslenip, kilonuzu korumalısınız. Bu konuda doktorunuzun önerilerini dikkate alınız. Radyoterapi tedavisi tamamlandıktan sonra doktorunuz uygulanan tedavi ve tedavinizin devamı konusunda size ayrıntılı bilgi verecek ve gerekiyorsa kontrole çağıracaktır. Genellikle tedavinin cevabını değerlendirmek ve olası yan etkileri görmek amacıyla hastalar radyoterapi sonrasında da kontrollere çağrılır, ilk kontrol genellikle 1-2 ay sonra, daha sonraki kontroller ise 3 ayda bir şeklindedir.
KEMOTERAPİ :
Kemoterapi, kanser hücrelerini yok etmek veya bu hücrelerin büyümesini kontrol altına almak için antikanser ilaçlar kullanılarak yapılan tedavidir. Kanser tedavisinde tek başına veya cerrahi ve radyoterapi ile birlikte uygulanabilir.
Kanser tedavisinde kemoterapinin amacı hastalığın tipine ve yaygınlığına göre değişmektedir. Kemoterapi uygulamadaki amaçlar:
1.      Hastalığı tedavi etmek
2.      Kanser hücrelerinin çoğalmasını önleyip, yayılmasını yavaşlatarak hastalığın kontrol altına alınmasını sağlamak
3.      Hastalığa bağlı şikayet ve belirtileri ortadan kaldırarak kişinin yaşam kalitesini artırmak
4.      Cerrahi veya radyoterapi sonrası uygulandığında hastalık nüksünü azaltmak
5.      Cerrahi veya radyoterapi öncesi uygulanarak yapılacak lokal tedavileri kolaylaştırmak

Kemoterapi İlaçları Nasıl Etki Eder?

Vücuttaki normal ve sağlıklı hücrelerin gelişim ve ölüm süreci bir düzen ve kontrol içinde yürür. Oysa kanser hücrelerinin büyümesi ve ölümü bu kontrol sürecinden çıkmıştır ve bu hücreler kontrolsüz bir şeklide büyüyüp çoğalmaya başlar. Kemoterapi ilaçlarının hemen hepsi kan yolu ile vücuda dağılarak kontrolsüz çoğalan hücrelere ulaşarak bu hücreleri öldürür veya kontrolsüz büyümesine engel olur. Kemoterapi ilaçları bir taraftan bu kötü hücreleri yok ederken diğer taraftan vücuttaki normal hücreler üzerine de etki etmektedir. Bu da vücutta kemoterapiye bağlı bir takım yan etkiler ile kendini gösterir. Ancak mevcut ilaçların normal hücreler üzerine olan istenmeyen bu etkileri geçicidir.
Kemoterapi Nasıl ve Nerede Verilir?

Kemoterapi ilaçlarının vücuttaki uygulama şekli farklı yollarla olabilir. Halen tedavi uygulamada dört farklı yol kullanılmaktadır:
1.      Ağız yoluyla (oral). İlaçlar hap, kapsül veya solüsyon tarzında ağızdan alınabilir.
2.      Damar yoluyla (intravenöz). Kemoterapi ilaçlarının en sık uygulandığı yöntemdir. İlaçlar seruma katılarak veya doğrudan enjektör ile damar içine verilerek yapılan uygulamadır. Genelde kol ve el üstündeki damarlar bu işlem için kullanılır. Damardan tedavi uygulamalarında bazen port, kateter ve pompa gibi farklı aletler de kullanılabilmektedir.
3.      Enjeksiyon yoluyla. İlaçlar bazen kas içine (intramusküler) veya cilt altına (subkutan) direkt enjeksiyon yolu ile verilebilir. Diğer bir enjeksiyon yöntemi de ilacın direk tümör dokusu içerisine uygulanmasıdır (intralezyoner).
4.      Haricen cilt üstüne (topikal). İlacın direkt dışardan cilt üzerine uygulanmasıdır.
Kemoterapi ilaçları evde, hastahane ortamında veya özel merkezlerde uygulanabilir. Tedavinin nerede uygulanacağına ilacın veriliş şekline; hastanın genel durumuna, hastanın ve doktorunun tercihlerine göre karar verilir. Hastanede yapılacak uygulama yatarak veya ayaktan kemoterapi ünitelerinde yapılabilir.
Kemoterapi Günlük Yaşantıyı Nasıl Etkiler ve Hasta Ne Hisseder?

Kemoterapi alırken hastalarda tedaviye bağlı hoş olmayan çeşitli yan etkiler gelişse de birçok hasta günlük yaşantısında ciddi kısıtlamalar yapmadan hayatını devam ettirmektedir. Genelde bu yan etkilerin şiddeti alınan ilaçların çeşidine ve yoğunluğuna göre değişmektedir. Hastanın genel durumu, hastalığının yaygınlığı ve hastalığın yol açtığı belirtiler de bu süreci etkileyebilmektedir. Kemoterapi tedavisi alırken birçok hasta çalışma hayatlarına devam edebilmektedir, ancak bazen tedavi sonrası yorgunluk ve benzeri semptomlar çok olursa hasta bu dönemi akitvitelerinde kısıtlamaya giderek istirahatle geçirebilir. Her ne kadar tedaviye bağlı bir takım şikayetler olsa bile bu hastaların kendilerini toplumdan izole etmelerini ve günlük yaşamlarında ciddi değişiklikler yapmasını gerektirmez.

Kemoterapi Alırken Hasta Ağrı Hisseder mi?

Kemoterapi ilacı verilirken hasta ağrı hissetmez. Ancak bazen kemoterapi ilacı iğnenin takılı olduğu bölgeden damar dışına sızabilir. Bu da ilacın takılı olduğu bölgede ağrı, kızarıklık, yanma ve şişlik gibi şikayetlere sebep olabilir. Böyle bir durumda hemen tedavi uygulayan hemşireye haber verilip damar yolunun yerinde olup olmadığından emin olana kadar kemoterapi uygulaması durdurulmalıdır, aksi takdirde ilacın damar dışına kaçışı o bölgede ciddi doku hasarına sebep olabilir.

Kemoterapinin Olası Yan Etkileri Nelerdir?

Kemoterapi bir yandan vücuttaki kanserli hücreleri yok etmeye çalışırken diğer yandan normal hücrelere etki ederek yan etkilerin çıkmasına sebep olur. Kemoterapiye bağlı olası yan etkiler ve bu yan etkilerin şiddeti, alınan ilaçlara ve kişisel duyarlılıklara göre değişmektedir. Kemoterapi ilaçlarından en çok etkilenen normal hücreler vücutta en hızlı çoğalan hücrelerdir. Hızlı çoğalma yeteneğine sahip bu hücrelerin başında saç, kemik iliğinde gelişim gösteren kan hücreleri, sindirim sistemindeki hücreler gelir. Bu nedenle ilaçların en fazla istenmeyen etkileri bu sistemler üzerinde görülür. Buna rağmen bu hücreler hızlı çoğalma ve yenilenme özelliği sebebi ile kısa sürede çoğalarak kemoterapinin bu olumsuz etkilerini ortadan kaldırırlar.

Olası Yan Etkiler:

·         Halsizlik: Tedavi sonrası en sık karşılaşılan yan etkilerin başında gelir. Halsizlik kansızlık (anemi) veya hastanın tükenmişlik duygusu gibi çok çeşitli sebeplere bağlı olabilir. Eğer sebep kansızlık ise kan transfüzyonu ile halsizlik ortadan kaldırılabilir, psikolojik sebeplere bağlı halsizlikte ise bu konuda uzman birinden yardım alınabilir.
·         Bulantı ve Kusma: Tedavi öncesi hastaların en çok endişe ettiği konuların başında gelir. Kemoterapiye bağlı bulantı ve kusma tedaviden hemen sonra ortaya çıkabileceği gibi tedavi bitiminden birkaç gün sonra da ortaya çıkabilir. Bazen de hastalarda tedaviye başlamadan beklenti bulantısı denilen bulantı görülebilir. Bulantı ve kusma şikayeti, günümüzde yeni geliştirilen ilaçlar sayesinde önüne geçilebilecek veya en aza indirilebilecek bir durumdur.
·         Saç Dökülmesi: Bazı kemoterapi ilaçları geçici olarak saç dökülmesi yapabilir. Saç dökülmesinin derecesi alınan ilacın cinsine ve dozuna göre değişmektedir. Genelde saç dökülmesi tedavi başladıktan 2-3 hafta sonra ortaya çıkar. Bu geçici bir süreçtir, tedavi tamalandıktan 3-4 hafta sonra saçlar tekrar çıkmaya başlayacaktır.
·         Kan Değerlerinin Düşmesi: Kemoterapi alırken vücutta hem kırmızı kan hücreleri, hem beyaz kan hücreleri, hem de trombositlerde düşme görülebilir. Bunun sebebi ilaçların kemik iliğinde kan yapımını baskılamasıdır. Kırmızı kan hücreleri oksijen taşıyan hücrelerdir ve eksikliğinde; halsizlik, çabuk yorulma, çarpıntı gibi belirtiler ortaya çıkar. Beyaz kan hücreleri vücudun mikroplara karşı savunmasında görev yapar ve sayısı azaldığı zaman kişi çok kolay enfeksiyon kapabilir. Trombositler ise kanın pıhtılaşmasından sorumludurlar. Sayıca azalmalarında vücutta kolay morarmalar, kolay burun ve diş eti kanamaları gibi kanamalar görülebilir.
·         Ağız Yaraları: Kemoterapi ilaçları bazen ağız içinde iltihabi yaralara sebep olabilir. Hastaların ağız hijyenine dikkat etmeleri, çok sıcak veya çok soğuk içeceklerden kaçınmaları, dudaklarını kremlerle nemlendirmeleri ağız yaralarının en aza inmesini sağlayacaktır. Ayrıca ağız içi yaralarda takip eden doktordan da ilave tedaviler noktasında görüş alınabilir.
·         İshal ve Kabızlık: Kullanılan kemoterapi ilacının cinsine bağlı olarak hastalarda ishal veya kabızlık görülebilir. Bu şikayetler diyet ve çeşitli basit ilaç tedavileri ile ortadan kaldırılabilir. Ancak bazen ishal beklenenden çok daha şiddetli olup damar yolundan sıvı desteği almak gerekebilir. Böyle bir durumda takip eden doktor haberdar edilmelidir.
·         Cilt ve Tırnak Değişiklikleri: Bazı kemoterapi ilaçları cilt renginde koyulaşma, soyulma, kızarıklık veya kuruluk gibi belirtilere, tırnaklarda koyulaşma ve kolay kırılmalara sebep olabilir. Bu durumda kolonya ve alkol gibi irritan maddelerden uzak durulmalıdır. Ilık su ile pansuman yapılabilir ve basit nemlendiriciler kullanılabilir. Bu şikayetler genelde ciddi boyutlarda değildir ve zamanla düzelir, ancak eğer mevcut belirtiler şiddetli ise mutlaka takip eden doktor haberdar edilmelidir.

Kemoterapi Alırken Hasta Nelere Dikkat Etmelidir?

Kemoterapinin istenmeyen bazı yan etkileri olabilmektedir. Bu nedenle aktif tedavi almakta olan hastaların günlük yaşantılarını fazla etkilememekle birlikte dikkat etmeleri gereken bazı önemli noktalar ve uymaları gereken bazı kurallar vardır. Bu hususlardan bazıları:
·         Derece kullanmayı öğrenmelidir. Çünkü yüksek ateş ile birlikte beyaz küre sayısının düşmesi halinde acil tedavi gerekliliği vardır. Ateşi yükselen her hasta mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.
·         Enfeksiyonu olan bireylerden uzak durulmalıdır. Ayrıca çevresindekilerle sarılma, öpüşme gibi yakın temastan kaçınmalıdır.
·         Havasız, tozlu, sigara dumanı olan ortamlardan uzak durmalı, odasını sık sık havalandırmalıdır. Sigara kullanıyorsa azaltmalı ve bırakamaya çalışmalıdır.
·         Meyve ve sebzeleri iyice yıkamalı, sütü pastörize veya iyice kaynatıp içmelidir.
·         Doktoru tarafından sıvı kısıtlaması önerilmediği sürece bol sıvı almalı, özellikle yaz aylarında aldığı sıvı miktarını arttırmalıdır.
·         İştahsızlık ve bulantı nedeni ile yemek yemede zorlanıyorsa az az ve sık sık yemeye çalışmalıdır.
·         Mümkünse dışarıda, özellikle temizliğinden emin olmadığı yerlerde yemek yememelidir.
·         Gerek ağız gerekse vücut temizliğine özen göstermeli, tırnaklarını derin kesmemeli, traş olurken jilet kullanmamalıdır.
·         Tedavi alırken ve sonrasında kontrollerini aksatmamalı ve özellikle yaşadığı kemoterapi yan etkileri konusunda doktorunu bilgilendirmelidir.
·         Kemoterapi alırken gerek diş çekimi, gerekse önerilen diğer tedaviler noktasında mutlaka takip eden doktorundan görüş almalıdır.

BİYOLOJİK TEDAVİ:
Biyolojik tedavi immünoterapi olarak da bilinmektedir, kansere karşı vücut savunma mekanizmalarını harekete geçirir. İnterferon ve koloni stimülan faktör gibi biyolojik ajanlar vücut savunma mekanizmalarını onarırlar. Araştırıcılar monoklonal antikorlar ve aşılar gibi özel biyolojik tedaviler de geliştirmektedirler. 

Monoklonal antikorlar laboratuarda üretilen kanser hücre yüzeylerinde belli alanlara bağlanan maddelerdir. Kanser hücre yüzeyine bağlandıklarında hücrede fonksiyon gören proteinlerin sentezini etkiler. 

Örneğin trastuzumab meme kanseri hücrelerinde aşırı miktarda üretilen HER2/neu proteinine bağlanır, kanser hücrelerinin büyüme ve bölünmesini önler. Kanser tedavisinde kullanılan diğer monoklonal antikorlar cetuximab (Erbitux), rituximab (Rituxan), ve bevacizumab (Avastin) dir. 

Kanser aşıları vücudun immün sistemini etkileyerek kanser hücrelerini tanımalarını sağlarlar, kanser aşıları üzerinde klinik araştırmalar devam etmektedir. Ancak halen çok deneysel bir tedavi yöntemidir. 
HORMONAL TEDAVİ:
Prostat kanseri ve meme kanseri gibi bazı kanserler vücutta hormon olarak adandırılan bazı maddelerin varlığında büyüyüp gelişirler. Hormonal tedavi vücuttaki hormon miktarını değiştirerek meme, prostat kanseri ve üreme sistemi kanserlerinin tedavisinde kullanılır. Örneğin tamoksifen vücuttaki östrojen miktarını azaltır ve hormona duyarlı meme kanserinin tedavisinde kullanılır. 
Hormonal tedavinin de potansiyel yan etkileri vardır, genellikle tedavinin tamamlanmasıyla ortadan kalkar. Yan etkiler kullanılan ilaca bağlıdır ve erkek ve kadında değişiklik gösterir.
ALTERNATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİ:
Hedefe Yönelik Tedaviler
Bu ajanlar direkt olarak kanser hücrelerindeki proteinlerle bağlanırlar, böylelikle kemoterapi ilaçlarının aksine sağlıklı hücreleri etkilemeden sadece kanser hücrelerini öldürür. Hedefe yönelik tedavi örnekleri imatinib, gefitinib ve erlotinibdir. Hedefe yönelik tedavilerin de çoğu deneyseldir ve diğer tedavi yöntemleriyle birlikte kullanılır.
Kanser tedavisindeki gelişmeler devam etmektedir, belli tip kanserlerin tedavisi hakkında bilgilere kanser türleri alt başlığından ulaşabilirsiniz.
Palyatif Tedavi
Kanser tedavi edilebilir olmakla birlikte her zaman kür mümkün olmamaktadır. Palyatif tedavide amaç kanserin hangi evresinde olursa olsun kişinin kendini mümkün olduğunca iyi hissetmesini sağlamaktır.
Palyatif tedavi fiziksel, ruhsal, psikolojik ve kişinin sosyal ihtiyaçlarına yönelik olabilir. Palyatif tedavi, küratif tedaviyle aynı anda devam edebilir.
Palyatif tedavinin beş hedefi
·         Ağrı ve kansere ya da tedaviye bağlı diğer bulguların tedavisi,
·         Kişinin ruhsal ihtiyaç ve endişelerinin giderilmesi,
·         Kişinin sosyal ve mali ihtiyaçlarının ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlarının giderilmesi,
·         Kişinin psikolojik ihtiyaçlarının ve depresyonun tedavisi,
·         Hastanın ölümünden sonrada hasta yakınları, hastanın arkadaşları ve bakıcılara desteğin sağlanmasıdır.
Çocuklar da palyatif tedavi alırlar. WHO çocuklar için palyatif tedaviyi çocuğun akıl, ruh ve vücut bakımının sağlanması olarak tanımlamaktadır. Hastanın ailesi çocuklarını mümkün olduğunca rahat ettirebilmek için doktor, hemşire, sosyal hizmet uzmanı, diyetisyen, fizyoterapistten oluşan profesyonel bir sağlık ekibiyle birlikte çalışırlar.
Palyatif tedavide iletişim çok önemlidir.
Sağlık profesyonelleriyle başarılı iletişim kurmanıza yardımcı olabilecek bazı pratik öneriler şunlardır
·         Sorularınızı cevaplamaya, bulgu ve endişelerinizi dinlemeye istekli doktorlar bulun.
·         Hastalığınız ve tedaviniz hakkında sorular sorun, cevapları dinleyin ve doktorunuzdan açık olmayan noktaları açıklamasını rica edin.
·         Doktorunuz ve hemşirenizle, ağrı, bulantı, kusma, ağız yaraları ve kabızlık gibi yan etkiler hakkında konuşun.
Hasta ve bakıcıları için hastalığın teşhisi, tedavisi ve seyrini anlamak ve alınan tedavi kararlarının bir parçası olmak önemlidir.
TAMAMLAYICI VEYA ALTERNATİF TIP

Tamamlayıcı veya alternatif tıp terimi alışılagelmiş geleneksel tedavi yöntemleri dışındaki tedavi, teknik ve ürünleri tanımlamak için kullanılır.

Geleneksel(konvansiyonel) tedavi yöntemleri bilimsel olarak test edilmiş ve etkili ve güvenli bulunmuştur.
Tamamlayıcı tıp konvansiyonel tedavi yöntemlerine ilave olarak kullanılır. Alternatif tıp ise kanıtlanmamış tedaviler ve ürünleri kapsar.

Tamamlayıcı veya alternatif tıp yöntemleriyle tedaviyi düşündüğünüzde bu konuyu öncelikle doktorunuzla konuşmalısınız, zira bazı yöntemler kullanılan geleneksel tedavi yöntemleriyle etkileşebilir.

Örneğin kava bitkisi anesteziyle etkileşir, ekinezya bitkisi immün sistemi baskılayan bileşenler içerir, antioksidanlarınsa kanser tedavi yöntemlerinin etkinliğini artırdığına inanılmaktadır.

Alternatif tedavi yöntemleri kanser tedavisine yardımcı olabilir, ancak geleneksel tedavi yöntemlerinin yerini almamalıdır.
Etkinliği kanıtlanmış geleneksel tedavi yöntemleri yerine, etkinliği kanıtlanmamış olan alternatif yöntemlerin kullanılması kür şansını azaltabilir.

Diğer tüm tedavilerde olduğu gibi alternatif tedavi yöntemlerine başvurmadan evvel doktorunuzla konuşmanız önemlidir.

CERRAHİ TEDAVİ:
Cerrahi, kanserli dokunun vücuttan çıkartılmasıdır. Pek çok kanserde cerrahi tedavi uygulanan ilk yöntemdir ve bazı kanserlerde cerrahi tedavi ile şifa sağlanabilir. Cerrahi aynı zamanda tanının doğrulanması(biyopsi), evreleme, yan etkilerin ve ağrının azaltılmasında kullanılan bir tedavi yöntemidir. 
Kanserde bazı cerrahiler günübirlik özel klinik veya doktor ofislerinde, çoğu da hastanelerde uygulanmaktadır.
Cerrahi tedavinin yan etkileri, cerrahinin tipine ve hastanın tedavi öncesi genel sağlık durumuna bağlıdır. 
En sık görülen yan etki, hastaların pek çoğunda kolaylıkla tedavi edilebilen ağrıdır.
İnsanlar,kanser teşhisi koyulduğunu duyduklarında ürkmekte ve hastalığı kimseyle paylaşmak istememektedir.Kanser,kişilerin sosyal yaşamlarını,iş hayatını, arkadaş ilişkilerini olumsuz etkileyebilmektedir.Bunun için yakın çevresinin hastaya vereceği destek çok önemlidir.Bu destek hem duygusal hem de hastaneden yapılacak resmi işlemlerin takibinde olmalıdır.Bu süreç oldukça zor olduğundan hastaya bir de bu tarz streslerin yüklenmesi ağır gelebilir.
Uzmanlar, 2030′da 26 milyon yeni kanser vakasına ve 17 milyon kanser kaynaklı ölüme ulaşılacağı tahmin ettiklerini söylüyor.
Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu (TKASK), dünyada her yıl 12 milyon kişiye kanser tanısı konulduğunu ve 7,6 milyon kişinin kanserden yaşamını yitirdiğini ve önlem alınmazsa dünya genelinde 2030′da 26 milyon yeni kanser vakasına ve 17 milyon ölüme ulaşılacağı tahmin edilmekte olduğunu belirtmiş.
Kanserlerin yüzde 40′ının potansiyel olarak önlenebilir .Bu nedenle kansere yakalanma riskini artıran faktörlerden uzak durulması gerekmektedir.
Kansere neden olan etmenlerin başında tütün ve tütün mamullerinin kullanımı,alkol tüketimi, sağlıksız ve dengesiz beslenme ile birlikte hareketsiz yaşamanın çok önemli olduğu ve tütün ve tütün ürünlerinin kullanımı, aşırı güneşe maruz kalma ve obezite ile ilişkili kanserler, bu risk faktörlerinden kaçınılması yanında sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite gibi sağlıklı yaşam davranışlarının benimsenmesi ile önemli ölçüde azaltılabileceği unutulmamalıdır.


Sağlıklı ve sağlıkla kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder